4 Mart 2009 Çarşamba

MBA diplomasını ne yapmalı

Yönetim bilimleri, “işletmecilik okulu” mezunu olan hemen hepimizin de eğitimini aldığı “Kuzey Amerika tarzı yönetim modeli” prensiplerine dayanıyor.

Bu yönetim modelinin prensipleri ne zaman başladı, nasıl oluştu: 1800’lerin son yıllarında etkisini gösteren ve 1900’lerin başında dünyaya egemen olan “sanayi devrimi”, o zamana kadar bilinen yönetim prensiplerini zorladı. Daha önce, büyük dökümhaneler hariç, henüz yüzlerce insanın çalıştığı işyerleri yokken, birden bire binlerce insanın çalıştığı fabrikalar ortaya çıktı.

Atölyeler ve küçük işyerleri kapandı (Bugünlerde bile “Kahraman bakkal süpermakete karşı” olgusunu tartışıyoruz). Kişisel beceri ile oluşturulmuş atölyeler, ortanın altında beceriye sahip kişilerin de çalıştığı ve “ölçek ekonomisi”nden ötürü ucuza mal eden fabrikalarla yarışamadı. (O yıllarda bu durumun “üretimin halka inmesi” diye yorumlanabildiğini de söylemek isterim.)

“Orta kapasiteli” binlerce insanın çalıştığı fabrikaları yönetmek için, yepyeni bir yönetim modeli gerekti.

1900’lerin başında işletmeciliğin (hatta endüstri mühendisliğinin) temelleri oluşturuldu. Bugün bile, bu mesleğin kutsal kitabı sayılan “ The Principles of Scientific Management” (Bilimsel Yönetimin İlkeleri) isimli kitabını Frederick Taylor 1911’de yazdı.

Max WeberThe Protestant Ethic and the Spirit of Capitalism ” (Protestan Ahlakı ve Kapitalizm Ruhu) isimli kitabını 1904-5 yıllarında, “ The Theory of Social and Economic Organization ” (Sosyal ve Ekonomik Örgüt Kuramı) isimli kitabını da 1915 – 16 yıllarında yazdı.

Meşhur “Siyah olduğu sürece istedikleri renkte araba alabilirler” sözünü Henry Ford o yıllarda söylemiştir.

Özetle, işletmecilik (ve endüstri mühendisliği) 1800’lerin sonu ve 1900’lerin başında ortaya çıkan sanayi devriminin sonunda, 1910 – 1920 yılları arasında “orta kapasiteli insanların yönetilmesine dayalı” kurallardan oluşmuştur. 1950’ye kadar sadece kısmi şekil verilmiş, daha sonra neredeyse sadece yeni araçlar (türev ürünler, vb.) veya yeni oluşumlar (globalizasyon, şirket birleşmeleri, vb…) ortaya çıktıkça kapsamı genişlemiş ama özü değişmemiştir.

MBA kavramıyla da bu eğitim modeli, ABD’nin dünyaya sattığı en önemli kavramlardan biri haline gelmiştir. Zamanla “standartlaşmış” yönetim tarzını “eğitim paketleri” şekline sokup 2 veya 3 yıllık drajeler ile hepimize içirmiştir (“yutturmuştur” yazmaya elim varmıyor da…)

1800’lerin son yıllarına mercek tuttuk. 1900’lerin sonuna baktığımızda, daha büyük değişiklikler görüyoruz. Son 30 senede inanılmaz değişiklikler oldu. Cep telefonu, PC, internet, lap top, i-pod, Google, facebook, Apple, sosyal ağlar, second life, interaktivite, 3G, web 2.0, vb… Peki yöneticilik eğitiminde bu derece olmasa bile, köklü bir değişim oldu mu? Maalesef HAYIR.

Üstelik, çağımızın bir çok sorununa çözüm getirmek bir yana, aksine sorunların arkasına bu tarzın olduğu… en azından, giderek sıklaşan krizlerin nedeni değilse de baş yardımcısı olduğu kanaatindeyim.
Bu nedenledir ki (bence) inovasyon galip geliyor. Büyük şirketler anlayana kadar yenileri ortaya çıkıp tahtı sarsıyor. MBA okumamış, hatta okuldan terk 3 – 5 velet, milyar dolarlık şirketler kuruveriyorlar.

