"İş hayatı" kategorisindeki yazılar:

22 Mayıs 2022 Pazar

BT ile çalışmadan önce…

Değerli arkadaşım Zafer Babür “BT SÖZLEŞMELERİ” diye kitap yazmış.

Her konuda olduğu gibi, bu konuda da bilgi paylaşmanın çok değerli olduğuna inanıyorum. Kurumlarda çoğunlukla yazılım ve donanım satın alma, kiralama ve kullanma sözleşmesi birikimi sadece bir-iki kişide yoğunlaşır ve paylaşılmaz. Aslında kurumlar da zaten paylaşılmasını beklemez. Zaten biri uzmanlaşmışsa, her sözleşmeyi onun üzerine yıkıp rahatlar. Bu nedenle Zafer Babür’ün kitabını çok önemsedim.

Uzun yıllardır tanıştığımız için takılmadan edemedim.

Usta, çok tebrik ediyorum. Önemli bir noktaya dokunuyorsun.
Bir de “ticari iş birimleri için, satıcıların kurduğu dünyanın somut gerçekleri” diye çalışma yapılmalı.
Yüzbinlerce dolar ödeyip satın aldığınız yazılımı verimli kullanmak için yapmanız gerekenler…” veya “siz işinizi yapmazsanız, yazılım ne yapsın?” gibi bazı kısımlarda yardımcı olurum. 😄

Evet, yazılımcılara sıkça dokunuyorum ama kendi işini bilmeyen iş birimleri de hiç az sayılmaz.

🙁

Zafer Babür’ün yanıtı şahane:

Çok teşekkürler. Onlarca yıldır müşteri-tedarikçi arasında yaşadığımız acı-tatlı anıları da yazalım kesin 😊
Bu arada içine birkaç karikatür de koyduk mu konuları farklı işleyen;

    • kainat sistemi talebi,
    • testin nasıl yapılacağını idrak edemeyenler,
    • Demokles’in kılıcı SLA,
    • müşterinin küçük talebi evrenin yeniden inşası,
    • müşteri ürkek serçe-tedarikçi şahin ya da tam tersi,
    • yanlış anlaşılmalar,
    • küçük bir gürültünün gelmekte olan tufanın habercisi olması,
    • dil kullanımı, sözlü taleplerin muğlaklığı, dumanla haberleşme,
    • audiocall ve videocall dan farklı anlaşılmalar,
    • ne istediğini bilmeden ne istediğini anlatmaya çalışanlar,
    • aya merdiven dayamanı isteyenler,
    • hak edişe göre ödememe,
    • toprağın üzerinde filiz çekmeye kalktığında devasa köklü yapı,

. (Not: Metni aynen alıntıladım, formatı biraz değiştirdim)

Zafer’in bu muhteşem saptamalarının yorumlarda kalmasına gönlüm razı gelmedi. Bence de BT sözleşmeleri kitabının yanında

İş birimleri için
BT İLE NASIL ÇALIŞILMALI

diye kitap yazılsa ne iyi olur.

😉

21 Mayıs 2022 Cumartesi

Pardon – Patron

Dün Linkedin’de Emre Mert‘in “Kahraman pardon hain yazılımcı!” yazısıyla karşılaştım. İşe alırken “kahraman” ilan edilen ve giderken “hain” diye konuşulan yazılımcıların çilesini özetlemiş.

😉

İlk anda “Kahraman patron hain yazılımcı” diye algılamışım. Bilirsiniz,

Bir İgnliiz üvnseritsinede ypalaın arşaıtramya gröe,
kleimleirn hrfalreiinn hnagi srıdaa yzadıkılraı ömnlei dğeliimş.
Öenmli oaln brincii ve snoucnu hrfain yrenide omlsaıymş.
Ardakai hfrailren srısaı kıraışk osla da ouknyuuormş.
Çüknü klmeilrei hraf hraf dieğl bir büütn oalark oukyrouumşz.

Böyle bir algı oluşmuş. Ancak yazıyı baştan sona okuyunca hatamı fark ettim.

😮

Kahraman pardon hain yazılımcı!” yazısını çok önemsedim.

