N’olacak şu gazeteler?
Dün akşam, 22.30 – 24.00 arasında Kahraman Uğurlu’nun radyo yayınına İsmail Hakkı Polat ve Hamza Şamlıoğlu ile birlikte konuk oldum.
Konu Gazetelerin Geleceği idi. Dinleyenler “çok beğendiklerini” yazdılar. Bizi izleyenlere ve sosyal mecralar üzerinden katkıda bulunanlara teşekkürler.
Bu konunun seçilme nedenleri
- Radikal’in kağıt gazeteye son vermesi
- Hürriyet’in internet yayınına üyelik koyması
idi.
Farklı yönlere giden uygulamaları tartıştık. Sohbetin tamamını şuradan izleyebilirsiniz.
Sohbet sırasında üzerinde durduğum birkaç noktayı burada özetlemek istiyorum.
🙂
Gazeteler önce ne sattıklarını, yani ana işlevlerinin ne olduğunu bilmek zorunda. Gazetenin işi reklamveren ile okur kitlesini buluşturmak. Daha sert bir ifadeyle, okur kitlesini reklamveren’e satarak yaşıyorlar. Ayrıntısı şurada
- Ek bilgi: Sosyal medya diyoruz. Geleneksel medya diyoruz. Medya aslında (sonunda –lar yok ama) çoğul kelime. Tekil kelimesi medyum. Veri veya malumatı saklayan ve teslim eden anlamına geliyor. Kısaca iletişim aracısı diyebiliriz.
Gazetenin amacı okur ile reklamvereni aynı ortamda buluşturmak olduğundan, kağıt sadece bir taşıyıcı.
Yazarlar ise hedef kitlenin oraya sürekli gelmesini sağlayan unsurlar.
😉
Eğer yazarlar “kağıttan dijitale geçiş = kapanma” diye düşünüyorlarsa, ana işlevlerini bilmediklerini düşünebiliriz.
Eğer gazete patronları “kağıttan dijitale geçtikleri için yazarların ücretlerinde indirim yapıyorlarsa” hem işlerini bilmediklerini, hem de zaten azalan maliyetlerle daha rahat ödeme yapabilecekken fırsat yaratıp keselerini şişirdiklerini söyleyebiliriz.
Her ikisi de aynı kapıya çıkıyor. Pazarlama Miyopluğu. Yani gazeteciliğin asıl işinin haber aracılığı ve buluşturma ortamı olduğunu bilmeyip, kağıt üzerine basılı malumatın iletilmesi olduğunu zannetmek.
- Ek bilgi: Pazarlama Miyopluğu, dünyada en çok alıntı yapılan makaledir. Kısa özeti şurada. Okuyun ve işinizi yanlış tanımlamayın.
Gazeteciler ve patronları işlerini doğru tanımlasalar neler farkeder.
Öncelikle hedef kitleyi belirlemeye çalışırlar. Hedef kitlesi zaten okumayan, TV’de dizi seyreden bir gazetenin yaşama şansı yok. Asıl rakibi internet veya sosyal mecralar değil. Onların elindeki reklam gelirlerini TV’ye kaptıracaklarını öngörmemiz gerekir.
“Her şey dijitalde, bu nedenle gazeteler kapanacak” diyenlere de burada birkaç cümlem var. Önemli olan hedef kitlenin nerede olduğudur. Onların hedef kitlesi, tweet atmak ve facebook’da böbürlenmek dışında dijital mecraları kullanmıyorlarsa, “Her şey internet’te” demenin alemi yok. O gazetelerin reklam gelirlerini dijital’e değil TV’ye kaptıracaklarını öngörmek için uzman olmak gereksiz.
- Ek bilgi: Geçen sene bir toplantıda, iPhone kullananların %40’a yakınının sadece uygulamalar veya sosyal mecralardaki linkler ile internet’e girdiğini, hemen hiç Google veya başka arama motoru kullanmadığını dinlemiştim. Önceden verilenler dışında bir arama – araştırma yapmadıklarına bakarak onlar için “her şey dijital’de” demek iyimserlik oluyor.
😉
Özeti şöyle noktalayalım. Gazeteler içerik sağlamıyor diyoruz ama içeriği de hedef kitleye göre saptamak gerek. Bu nedenle Radikal’in hedef kitlesi nisbeten eğitimli olduğu için dijital’den başka çaresi yok. Ama Hürriyet’in rakibi web değil TV.
