22 Ekim 2015 Perşembe

Yine Y Kuşağı

Dün yayınladığım “Y Kuşağını Anlamak” yazısının başında 7 olumsuz paylaşımımı yazmıştım.

Yorum yapan T’Pol de benim gibi olumsuz tecrübeler yaşamış. Onları paylaştı.

Muhtemelen Y neslinden olan Sarpedon33 ise T’Pol’u şöyle yanıtladı:

Sevgili T’Pol,

Demek ki sorun başka bişey. Mesela ben söyleyim neyin sorun olduğunu, insanlar sevdikleri işleri kendileri için yapmak istiyorlar. Y kuşağı ilkokulda dersaneye gitmiş bir kuşak olarak ne laptop beğenir ne maaş beğenir ne de başka bişey. Çünkü adamlar hayatlarının ilk 25 yılını son derece stresli, çocukluklarını yaşayamadan geçirdiler, şimdi bir şirket için nasıl oturup 3 kuruş paraya kölelik etmesini bekleyeceksiniz? Tabii ki etmeyecekler. Haklılar. Düzenin değişmesi, paylaşımcı, faydalı, adil ve anlamlı bir şeye dönüşmesi gerekli. Üç beş adam zengin olacak diye bütün nesil onlara kölelik mi edecekti ? Geçiniz

Benim Y kuşağı tecrübelerim, büyük kısmının “kendi işleri bile olsa” ciddiyetle ele almadıkları yönünde.

gen-y-2Resim şuradan alıntıdır

İşte yukarıdaki [1], [2], [3], [4], [5], [6], [7] yazıya ek olarak 2 örnek daha:

İlki…

Final dönemi geldi. Bir MBA katılımcısından şu mesajı aldım.

Final sınavına hazırlanıyorum. Dersi daha önce alan biriyle maalesef tanışmadığım için tüyo alamıyorum.

Kısa bir bilgilendirme alabilirsem ya da eski sınavlardan örnekler alabilirsem çok memnun olurum.

Tüm dönem boyunca dersin işlendiği www.uzaktanCRMegitimi.com sitesine girip final yazsa, geçmiş yılların final sorularını ve yanıtlarını bulacak. Bunu geçtim, ilk hafta özellikle okunmasını söylediğim Nasıl Bir Ders yazısını gerçekten okusa, hem nasıl ders işlendiğini sene başından öğrenecek, hem de final sınavı hakkında yeterli bilgiye sahip olacak.

Final sınavı kimin işi? Nerede “Üç beş adam zengin olacak diye bütün nesil onlara kölelik mi edecek” edebiyatı?

😉

İkincisi…

Bir üniversitenin Pazarlama Kulübü öğrencileri 2 ay sonra düzenleyecekleri etkinlik için fikrimi alma onurunu bana verdiler. Seçtikleri temsilci ile buluştuk. Bir süre sohbet ettik.  Ona, etkinlik için çok daha yararlı olabilecek, üstelik onların okulundan mezun olmuş bir kişinin adını verdim.

Ayrılırken “Bu sohbette bile çok şey öğrendim. Etkinlikte mutlaka bulunmanızı isteriz” dedi. Hemen ertesi gün Linkedin’den beni ekledi.

Aradan bir ay geçti. Şöyle bir mesaj aldım:

XXX Hanım’la iletişime geçebileceğimizi söylemiştiniz. Biz konuyla ilgili XXX Hanım’la da iletişim kurmayı çok istiyoruz ancak iletişim adresine maalesef ulaşamadık. Kendisinin telefon numarası ya da mail adresini bizimle paylaşmanız mümkün müdür acaba?

Linkedin’de veya Facebook’da veya Twitter’da aynı isim ve soyadı ile başka kimse yok. Hani sosyal mecraları etkin kullanan Y kuşağı?

Etkinliğe konuşmacı bulmak kimin işi? Bu mu “hayatlarının ilk 25 yılını son derece stresli, çocukluklarını yaşayamadan geçirdiler, şimdi bir şirket için nasıl oturup 3 kuruş paraya kölelik etmesini bekleyeceksiniz?” cümlesinin gerekçesi?

😉

Bu anımı anlattığım bir arkadaşım “Bana e-posta atıp “sizinle iletişim kurabilir miyiz?” diye soran oldu” dedi. Benzerini ben de görüyorum.