Fiziksel dağıtım kurallarından arınmış bir ortam beliriyor. Biri YouTube’a 3 dakikalık filmini koyuyor. Müziğini koyuyor ve sonunda parasını kazanmaya başlıyor. Fiziksel dağıtım kanallarının – İMÇ simsarları, plakçı, plak şirketi, Virgin veya D&R vb. gibi müzik dükkanlarının – kısıtlamalarını atlıyor. ( Biz bunu okumamıştık )

Zaten yaratıcının asıl motivasyonu önce para kazanmak değil, bilinir olmak. Bilinirlik zaten çeşitli şekilde kazanç getiriyor. ( Bize böyle öğretmediler )

Her köşeye dükkan açanlarla aynı yarışta oluveriyor insan. Elbette onların marka bilinirliği, ziyaret sıklığı getiriyor. Genç yetenek buna da bir yaratıcı çözüm arıyor. Sonuç, bireysel yeteneklerin yaratıcılıklarını duyurabildiği global demokrasi… Ya da yaratıcılığın önündeki fiziksel dağıtım kanalı engelinin aşılması… ( Bireysel yetenek mi? Atölyeler dönemi gibi mi yani?.. Eyvah, yoksa 1800’lere geri mi döneceğiz. O zamana ait yönetim modelini nerede okutuyorlar?.. )

Diyorum ki yönetim bilimi de kendini çağa uyarlamalı… Uyarlayacak da… Yeni Frederick Taylor’ların, Max Weber’lerin, ortaya çıkışını göreceğiz.

Nasıl ki, 1800’lerin sonundaki olaylar, 1910 – 1920 arasında “yeni” yönetim ilkeleri oluşturulmasını sağladı; 2010 – 2015 yıllarında da, inovasyon’u destekleyen yeni yönetim modelleri ortaya çıkacak. Şimdiki MBA öğretileri de tarihçe içinde yer alacak.

MBA diploması mı?… Siz bilirsiniz onunla ne yapılacağını… Ben zaten duvardan indirip çekmeceye kaldırdım.

😛

Etiketler: , , , , , , , , , ,

Kategori: bilişim, İş hayatı

“MBA diplomasını ne yapmalı” yazısına şu ana kadar 20 yorum yapılmış:

  1. Uğur Hocam,
    Harika bir konuya değinmişsiniz! TED Talks’da Barry Schwartz’ın Practical Wisdom konuşmasını izlediğimde de benzer fikirler etrafında düşünmüştüm. Fakat sanırım, bizim kuşak iki dönemin tam ortasında yer alıyor. Biraz taylorism, fordism biraz Weber ile bürokrasi, biraz da yeni çağın Steve Jobs, Facebook ve benzeri devlerinin tam arasındayız. İki “dünya”yı da anlamlandırmak ve “neyin” “neden” değiştiğini anlamak için sanırım bir süre daha MBA diplomalarımıza ihtiyacımız olacak. Siz ne dersiniz? MBA’in son kullanma tarihi sizce geldi mi, az mı kaldı?

  2. MBA denen programın son kullanma tarihinin gelip gelmemesi meselesini ben anlayamadım? Zira bahsettiğimiz sosyal bilimler formasyonu ile yetişmiş bireylerin MBA yapması ise, bu zaten MBA ilk çıktığından beri çok doğru bir uygulama değildir.
    Yok Fen Bilimleri formasyonu almış kişilerden bahsediyorsak, MBA denen yapının son kullanma tarihinin geldiğinden bahsetmek ne kadar doğru olabilir?

    MBA programında ders veren birisi olarak uğur Hoca’ya sormak isterim, ODTÜ İşletme Mezunu Uğur Özmen, MBA diplomasından ne beklemiştir veya çekmeceye kaldırdığı diploması kendisinde nasıl bir hayal kırıklığı yaratmıştır?
    Bir işletme Mühendisi olan Tuncay Tuncer için de aynı soru geçerlidir…
    Ancak bir bilgisayar mühendisi, bir kimya mühendisi, bir mimar hatta bir grafik tasarımcı MBA dersi alıyorsa, İşletme ODTÜ İşletme Mezunu Uğur Özmen ile İTÜ İşletme Mühendisliği Mezunu Tuncay Tuncer’le aynı duyguları hisseder mi?

