19 Eylül 2011 Pazartesi

Sanal yaşamın ömrü

4 yıl kadar önceydi. Bir internet’te pazarlama konferansında öğle yemeği arasındaydık.

Bir yanımda büyük şirketlerden birinin genç Finansman GMY’si, diğer yanımda büyük bankalardan birinin kredi kartları ürün yöneticisi vardı. Sohbet o zamanın yaygın web olgularında yoğunlaştı.

Finansman GMY’si anlattı:

  • Second Life’da baterist imiş. Zaten küçükken de arzusu baterist olmakmış. Second Life’daki hayatında mevcut mesleğini -profesyonelliğini- uygulamadan yapamamış. Çeşitli çabalar harcayıp, sorunlardan başarıyla sıyrılıp orada bir kulüp sahibi olmuş. Her gün en az 2 saatini orada geçiriyormuş.

Karşılıklı birbirlerine (ve aralarında oturduğum için mecburen bana) Second Life’ı methettiler. Hatta  kredi kartı ürün yöneticisi: “Second Life sadece internet’i değil dünyayı değiştirdi. Artık hayatımızda Second Life var” dedi.

Sordum:

“Tuvalete gitmeden oturduğun yerden bir tıkla aktarabiliyor musun? En güzel yemek sitesini okuduğunda karnın doyuyor mu? Mouse kullanarak inşa ettiğin evde, soğuktan ve sıcaktan korunmuş şekilde yaşayabiliyor musun? Tenler birbirine değmeden eşinle veya sevgilinle ortak bir yaşamı paylaşabiliyor musun?”

Beni çok geri kafalı buldular.

Bu konuda yanılmamış olabilirler, ama artık Second Life’ın pek esamesi okunmuyor. (Onlar daha fazla yanıldı.)

😛

İnternet’in değişimi hızlandırdığını kabul ederken, internet oluşumlarının sonsuza kadar kalacağını iddia etmek… en azında müthiş bir çelişkidir.

Hepimiz Google’un, Facebook’un, Amazon’un yerini neyin ve nasıl alacağını düşünmeliyiz.

😉

Etiketler: , , , , , ,

Kategori: bilişim, İş hayatı, yaşamın içinden

“Sanal yaşamın ömrü” yazısına şu ana kadar 9 yorum yapılmış:

  1. Daha bir kaç yıl önce ms’in ve google arasında çekişmeden bahsediyorduk, şimdi mac’in canını ençok facephone sıkar diye haber okuyoruz.

    Şu bi gerçek gençliğimizde amazon, sonra google, sonra face, aradan apple değil ama. Trendler geçsede amazon milyardolarlık alım yapıyor, google hala küçük işletmeleri öldürmeye devam ediyor, vb.

    Sadece göz önünden düşüyorlar.

  2. Senih Özkiper :
    19 Eylül 2011
    11:07 am

    Ben de sizin gibi düşünüyorum. Gerçek bir ihtiyacı karşılamayan ürün/hizmetlerin kalıcı olacağını düşünmek hayalciliktir. Bunlar ancak moda olabilir.

  3. Oldukça fazla kafa yorduğum bir konu, Almanya’da medya teknolojileri yüksek lisans projelerim arasındaydı. Sosyal medya’yı HCI yani Human-Computer Interaction kavramından ayırmamak ve önümüzdeki 10-20 seneyi düşünmek lazım.

    Dijital iletişim teknolojileri metin tabanlı sistemlerle başlayıp son 20 sene içerisinde görsel ve işitsel ögeleri de işin içerisine katarak “interface”ler üzerinden gelişti. İnsan iletişimi de bu süreçte yüz yüze süreçlerden farklı dijital platformlara kaydı. Second Life veya facebook gibi platformlar, iletişim kurmamızı sağlayan dijital araçlar, değişiyor ve gelişiyor. Sonuçta ise insan doğasına en yakın yöntemlere geri döneceğiz. Teknoloji insan doğası yani “physical mapping” özellikleri ile birleşecek. Sanal ve gerçek kavramları paralel yürüyor hale gelecek. facebook değil belki farklı bir isimle, belki de facebook un bilmem kaçıncı versiyonunda yine bir veritabanına bağlı, fakat kimlik numaramızla entegre, tek gözümüzü kırpmamız ve içimizden arkadaşımızın adını mırıldandığımız bir yöntem ile poke gönderebildiğimiz bir sistemde iletişim kuruyor olabiliriz.

    Ve sizin de söylediğiniz gibi, insanların talepleri aynı kalacak. Platformlar evrilecek.

  4. Yukarıdaki yazının ve Vadi Efe’nin yorumunun devamı, Vadi Efe’nin kendi blogunda (bu link’te)
    HCI (Human-Computer Interaction)

  5. Bilgi sürekli akıyor ama cihazlar üzerinden bu akış sağlanıyor. Bu  “olmazsa olmaz” cihazlar da bir yerlerde üretiliyor. Sonuçta tümden “sanal” yaşanmıyor. Arada somut ürünlere elerinizle dokunmak zorundasınız.

  6. Kodlama becerileri sayesinde sosyal mecralar oluşurken erken başlayan tekno-kişiler de, şirketlerin sonradan fark etmesinden yararlanarak bazı uygulamalar sundular. O dönemin “herkes burada” anlayışı sayesinde şimdi hatırlanmayan başarı öyküleri de yarattılar.

  7. Olgulara sadece teknoloji gözlüğüyle bakanlar yanılmaya mahkumdur.

  8. Bu pazarlamacılar, ağabeyleri gibi bütünleşik marka iletişimini de anlasalar gam yemeyeceğim. Sosyal mecraları tüm pazarlama zannediyorlar. Ağabeylerinin anlamadığını sandıkları şeyi aslında kendileri anlamıyorlar.

  9. (Bunu derken, ağabeyleri gibi bütünleşik marka iletişimini de anlasalar gam yemeyeceğim. Sosyal mecraları tüm pazarlama zannediyorlar. Ağabeylerinin anlamadığını sandıkları şeyi aslında kendileri anlamıyorlar.)

Yorum Yazın