Bu “gençliğini yaşayamadı, kölelik, üş beş kuruş” edebiyatı için aynı önermeyi kullanacağım: Geçiniz.

😉

Neyse ki Y kuşağının tamamı böyle değil. Kendini geliştirmek için yüksek tempoyla çalışanları görüyorum. Bir kısmını sosyal mecralardan izliyorum. Okuyorlar, tartışıyorlar, soruyorlar, çare arıyorlar… Bahanelere sığınmadan sorumluluk alıyorlar. Onları elimden ve bilgimden geldiğince desteklemeye çalışıyorum.

Onlar, “İnsanı patronu köle yapmaz. Kölelik bir ruh halidir{a}{b}{c}{d}, {e}, {f} cümlesini söylemeseler bile hayatlarına geçiriyorlar. İleri yıllarda iş hayatlarını hiç köleleşmeden, muhtemelen kendi işlerini hakkıyla “paylaşımcı, faydalı, adil ve anlamlı” bir şekilde yaparak sürdürecekler.

Bu değerli Y kuşağı gençlerini saygıyla selamlıyorum.

😀

Etiketler: , , ,

Kategori: bilişim

“Yine Y Kuşağı” yazısına şu ana kadar 24 yorum yapılmış:

  1. Bir de aklımı kurcalayan şu soru var: Herkes harıl harıl Y kuşağını anlamaya çalışırken, neden kimse X kuşağı’nı anlamakla meşgul olmuyor? Vaktimiz doluyor diye mi düşünüyorlar acep? Öyleyse üzgünüm. Henüz 48 yaşındayım, 60’a kadar çalışmaya niyetliyim.

  2. “İnsanı patronu köle yapmaz. Kölelik bir ruh halidir” başucu notu olarak kullanılmalı
    🙂

  3. Y kuşağı konusunda bence işletme duyarlılıklarını revize etmeliyiz. Verim ve kar yerine inovasyon ve sürdürülebilirlik temel değer olarak ele alınmalı.

  4. “İşletme duyarlılıklarının revize edilmesi” fikrine katılıyorum. Bunu Y kuşağı için değil, “Bilişim Dönemi”nde ayakta kalmak için yapmak gerekir.

    Bu da yetmez, hedef kitle çok yakında Y kuşağı olacağı için birçok noktada onları da karar süreçlerine katmak gerekiyor. Yepyeni bir yönetim anlayışıyla bakılmalı. (Yıllardır bunu zaten söylüyorum. http://ugurozmen.com/bilisim/co-koltuklari yazısındaki alıntılardan görülebilir)

    Ancak, yukarıdaki yazıdaki referanslarda ve örneklerde belirttiğim gibi Y kuşağında ciddi oranda sorumsuz ve bahaneci var. Kendi yaşadıklarımdan yola çıkarsam, %50’den fazla.

    Onlar kendi işlerini bile ciddiye almıyor. Yazıdaki örneklere bakarak kendi işlerini yaparken “Verim ve kar yerine inovasyon ve sürdürülebilirlik temel değer olarak ele alıyorlar” diyebilir misiniz?

  5. Bir “Shark” olarak bu konu hakkindaki gorusumu merak eden olur mu bilmiyorum ama bence;
    Y kusagi “Armut pis agzima dus” kusagidir. Fakat o Armut agzina dusene kadar aklindan gecenler, esas farki yaratan unsurlar oluyor. “Neden bu kadar yavas dustu ? Bu armut yeterince iyi pismis midir ? Acaba agzima armut duserken dislerime bir sey olur mu ? Agzimi acmasam ? Ne kadar sicaktir ?

    Hic birisi “Neden armut?” demeyi bile akil etmez, ya da neden bu durumdayim diye dusunmez. Cunku onlerine ne konulursa, onu islerine geldigi sekilde yorumlayip, kabul etmeme luksune sahip olduklarini her seferinde vurgulayan bir nesil ile karsi karsiyayiz.

    Neden ? Nasil ? Nicin ?

    Kendilerine soramadiklari, 3 temel soru.

    Armut ile ilgili sorulari sorarak, sanki ortada bir sorun varmis gibi davranarak, ustun yetenek odulunu alabilir tabiki bir cogu.

