Y Kuşağını Anlamak
Bu siteyi okuyanlar, Y kuşağını anlamakta güçlük çektiğimi [1], [2], [3], [4], [5], [6], [7] bilirler. (Bu aralarda, maalesef fikrimi pekiştiren birkaç örnek daha yaşadım.)
Yine de yıllardan beri Y kuşağı konusunda araştırmalar yapan ve eğitim veren Evrim Kuran‘ı her fırsatta dinlemeye ve Y kuşağını anlamaya çalışıyorum.
- Evrim Kuran’ı dinleyince umutlanıyorum; çevredeki olayları ve bazı gençleri görünce hayal kırıklığı yaşıyorum. Böyle süregiden çelişkilerden anlam çıkarmaya çabalıyorum.
1 Ekim’de Gelecekhane‘de, 14 Ekim’de ise Harvard Business Review‘nın düzenlediği “Y Kuşağını Anlamak” isimli etkinlikte Evrim Kuran’ı yine dinledim. Sayfalarca not tuttum.
Bu notları ve kendi örneklerimi zamanla paylaşacağım. Bugün üzerinde durmak istediğim konu farklı. HBR’ın Eylül 2015 sayısında yayınlanan “Y Kuşağının İdeal İşveren Tercihi” araştırmasının sonuçları üzerine düşüncelerimi yazacağım.
- Otuzdan fazla üniversiteden 34.465 öğrenciyle görüşülmüş. Ayrıca bu sene, mezun olup önceden “ideal işveren” diye tanımladığı yerde çalışan 7672 kişiyle de görüşme yapılmış. Araştırmanın detaylarını ve Evrim Kuran’ın içgörülerini HBR’ın Eylül 2015 sayısında okuyabilirsiniz.
Ben geçen sene ile bu senenin “öğrencilere göre ideal işverenler” listelerinin karşılaştırmasını UYARI olarak ele alıp inceledim.
Mühendislik / IT bölümlerinde ve Sosyal Bilimler’de okuyan öğrencilere göre geçen seneye göre en çok sıra kaybeden şirketler şunlar:
Notlar:
- İdari Bilimler okuyan öğrencilerin listesi bu kadar net ayrışmamıştı.
- Bu şirketlerin bunca sıra kaybetmelerine rağmen, halihazırda ilk 50 içinde yer aldığını unutmayalım.
Yukarıdaki tabloyu incelediğimde “biz teknoloji şirketiyiz” iddiasının Y kuşağını artık ikna etmediğini görüyorum. Evrim Kuran bu durumu HBR’da “Yüksek teknoloji yetmiyor. İnsani öğelerin dahil edildiği, insanı önemseyen, insanı merkeze koyan şirketler avantaj sağlıyor” diye yorumlamış.
Benim yorumum azıcık farklılaşıyor.
Bu şirketler, bilişim sektöründe olmalarına rağmen, bilişim dönemi davranışlarına pek ayak uyduramamışlar. Yakın dönemde şirketi tercih eden kitlenin ideal şirketi olmaktan uzaklaşmışlar. Oysa, en iyileri işe alma gücüne sahipler.
Y kuşağının çalışmak istemediği şirketlerin hizmetlerinden müşteri olarak da soğudukları kanaatindeyim. (Bunu Evrim Kuran’a sormalıyım.) Bu önyargım doğruysa, öğrenciler geleceği temsil ettikleri için uyarı daha fazla dikkkate alınmalı.
😉
Bu sefer olumlu dileklerle bitireyim: Şirketler bu uyarıyı dikkate alıp kendilerini düzenledikleri takdirde, yine cazip olacaklardır.
🙂
Etiketler: teknoloji, telekom, Türk Telekom, Turkcell, Vodafone, Y kuşağı
Kategori: bilişim
21 Ekim 2015
12:49 pm
Değerli hocam, 27 yıldır iş hayatının içinde biri olarak, şirketlerin yetenekli çalışanları kendilerine çekebilmek ve bünyede tutabilmek için gayret sarf etmeleri gerektiğine inanıyorum ama Y kuşağı ne yedi ne içtiyse, sağolsunlar minimum efor karşılığı maksimum şahsi fayda sağlamak peşinde hepsi de maalesef.