    Ticari yönü, eğitim-öğretim yönüne ağır basan bir program olan MBA’i şu anda yaptığım sınıftaki kişilerin bu programı neden yapıyorsunuz sorusuna cevap veremiyor olmaları nedendir?

    paylaşımınız için teşekkürler..

  3. Benzer sıkıntı genel olarak master programları için geçerli esasında. Amerika’da ve kısmen Avrupa’da yavaş yavaş belirli bir alana yönelik master programlarının sayısı artmakla birlikte, mevcut durum hala çok tatminkar değil. Zaman değiştikçe yeni yeni kavramlar ortaya çıkıyor ve akademi bu kavramları takip etmekte -belki de yapısı gereği- hantal kalıyor. Dönemde 5-6 dersle boğuşarak sözde master yapan yani bir alanda uzmanlaşan öğrenciler 2 yıl fazladan üniversite okumuş oluyorlar aslında, pek de bir şeyde uzmanlaşamıyorlar.

  4. Erinç Aşıcığlu :
    5 Mart 2009
    10:43 am

    aslında artık hangi kağıda sahip oldumuz değil neyi yaptımızın önemli oldu bir döneme girmeye başlıyoruzdur (umarım) .çünkü bilgi artık pda,ı phone derken artık cebimize kadar girdi önemli olan onu nasıl kullandığımızda. örnek ne yazık ki ben den olucak : diplomamın ne anlam ifade ettini bulmadım (gerçi almama baya var gibi) reklam yapım yahut reklam, pazarlama alanında,müşteri ilişkilerinde patronun maden mühendisliği diplomamı görünce suratında oluşak gülümsemeyi tahmin ediyorumya burası TÜRKİYE olgusu umarım olmaz

  5. Gökhan Çidem :
    13 Mart 2009
    8:32 am

    Yazıyı bir solukta okumak benim için güzeldi. (bir çok yazıyı sonunu görmeden sıkılıp bırakan biri olarak…) MBA ya da hocamın deyimiyle yönetim eğitimi diploması etiket olarak kullanılacaksa çok faydalı olmayabilir ancak amaç benim gibi sosyal bilim mezunu olup hayatında hiç işletme konularıyla karşılaşmamış fakat bankada çalışan biriyse şiddetle programımın arkasındayım. Bankama faydam açısından yönetim nedir’i öğrenmem açısından dolayısıyla da kariyerimde yükselmem açısından bence çok sağlam bir dayanak. Mühim olan diplomamıdır yoksa diplomaya giden yolda öğrendiklerimizi işimize hayatımıza uygulayabilmek midir ? sanırım bunu sorgulamak daha güzel. Ben programdan çok şey öğrendiğime ve hayatıma yön verebildiğime inanmaktayım. herkese başarılı bir hayat dileğimle saygılar…

  6. Yıllarca süren MBA çalışmalarında öğretilenleri, taka reisleri de biliyor mu acaba? Sürtüşmenin uzamaması gerektiğini… örneğin… (Bu linkte…)

  7. Üzerinden zaman geçse de, potansiyel MBA adayı olarak neden MBA sorusuna cevaplar vermek istedim:

    -Diploma, etiket (teknik veya yönetim dışındaki disiplinler için daha önemli)
    -Sosyal çevre ve buna bağlı gelişim (beraber eğitim aldığınız insanların kalitesi, yabancı dil gelişimi, bağlantılar sonucu artan iş olanakları)
    -Eğitimin kendisi

    MBA programlarının daha da değerleneceğini düşünüyorum.

    Fikirlerin ucuzladığı yeni dünya düzeninde, büyümeniz ve kazanmanız için, fikirleri gerçeğe dönüştürecek kapasitede olup olmadığınızın sermaye patronları tarafından notlanması gerekiyor, son zamanlardaki trend ise MBA terk girişimciler:)

    Sevgiler

  8. […] Eski öğretileri yeniden gözden geçireceğiz. Tecrübe gerçekten tecrübe ise (bilgi artırılmış ise) işe yarayacak. […]

  9. Görev tanımı, orta kapasite ve becerideki insanları çalıştırmak içindir.  Prusya Ordusu’nu başarılı kılan yöntemlerin şirketlere de uyarlanması ile hayatımıza girmiştir.