    Lafin kisasi.. El tokati yemeyen kendini Herkul sanarmis.

  6. Hocam okudukça dehşete kapılıyorum. Bu kadar olamazlar diyorum 🙁 ve onların adına bazen üzülüyorum.

  7. Bu noktada Evrim Kuran’ın “Segmentasyon aralara kalın duvarlar örmek için değil, birbirimizi daha iyi anlamak ve ona göre davranmak içindir” cümlesini eklemeliyiz.

    Çok kızdığım Y kuşağı gençleri var. Umutlarımı boşa çıkartan Young Guns projesi de var. (7 link içinde bulunabilir)

    Diğer yandan sohbet etmeye bayıldığım, gerek profesyonel çalışan, gerekse kendi işlerini veya girişimlerini kurmuş gençler de var. Her sohbetimizde onlardan birşeyler öğreniyorum. Ülkeyi bırakıp gittiklerinde, onlar için seviniyorum ama, hüzün de kaplıyor içimi. 🙁
    Mesele şu ki, ülkenin gençleri onlar ve bahanelere sığınmadan sorumluluk sahibi olanların oranı düşük gibi geliyor bana. Maalesef, diğerleri konusunda çalışkan ve sorumluluk sahibi olanlar da çoğunlukla benimle aynı fikirde.

  8. Sorumluluk eksikliği temel sorun ise tahminim bunu ancak Y kuşağının çocuklarıyla aşabiliriz diye düşünüyorum. Onları baştan eğitemiyeceğimize göre ki eğitimi mesleki bilgi olarak değil kendileri ve çevrelerine yönelik ahlaki ve insanı tutum ve davranışlar kazandırmak olarak tanımlıyorum, bu durumda Y kuşağı ailelerin çocukları için büyük tehlikeler var.

  9. Yıllardır şu konuyu vurguluyorum: teknoloji artık sınır tanımıyor. Ama biz yine (en az) 8 – 10 sene geriden gidiyoruz. Bakın Burak Buyukdemir olayı şöyle anlatıyor http://www.burakbuyukdemir.com/dusunce-yapisi-devrimi/

  10. Ben de e-tohum için yazdığım yazıda http://ugurozmen.com/bilisim/bilisim-donemi-ve-turk-girisimci aynı noktaya dikkat çekmeye çalışıyordum. İşte bu nedenle Y kuşağı üzerinde duruyorum.

  11. Hocam, elinize sağlık.
    Yazılarınızla Y kuşağına ait hislerim kuvvet kazanıyor
    😀
    Allahım sen beni çalışkan, sorgulayan Y kuşağıyla karşılaştır hep, diğerlerinden illallah dedim, amin
    🙂
    İmza: Y kuşağı olmaktan kılpayı kurtulmuş X kuşağı
    😀

  12. 25 yaşındayım. İyi bir liseden mezun oldum. Üniversite dönemimde hem çalıştım hem de farklı farklı şirketlerde ve dönemlerde staj yaptım. Çok değişik insanlarla tanışma fırsatı bulabildim. Çalıştığım bir şirkette sırf patronla veya üst düzey yöneticilerle ikili ilişkisi olduğu için alınan kademe atlayan ve ne iş yaptığı belli olmayan kişiler var (güya çok uluslu firma). Çalıştığım hemen hemen tüm şirketlerde bu durum var. Maaşları zamanında ödemeyen değil maaş vermeyi bağış yapmak zanneden firmalar azınlıkta değil. Mobbing ve taciz yukarıdaki kitleden olmasanız bile maruz kaldığınız olaylardan. Etik-ahlaki olarak yönetici ve patronların yaklaşımlarını hiç yazmayayım 😀 En basitinden andropoza-menopoza girmiş yöneticiler benden küçük ve yeni gelen kişilerle fazla yakın olabiliyor. Mentorluk değil bahsettiğim, detaya gerek yok sanırım. (Erkek çalışanlara sarkan erkek yönetici gördüğümü söylesem inanır mısınız)