Eğitim imkanı sunuyoruz, almıyorlar, hedef koyuyoruz, ilgilenmiyorlar sonra da ne zaman şirket arabası vereceğiz, ne zaman maaşları yan masada daha uzun zamandır çalışan ve bir sürü eğitim almış, sertifikalarını elde tutmak için ekstra efor sarf etmiş kişininkiyle aynı olacak bunu merak ediyorlar.
“Şunu yapın” diyorsunuz, bir engelle karşılaşıyorlar, o iş öylece kalıyor. “Karşıma bu engel çıktı, ben ne yapmalıyım?” diye gelip sormuyorlar.
Laptop veriyoruz, beğenmiyorlar, hiç bir şey bulamasalar, çantasını eleştiriyorlar.
Sürekli her verdiğimiz işi takip etmekten, “yaptın mı? bir sorun var mı?” diye peşlerinde dolaşmaktan ben utanıyorum. Onlar utanmıyor, hatta belki de bana için için sinirleniyorlar.
21 Ekim 2015
3:51 pm
Sevgili T’Pol,
Demek ki sorun başka bişey. Mesela ben söyleyim neyin sorun olduğunu, insanlar sevdikleri işleri kendileri için yapmak istiyorlar. Y kuşağı ilkokulda dersaneye gitmiş bir kuşak olarak ne laptop beğenir ne maaş beğenir ne de başka bişey. Çünkü adamlar hayatlarının ilk 25 yılını son derece stresli, çocukluklarını yaşayamadan geçirdiler, şimdi bir şirket için nasıl oturup 3 kuruş paraya kölelik etmesini bekleyeceksiniz? Tabii ki etmeyecekler. Haklılar. Düzenin değişmesi, paylaşımcı, faydalı, adil ve anlamlı bir şeye dönüşmesi gerekli. Üç beş adam zengin olacak diye bütün nesil onlara kölelik mi edecekti ? Geçiniz
21 Ekim 2015
7:44 pm
Referans verdiğim 7 yazıya göz atılırsa, “düzenin değişmesi, paylaşımcı, faydalı, adil ve anlamlı bir şeye dönüşmesi” gerçekleşse bile, Türkiye’deki büyük şehirli Y neslinin büyük çoğunluğunun “hamasi edebiyat” ve “bahane üretimi” dışında birşey yapacağı yok.
HBR’daki araştırmanın ve yorumların tamamı okunursa, daha iyi anlaşılır.
Benim işimde çalışmayı bırak, kendi işini yaparken aynı şekilde davranıyorlar. Neymiş… “Üç beş adam zengin olacak diye bütün nesil onlara kölelik mi edecekmiş” Kendi işini yaparken böyle düşünene ne mi söylemeli?
Evet “Bekleme yapmayın, geçiniz” demeli…
21 Ekim 2015
8:00 pm
Sn. Evrim Kuran’ın Facebook yorumları
.
Sevgili Uğur Özmen bu seneki Y Kusagi arastirmalarimizdan edindigi izlenimi blogunda nefis anlatmis; ozellikle “biz teknoloji şirketiyiz” iddiasının Y kuşağını artık neden ikna etmediğine dair nefis bir bakis acisi getirmis. .
.
Ugurcum, cok degerli degerlendirmelerin icin tesekkur ederim. Y kusagini anliyormus gibi davranan coklariyla karsilastigimdan, senin gibi anlamakta gucluk cekiyorum deyip anlamak icin kafa yoranlar cok kiymetli.
Yazinda “Y kuşağının çalışmak istemediği şirketlerin hizmetlerinden müşteri olarak da soğudukları kanaatindeyim” demissin. Kesinlikle dogru. Arastirmalarla desteklenen bir tespit.
.