  10. MBA diplomasını ne yapmalı’ya devam yazısı

  11. OĞUZ TANRIKULU-TOBB MBA :
    17 Mayıs 2011
    2:07 pm

    MBA Türkiye de artık üniversite eğitiminin yeterli olmadığı ülkelere empoze edilmiş ABD malıdır.
    İşsizlik yükseldikçe MBA’li sayısıda çoğalacak çoğaldıkça da ortada daha kaliteli işsizler olucaktır. 🙂 )

  12. 2 gün önce programdan mezun olup şimdi bu yazıyı okuyunca, hazır bilgiler kafamda tazeyken :-), neler öğrendiğimi kısaca anlatayım istedim.

    Ben MBA yapmaya lisedeyken karar vermiştim. Mühendis olmak istiyordum sonrada MBA yapmak. Şanslıydım ikisini de yapabildim, keşke biraz iş tecrübesinden sonra başlasaydım diyorum MBAe, o zaman herşey biraz daha yerli yerinde/anlamlı olurdu ama herkes her istediğini yapamıyor haliyle.
    1,5 yıl Uğur hocamın bahsettiği kalıp dersleri aldıktan sonra son dönem, MBA programına yeni eklenmiş birkaç dersten biri olan Organizational Learning and Change Management dersini aldım (kitabını* herkese tavsiye ederim konu ile ilgili birçok makalenin birleşiminden oluşuyor).

    Ders Uğur hocanın bahsettiği değişimin şirketleri nasıl etkilediğini ve neler yapılması gerektiğini, yapılacakların şirketlerin şimdiki zihniyetine nekadar ters olduğunu anlatıyor kabaca. Dersin başında dedik ki, “Işletmeler belirsizlikleri azaltmak, verimliliği artırmak için dizayn edilmiş. Ancak en başarılı şirketler sürekli innovasyon sayesinde başarılarını sürdürüyor. Innovasyon ve verimlilik iki ayrı kutup olarak görülebilir ve belirsizlik innovasyonun-değişimin doğasında var. Peki bu şirketler nasıl oluyor da başarılı oluyorlar?” (çeviri tam doğru olmayabilir, kusura bakmayınız).

    Anlayacağınız bütün o kalıp dersleri (modelleri) aldıktan sonra hepsinin nasıl yeni düzende hiçbir işe yaramayacağını öğrenerek programı tamamlamış olduk 🙂

    Demek istediğim, MBA programları da değişimi görmüş ancak değişimi yapacak olanlar akademisyenler ve nihayetinde devlet kurumları olduğu için, öğrencileri kadar hızlı hareket edemiyorlar 🙂

    Zaten MBA, ya da herhangi bir program, derslerde anlatılanlardan ibaret değil, kimlerle tanıştığın, kendinle ilgili neleri keşfettiğin, hangi becerilerini geliştirdiğin vs. çok daha önemli yoksa şimdi sorsanız derslerde öğrendiklerimin yarısı uçup gitmiştir bile eminim.

    Diplomaysa büyük ihtimalle anaokulundan beri verilen bütün diplomaların beklediği sandıktaki yerini bulacak (biz köydeki sandıkta dedemin karnelerini bulduğumuzda çok keyif almıştık, benim diplomalarda o işe yarayacak büyük ihtimalle 🙂 )
    *http://www.amazon.com/gp/product/0195135784

  13. Bazı okullarda eski öğretilerin tekrarlanması, MBA eğitiminin işe yaramayacağı konusunda görüşümün doğruluğunun ispatı diye düşünüyorum.

  14. Teknoloji, özellikle de internet sayesinde değişen bir başka öğreti de “kişisizleştirme” (impersonality) dir. Bu link’te…

  15. NoktaMedya’nın kurucusu ve CEO’su Sn. Tümay ASENA da “bu dönemin değişim açısından önemini, eski kavramların ne kadar değiştiğini” vurgulayanlardan. (Bu link’te)

  16. Bilişim döneminin getirdiği Batı’yı geçme fırsatını kaçırmayalım.

  17. Bilişim döneminde değişenleri (4 yıldır) anlatmaya çalışıyorum. Dönüşümü anlayanlar çok şanslı olacak diye vurguluyorum

  18. Sanayi döneminin birçok kavramı gibi, PAZARLAMA da yeniden tanımlanmalı

  19. Bilişim dönemi, eski işletmecilik öğretilerini ıskartaya çıkarıyor.

  20. Yeterli iş tecrübesi olmadan Master yapmaya (usta olmaya) imkan yoktur.

Yorum Yazın