    Genel olarak bakınca bence sizin yazdığınız yazı ve şikayetleriniz Y kuşağına ait değil. Olay tamamen eğitim sistemiyle ilgili. Çocuk 15 yıl boyunca ebeveynler tarafından şunu da geç rahatsın diye kandırılıyor. Sonuçta üniversiteyi bitiren kişi de e artık bir ödülü hak ettim diye düşünüyor. Çünkü 15-16 yıl boyunca hep 5 şıktan birini seçip, ezberleyip kısa dönemli ödül almış (sınıfı geçmek-sınavı kazanmak vs). İş hayatında da aynısı olacağını sanıyor. Hayatın gerçekleriyle karşılaşınca da tökezliyor. Çünkü o yaşa kadar kişiye yüklenen sorumluluk sadece doğru şıkkı bulması, yorumlaması veya anlaması veya analiz yeteneğini geliştirmesi değil. Sorumluluk-detayı düşünme ve gerekli aksiyonu almak tamamen hayat deneyimiyle ilgili.

    PISA sonuçları bunun en büyük kanıtı (özellikle de “okuduğunu anlama ve yorumlama” kriterlerinde bulunduğumuz sıra bütün yazınızı ve hatta ülkenin durumunu açıklıyor).

    Erhan Erkut Hoca’nın Türk lise mezunlarıyla ilgili tespitleri aynen bahsedilen şikayetler: https://www.youtube.com/watch?v=cvZnxePz_QE Asıl son yıllarda eğitimde yapılan rezalet değişimleri Z kuşağında göreceğiz ki bu yeni kuşak beni bile korkutuyor. Bu eğitim sistemini düzeltmek gerekiyor gelecek için.

    Bunun yanında bahsettiğiniz şeyleri sadece yaşıtlarım değil 40-50 yaş aralığı da yapabiliyor. Mesela üst düzey yönetici ilanı veriliyor. Özellikle deneyim ve okul kıstasları giriliyor. Buna rağmen gelen başvurularda üniversite mezunu olmayan ve hatta daha önce hiç yöneticilik yapmayan kişiler çok çok fazla. Bu kişilerin yaş aralığı X kuşağına ait. Başka bir örnek verebilirim. Kuşaktan bağımsız bir eğitim sistemi sorunu olduğunun başka bir kanıtı.

    Son olarak yazınızı okuyunca dedemin babamın gençliğiyle ilgili söyledikleri geldi 😀 Bir önceki nesil bir sonrakini hep benzer kelimelerle niteliyor 🙂 Ben parasız ve aç kalınca kafası yerine gelenlerdenim. Babamda öyle. Üniversite sonrası dedem kaynağı kesince aklı başına geliyor ve çalışmaya başlıyor. Sonra da iyi bir kariyer yapıyor. Tamamen hayat deneyimiyle ilgili 🙂

  13. Aslı Ulusoy :
    22 Ekim 2015
    7:36 pm

    Y kuşağı çalışma arkadaşlarıma bir sohbette “Bir Pazartesi sabahı işe geldiğinizde, bu hafta sonu işimizle ilgili şunu şunu gördüm, okudum vs… gibi bir sohbetimiz niye olamıyor hiç?” dediğimde, “Özel zamanımda da işle ilgilenecek olsaydım kendi işimin patronu olurdum” cevabı ile dumur olmuştum. Biz mi yanlış yaptık bunca sene, zira düz mantıkla çok da yanlış değil gibi. Ama mesleki deformasyon olarak da adlandırıdığımız, işi hep beyninin bir kenarında taşımaktan doğrusu ben pek de zarar görmedim. Belki biraz daha yorulmuş olabilirim sadece ama şikayetçi değilim.

  14. Son paragrafı okumadan itiraz eden Y kuşağı temsilcilerine bayılıyorum.
    😉
    Y kuşağında öylesine muhteşem gençler var ki… Örnek vermeye başlarsam, birilerini unuturum diye yazmıyorum. Sadece tek bir örnekten, https://fakatiyiyedik.yemeksepeti.com/ projesinin arkasındaki Koray’dan bahsedeyim. Her yeni yemek satın alındığında yeniden değişen onbinlerce infografik var o projede. Hayran olmamak elde değil.

    Başka onlarca tanıdığım / tanımadığım ama izlediğim Y nesli gencini başarılı buluyorum. Mesele şu: Bu çocuklar maalesef azınlıkta. Birkaç yorum önce Burak Büyükdemir’in bir yazısını alıntıladım. O yazıya gözatma fırsatınız oldu mu?