21 Ekim 2015
10:21 pm
Sarpedon33 size katilmiyorum. Kimseyi bedavaya calistirmiyoruz. Kaldi ki ben de zaten bir calisanim. Ise girerken kosullari soyluyoruz, ucrette anlasiyoruz yani karsilikli olarak bir sozlesme yapiyoruz. Maaslar tikir tikir yatiyor, isi yapmak icin gereken her imkan saglaniyor. Zahmet edip, calismak kaliyor vatandasa. Bu kolelikse, Katolik nikahi kiymiyoruz ki. Gitmek hatta hic gelmemek serbest. Bu kusak ilelebet baba evinde otursun, calismasin ve kendilerine baktirsin. Ben emekli olmus X kusagini ise alirim. Seve seve de calisirlar.
22 Ekim 2015
7:11 am
Sarpedon33’e yanıtım bu yazıda
22 Ekim 2015
10:14 pm
Y kuşağı yaşam amacını sorgulayan ve bulamayan bir kuşak bence. Genele baktığımda sorguladığı için kendinden başka her şeyi eleştiren, bulamadığı için yaptığı işten ve yaşadığı hayattan memnun değil olarak yorumluyorum. Var oluşuna anlam yükleyemediği için de kümülatifte mutsuz, doyumsuz, çabuk sıkılan. Öte yandan var oluşunun sebebine bir anlam yükleyen Y kuşağından biri mutlu, hümanist ve başarılı.
15 Eylül 2017
9:49 am
Y kuşağı olan biri olarak diyebilirim ki Y kuşağı, helikopter anne ve babalar ile büyüyen bir nesil. O nedenle elindekilerin kıymetini bilmiyor. Sorunlarla ve hayat ile baş etme konusunda deneyimleri eksik, bilmiyor.Bilinçaltı deneyimlemediği şeyi bilmez. Y kuşağı olarak kendimizi genelde avrupa kafasında iş yapan nesil olarak tanımlıyoruz. Sıkıntı çalışmak için yerimizin yanlış olması (ülke olarak) . Türkiye’de kaç şirkette X kuşağı olarak kendinden sonra gelen Y kuşağındaki astını tehdit olarak görmeyen, tecrübelerini aktararak geliştirmek isteyen yönetici ve yönetim var? Global firmalara girmek için kaynakları eksik olan Y kuşağının tutumu bu anlamda daha bencil oluyor. Bireysel olarak çalışmakta daha iyiler, ortada kalan bir nesil olarak sürekli rekabetçi yetiştirildiğimizden belki. Bu koşulları bulamayan X kuşağı ebeveynlerimiz bizleri kendi başaramadıkları şeylerin elçisi tayin ettiler..Oto kontrol altına alınmak istemediğimiz de bir gerçek o nedenle hepimiz kendi işimizi kurmak istiyoruz. Ancak ülke koşulları gereği işinde iyi olanlar değil, ilişkileri iyi olanlar ilerleyebiliyor.Ülkemizde işler ilişkiler üzerinden yürüyor. Oysa ki eğitim sistemi bize ne odaklı bir bilgi eğitimi sunduğu için en iyi ve çok bilenin başarılı olacağına inandırıldık.Hayal kırıklığımız buradan geliyor. Bu anlamda da kaynaklarımız olmadığı için arada kalan sorgulayan mutsuz bir nesiliz.
Bu arada X kuşağı arkadaşlarım ve yöneticilerimi çok seviyorum:)
16 Eylül 2017
8:45 pm
Merhaba Çisem,
Çok sayıda önemli noktaya değinmişsin. Teşekkür ederim.
Ancak, katılmadığım birkaç nokta var. Özellikle Türk Y nesli ile gelişmiş ülkelerdeki akranlarını karşılaştırdığımızda çıkan farklar üzerine tartışmak isterim.
Şu cümlelere katılıyorum.