Öncelikle, daha üniversiteye başlamadan önce aldığım ilk işletmecilik dersini anımsadım. ODTÜ İşletmecilik’i kazanınca, profesyonel yönetici olarak yıllardır çalışan amcam Selahattin Özmen‘e gittim ve ilk işletmecilik eğitimimi aldım.

Masaya oturduk. Kağıt ve kalem getirdi. “Her toplantının notunu tutmalısın” dedi. Hâlâ da dikkat ederim.

Eğitim sırasında “İyi bir profesyonel yönetici, bir süre sonra  ya ACİL doktoru olur, ya da cenaze levazımatçısı” demişti. Selahattin amcamın ne demek istediğini yıllar sonra çok iyi anladım. Kurumların veya kurucuların büyük çoğunluğu iyi bir profesyonele ihtiyaç duyduklarını düşünmüyorlar. Çeşitli nedenlerle ekonomik ortam da bunu destekliyor. Sonra bir kriz oluyor veya ekonomik rahatlık ortamı değişiyor. Şirket batmaya çeyrek kalınca profesyonele başvuruyor. Böylece ACİL doktoru oluyorsunuz.

Bazen de şirket artık kurtarılamayacak duruma geliyor. Size cenazeyi, en az hasarla kaldırmak düşüyor. Buyurun cenaze levazımatçısına…

😉

Emre Mert’in yazısına geri dönelim. Bu yazıyı (biraz da hüsnü kuruntu) geçen hafta yayınladığım “Eline yapışır” yazımla ilişkilendirdim. Adeta bu yazıya yanıt gibi  “sadece yazılımcıları suçlamanın doğru olmadığını, çalışılan yerdeki çeşitli etmenlerin de adam gibi iş yapmayı engellediğini” söylüyor diye düşündüm.

Emre Mert’i haklı kılan birçok olguyu ben de yaşadım.

Yazıda geçen şu noktalar

  • İşe alırken oryantasyon süreci olmamıştı. 
  • Ekip arkadaşlarının ağzından alabildiği birkaç cümle ile projeyi tanımaya çalışıyordu. 
  • Dokümantasyon yoktu. Acil işler nedeniyle herkes o kadar yoğundu ki dokümantasyon günah sayılabilirdi.
  • Bir ayrılma (offboarding) sürecinden geçmediler

yazılımcılara özgü değil. Birçok beyaz yakalı da aynı sorunları yaşıyor. Çok üzücüdür ki, birçok yeni nesil girişimci de kendileri patron olunca aynı sorunları yaşatıyor.

Yazıdaki “Yıllardır şirkette çakılı olan yazılımcı ve yöneticiler ürünü iyi bildiklerini her toplantıda bir şekilde belli ediyorlardı. Onlar olmasa ne olurdu bu şirketin hali!” cümlesindeki yazılımcı kelimesini çıkarıp, hangi mesleği isterseniz koyabilirsiniz. Dokümantasyon veya yönerge veya yazılı kuralların eksikliği, bu “yıllardır şirkette çakılı olan” yazılımcı, satışçı, pazarlamacı, muhasebeci, operasyoncu, mühendis ve hatta çaycı vb… için en önemli varlık kaynağıdır. “Bizim iş öyle uzaktan anlaşılmaz. İçinde olmak lâzım. İnsan zamanla öğrenir” dışında bir cümle söylememekte ısrarlı davranırlar.

Bazıları departman raporlarını kurumun diğer bölümlerinden saklar. Satış raporlarını aynı kurumun Pazarlama bölümünden gizleyenleri de duydum. Genel Müdür ile yapılan toplantıdan sonra bölüme dönünce “Genel Müdür önünde Pazarlama’yı nasıl açık düşürdüğünü” keyifle anlatan Satış GMY’si bile var.

🙂

Kurumlara ilişkin işlerini kayıtlı yapan ve çalıştığı kurumla bilgilerini paylaşan her kişiye derin saygı duyarım. Sıkça dediğim (ve yazdığım) gibi:

Bilgi = Güç… ama
Sizi güçlü kılan bilgi başkalarından sakladığınız değil, paylaşsanız bile hiç kimsenin sizin kadar işe veya ticarete veya paraya veya ilişkiye veya bir değere dönüştüremeyeceği bilgidir.