    Türk genci (çoğunlukla) bilişim dönemi düşünce yapısına sahip değil. Kafası (babası ve dedesi gibi) feodal düzen ile sanayi devrimi arasında kalmış. Bence asıl üzücü olan bu.

  15. Ozbilgisi olmayan, iki kelime is yapiyor diye her bir konuda herkesden daha iyi bildigini sanan, her isi ajansa saga sola yaptirip, kendi kafasini kullanamadigindan baskasinin isini sunmayi is yapmak sananlardan tut da bunun tam tersi modeli de var. ortasi yok.

  16. Ben de aynı kanıdayım Fatmanur. Her iki uçta çok örnek var, ortası yok. Böyle dağılımlarda sosyal araştırmalar yapmak zor olduğu için bir anlamlandırma da yapamıyorum

  17. Y kuşağı alıştırılmış ilk 25 yıllarında’YEMEK HAZIR’ gel demeye ne yapsınlar şimdi

  18. Bence X Kuşağı, Y Kuşağı’nı her zaman kullanır. Yani X Kuşağı akıllı. İşin ilginç tarafı bu paradoksu çok az sayıdaki Y Kuşağı çözebiliyor.
    🙂 🙂

  19. Adını vermek istemeyen 1983 doğumlu bir Y kuşağının görüşlerini paylaşmak istiyorum:
    .
    Uğur Hocam merhaba.

    Y Kuşağı ile ilgili son yazdığınız konuya istinaden size mesaj atıyorum. 10 yıldır çalışan bir Y kuşağı olarak –belki de 83lü olmam nedeniyle X’i andıran bir Y olarak – yazdıklarınızın bir kısmına katılıyorum

    Yaklaşık 4 yıldır yöneticilik yapıyorum. Y Kuşağı ile ilgili yazıp çizdiğimiz okuduğumuz tüm olumsuz özellikleri 1992- 1995 doğumlularda fazlasıyla görebilirsiniz.

    Aslında dijitalleşen hayatlarında bireyselleşen ve kendini öne koyan – öncelik sırasında- bir kuşak. Bu nedenle anlam veremediğimiz soruları ve sorunları var. Hepsi hızlıca sonuca ulaşmak istiyorlar – zengin olmak, müdür olmak, dünyanın hakimi olmak.

    Armut piş ağzıma düş diye adlandırdığımız durumları bu aslında. Kendini zora sokmadan canını sıkmadan sonuca ulaşmak dertleri. Eğer kendilerine gelişim fırsatı sunar; onları eğitir yönlendirirseniz sonuna kadar çalışırlar.

    Ancak işlerine yaramayan ve zamanlarını boşa harcatacak bir iş ise mecburlarsa isteksiz bir biçimde o işi yaparlar ya da yapmaz – yaptıracak birini bulurlar.

    Açıkçası 4 yıldır elemanlarımın hangisi ne işe yatkın, hangi işi yaparken – analiz, sosyal medya, dijital reklam yönetimi vb. – mutlular ve dolayısıyla verimliler bunları gözlemliyorum. Bir nevi satranç oynadığım söylenebilir.

    Oyun sektöründe çalışıyoruz ve bizim daha önce hayal bile edemeyeceğimiz çok ilginç iş tanımları ile karşılaştığımız gibi bu kuşağın “profesyonel oyuncu” ve “YouTube streamer” olarak ciddi paralar kazandığını görüyoruz.

    Dünyaları bizden çok farklı bu nedenle geliştirdikleri bazı özellikler bize çok ters geliyor. Ancak gelecek onların…

  20. Serap Melikoğlu :
    22 Ekim 2015
    9:41 pm

    Y kuşağının bir parçası olarak, ben de içinde bulunduğum kuşağı anlamaya çalıştıkça; darbelere, soğuk savaşa maruz kalmış X kuşağının bilinçaltımıza gönderdiği “kendini geliştir, kendini kurtar” mesajlarını kimimiz bilinçle kabul ettik ve hırslı, başarılı, girişimci olduk, kimimiz kabul etmedik isyankar, düzeni “sadece” eleştiren ataleti yenemeyen, her şeyi hazır bekleyen insan oluverdik olarak yorumluyorum. X kuşağının bilinçaltımızı etkileyişi günlük hayatımızın içinde, kimimizde bilinçle kimimizde bilinçsizce can bulduğundan Y kuşağı içinde birbirinin zıttı olan segmentlerde oluştu bence. Yani bizi anlamak için geriye dönüp, X kuşağına bakmak daha anlamı olacaktır. Ama kuşak farketmeksizin gerçek olan şu dur ki; insan bir şeyi gerçekten isterse yapar, önüne çıkan engelleri varmak istediği noktaya bir adım daha yaklaşmış olarak adlandırır, sorumluluktan asla kaçmaz, asla pes etmez.