“Y kuşağı olan biri olarak diyebilirim ki Y kuşağı, helikopter anne ve babalar ile büyüyen bir nesil. O nedenle elindekilerin kıymetini bilmiyor. Sorunlarla ve hayat ile baş etme konusunda deneyimleri eksik, bilmiyor.Bilinçaltı deneyimlemediği şeyi bilmez. Y kuşağı olarak kendimizi genelde avrupa kafasında iş yapan nesil olarak tanımlıyoruz.”
Sonraki “Sıkıntı çalışmak için yerimizin yanlış olması (ülke olarak) . Türkiye’de kaç şirkette X kuşağı olarak kendinden sonra gelen Y kuşağındaki astını tehdit olarak görmeyen, tecrübelerini aktararak geliştirmek isteyen yönetici ve yönetim var? Global firmalara girmek için kaynakları eksik olan Y kuşağının tutumu bu anlamda daha bencil oluyor. Bireysel olarak çalışmakta daha iyiler, ortada kalan bir nesil olarak sürekli rekabetçi yetiştirildiğimizden belki. ” cümlelerine katılmıyorum.
Bildiklerimi aktarmak için çırpınırken, Y neslindekilerin öğrenmeme çabasına çok şahit oldum. Bu blogdaki Young Guns yazılarını okursan göreceksin. O dönemi yakından bilen bazı Y nesli akranların bile bana acıdıklarını söylediler ve (aradan geçen bunca zamana rağmen) söylüyorlar.
Bizim nesil daha rekabetçi idi. Bu nedenle öğrenmek için elimizden geleni yapıyorduk. Hem “rekabetçi” olacaksın, hem de (yeni telefonlar dışında) araştırma yapmadan her söylenenin peşşinde koşacaksın… Bence bu sıfatı tekrar düşünmelisin.
Kendini geliştirmek için çaba sarfetmeyen kişi, “bireysel olarak daha iyi” olduğunu sadece zannedebilir. Gerçekte, ailesi veya birileri yanında olmadan iş çıkartamıyorlar. Senin akranlarının anne-babası olan arkadaşlarım “evden gitmek istemeyen” (evlenmeyen, iş aramayan, rekabetten kaçan, vb…) çocuklarını anlatıyorlar. Y kuşağı araştırmaları da “en evcil nesil” diyor. Bence, bu sıfatları da tekrar düşünmelisin.
Şu “Oto kontrol altına alınmak istemediğimiz de bir gerçek o nedenle hepimiz kendi işimizi kurmak istiyoruz.” cümlesi yanlış. Ya “kontrol altına alınmak” (başkasının denetimi) olur, ya da “oto kontrol” (öz-denetim) olur. Senin cümlen, “öz-denetim yapmayı reddeden” anlamına geliyor. O zaman girişimci olarak başarılı olma şansı da yok.
(Her ne kadar “cümlenin kurgusu YANLIŞ” demişsem de, maalesef, öz-denetim eksikliği var ve seri başarısızlıklar bu nedenl geliyor 🙁
Eğitim sistemine gelince… Her sene başında “Buraya öğretmek için geliyorum. Öğrenmek için gelecekseniz, buyrun gelin. Yok amacınız sadece sınıf geçmek ise, bu ders zor” diye söylüyorum. “İş hayatı zor, sizden beklentiler fazla… Ben de tıpkı iş hayatı gibi, iş başında eğitim gibi ders veririm” diyorum. Bir anda sınıfın %60 – 70’i boşalıyor. (Kalanlarla çok keyifli dersler yapıyoruz 🙂 )
Eğitim sistemini eleştirenlerin önce kendilerini eleştirmeleri gerek. “herkesten bir şeyler öğrenirim” mi diyorsunuz, yoksa “hap gibi ağzıma atacak bir şeyler ver. Oturduğum yerde bir anda bilgili – hatta uzman – olayım” mı diyorsunuz. Y nesli kesinlikle ikinciyi bekliyor ama bundan sıkılıyor. O kadar çok örneğim var ki, inanamazsın.
Özetle, yazdıklarının ana çerçevesi doğru. Ama ayrıntılarda, kendine çok torpil yapmışsın.
Sevgiler,