😛
Yukarıda sadece kendi söylemlerimi yazdım. Siz yine yayını baştan sona dinleyin.
🙂
Etiketler: gazete, Hürriyet, Radikal, reklam, reklamveren, sosyal mecralar
25 Haziran 2014
2:50 pm
“Gazetenin işi reklamveren ile okur kitlesini buluşturmak. Daha sert bir ifadeyle, okur kitlesini reklamveren’e satarak yaşıyorlar.”
…
Bu bakış açısını sağlıksız buluyorum. Gazetenin en önemli işi, bilgiyi geniş kitlelere/okuyucuya ulaştırmak olmalıdır. Hayır, hayalperest bir bakış açısı değil.
Reklam burada gelir modeli olabilir. Ya da bir zamanlar Taraf’ın denediği gibi reklamsız ama pahalı gazete biçimi de başka bir gelir modeli olabilir.
Türkiye özelinde bakacak olursak, nitelikli içerik üretimi yapabilen hangi gazete var? Hangi gazeteye ürettiği içerik için para öderken helal olsun diyebiliriz?
Gelir modelini, bilginin sunulduğu medyumu pas geçip, en temelinde kaliteli içerik/fikir/bilgi üretilmediği gerçeğine odaklanırsak; daha iyi bir tartışma yapabiliriz diye düşünüyorum.
Tabi tüm bunlar yayını dinlemeden, yalnızca yukardaki metni okuduktan sonra aklıma düşenler. Dinledikten sonra yine gelirim.
25 Haziran 2014
10:39 pm
Önce şu konuyu açıklığa kavuşturalım. “Gazetenin işi bilgi vermek değildir.” (Ansiklopedi ile gazeteyi karıştırmayalım.)
Veri – Malumat – Bilgi düzleminde gazete sadece malumat verir.
😉
“Ronaldo’nun çok şık bir çalım attığı” BİLGİ midir?
“Tuğba Bilmemkim’in sevgilisinin başka kadınla basıldığı” BİLGİ midir?
“Bir yetkilinin yine zart zort konuştuğu” BİLGİ midir?
“Milli halter takımının doping yaptığı” BİLGİ midir?
.
“Yukarıdakilerin bir kısmı, bazı kesimler için bilgidir” diyorsanız, o zaman asıl sihirli kavrama gelirsiniz. HEDEF KİTLE.
🙂
Uluslararası çalışan şirkete “finansmandan sorumlu genel müdür yardımcısı” arayan bir şirket, çok okunan Posta veya Sözcü’ye mi ilan verir, az okunan The Economist’e mi? Bu noktada niye çok okunan gazetelere değil de az okunan dergiye reklam verir diye düşünürseniz, ikinci doğru yanıtı bulursunuz. Reklamveren’in neyi satın aldığını.
😉
Bilgi vermek ansiklopedilerin işidir. Dikey uzmanlaşmış dergilerin veya internet sitelerinin işidir. Her gazetede benzer veya kısmen farklı bilgi olması da tartışılır değil mi? Zaten malumat ile bilgi arasındaki fark da böyle oluşur.
.
Bir nokta daha var ki, yorum değil blog yazısı yazmak gerekir. O da şöyle. İçerik ≠ bilgi. Eşit olsa iyi olurdu ama… değil maalesef. Her yayın organı, her blog yazarı, her sosyal medya aktörü içerik üretiyor. Ama bilgi üreten pek az.
🙂
Özetle, sağlıksız durum değil, pazarlamanın bir gerçeğidir. Dolayısıyla bir bakış açısı değildir.
27 Haziran 2014
4:29 pm
Elbette düşünülmesi gereken bir husus daha var ki, o da gazetelerin künyelerinde yazan şirketler… Tabi bu şirketlerin hilal-i ahmer’e çalışmadığı da bir gerçek!
Verdiği haber/malumatların inandırıcılığı ve/veya saygınlığı konusuna girmek istemiyorum bile…
8 Eylül 2014
5:53 pm
Daha önce yayınladığım “e-gazetecilik ne zaman?“ve “N’olacak şu gazeteler” yazısının devamı