  21. Serap Melikoğlu :
    22 Ekim 2015
    10:25 pm

    Darbelere maruz kalmış soğuk savaş görmüş X kuşağı bilinçaltımıza “kendini geliştir, kendini çok iyi yetiştir” mesajını öyle vermiş ki, kimimiz bunu bilincimizle kabul edip başarılı, ne istediğini bilen vb olumlu kişisel donanımlara sahip olduk, kimimizse bilinçaltının aldığı mesajları reddedip sorumluluktan kaçan, ne istediğini bilmeyen vb olumsuz kişisel donanımlar edindik. X in verdiği mesajları yorumlama tarzımız Y kuşağının içinde farklı iki segment yarattı bence.

  22. Sürekli istiyorlar. Durup, düşünmeden daha fazlasını istiyorlar. Şöyle ki:
    Niş bir sektörde çalışıyoruz. Temel yetkinliği bile olmayan 18-21 yaşındaki üniversite öğrencilerini karakter bazında değerlendirerek işe alıyoruz. Bir çalışanın fayda sağlaması 1 yıldan fazla zaman alıyor. Oldukça fazla eğitim ve deneyim sağlıyoruz. Bu gençler bir yıl önce tam zamanlı başka işlerde asgari ücret alırken. Biz de 1-2 yıl sonunda 5-9 kat daha fazlasını kazanabiliyor. Hangi üniversite de okudukları, öğrenci olup olmadıkları bizim için çok öncelikli değil.
    Geçtiğimiz günlerde kendi aralarında şöyle bir taleple geldiler. İşin kahrını biz çekiyoruz. Karın %40-50 si bize dağıtılmalı. Halbuki bir önceki nesilden çalışanlar daha fazla bağlılık ve minnettarlık gösterirken. Şimdikilerin ayrılırsa çok fazla alternatifi olmamasına rağmen sadece sürekli daha fazlasını istiyorlar.

  23. Ben %50’den fazlanin bahaneci ve sorumluluk almamasinin sebebi Y-kusaginda olmalari degil bence. Turkiye’de bu yas grubunun sorumsuzlugunu, suregelen tuccar mantigina, kisa yoldan zengin olmanin revacta olmasina ve bu nesli yetistiren neslin aman biz cektik onlar cekmesin tarzina bagliyorum. Biri silkelese onlari diye bekliyorum 🙂
    Sevgiler

  24. Hocam, öncelikle şu paragrafta bahsettiğiniz konu “XXX Hanım’la iletişime geçebileceğimizi söylemiştiniz…” aslında benim genelde karşılaştığım durum; ancak bunu sadece y kuşağında da görmüyorum. Daha önceki kuşakta da aynı durum var. Bence daha çok kolaycılık, işi başkasına devretme, elini taşın altına koymama… gibi bir durum var. Başıma gelen şöyle bir olay var: 2 sınıf arkadaşımla e-mail üzerinden aynı anda konuşma gerçekleşiyor. Hocamızın okuyarak derse gelmemizi söylediği bir kitap var. Kitap da zor bulunan bir yayın değil. Ben 1-2 kitapçıya telefon edip buldum ve ayırttım, sonra da gidip aldım. E-mail’deki sohbet sırasında arkadaş ısrarla diyor ki nereden aldın, ben o semtte baktım, kitap yoktu. Zaten o semtte 3 kitapçı var. Acaba nereye bakmış?

    Bu kolaycılık bakışı sadece karşıdaki insanı yormaya yarıyor. Ben bunun nesillerle ilgili olduğunu değil. Hayatta her zaman kolaya alışmış, her istediği hemen önüne konmuş insanlar ile ilgili olduğunu düşünüyorum.

Yorum Yazın