😀

 

 

13 Mayıs 2022 Cuma

Eline Yapışır

İnsanın işine gösterdiği özen (veya özensizlik) zamanla eline yapışır.

😉

Özen, çocuklara küçük yaştan verilmesi gereken bir alışkanlık olmalı. Örneğin, sadece ödevlerini yapmak değil, güzel yazmak… Kendi eşyalarını ve oyuncaklarını toplamasını sağlamak. Size evde iş yaparken veya mutfakta yardım ettiğinde, düzenli bırakmayı öğretmek… Zamanla eline yapışır, alışkanlık haline gelir.

İş hayatında, bazen “doğru işi yapmak” ve “işi doğru yapmak” arasında tartışmalar olur. Doğru işi yapanların çoğunlukla özensiz davranıp “yaptım işte, daha ne istiyorsunuz” dediğini görmüşümdür.  Siz çocuklarınıza daha küçük yaştan “doğru işi yapmakla yetinmemeli, onu da doğru yapmalısın” diye öğretmelisiniz.

🙂

Dün dostlarla oturduk, sohbet sohbeti açtı. Birçok konu konuşuldu. Bu arada bir yazılımcıdan da bahsettik. Arkadaşlarımızdan biri “Sanırım çok iyi yazılımcı… epey pahalı” dedi. Diğeri “Pek iyi sayılmaz… yazdığı kodu gördüm” deyince konuyu irdeledik. Öznemiz, bir ajansın müşterisi için çalışmış. Öylesine, müşterinin o anda sorununu çözen “günü kurtarır” bir iş yapmış.

Kişi özelinde durmayıp, genel eğilimi konuştuk. Bazı ajanslarda çalışan yazılımcıların advergame, app, facebook uygulamaları gibi işlerde günü kurtarır çözümleri alışkanlık haline getirdiğini, aynı ajansın başka müşterisinde bile kullanılacak bir ürün oluşturmadığını ve zamanla bu tutumun yazılımcının eline yapıştığını tartıştık. Daha sonra hemen her işlerinde, öylesine (anlık, geçici) bir çözüm üretiyorlar ve kalıcılığını pek umursamıyorlar.

Yazılım ürünü oluşturma konusunu, birkaç sene önce eski arkadaşım İlhan Bağören ile yazışmıştık. Türkiye’de “yetenekli yazılımcılar olduğunu ama genelde müşteriye özel işler yapıldığını, başka yerlerde (hatta yurt dışında) kullanılacak ürün oluşturma konusunda pek zayıf olunduğunu” söylemişti. Dün masamızda konuşulanlar da benzer idi.

😮

Aşağıdaki resimde torunumla nane fidesi yetiştirme çalışmamızı görüyorsunuz. Sapına zarar vermeden yaprakları ayırıyoruz, sonra da taç yapraklı kısmını üstünde sapların geçebileceği kadar delikler olan içi su dolu kaba yerleştiriyoruz. Bir dede olarak torunumu germeden ve sıkmadan, her konuda özen göstermenin önemini örneklerle ve uygulamalı şekilde aktarmaya çalışıyorum.

Bir süre sonra bana “Dede, sen sadece kes getir. Yapraklarını ayırıp deliklere yerleştirme işini ben yapacağım” dedi. “Yaprakları koparırken sapını kırmamak çok önemli” diye anlatma fırsatı buldum.

😀

Küfürlü konuşmak da insanın diline yapışır, bir süre sonra düzgün konuşamaz. İçinde “mq” geçmeyen cümle kuramayanlar veya sadece “yâni… aynen…” kelimeleri ile konuşalar var ya… Öyle…

😉

Burada, “eline, diline…” klişesinden bahsetmeyeyim. Bir işi düzgün ve özenli yapmak, kişinin kendisine saygısının ifadesidir.

Diğer şekilde yaparsanız, elinize ve/veya dilinize yapışır. Kolay söküp atamazsınız.

.