Nasıl bir öğrenci – 2
Okul açılmak üzere…
Bildiğiniz gibi, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde CRM (Müşteri İlişkisi Yönetimi) dersi veriyorum. MBA düzeyinde ve zorunlu ders değil. Bu durumda, dersi alacak olan öğrencilerin en azından Google‘dan araştırma yapmalarını bekliyor insan. Kimdir, nasıl bir hocadır, notu kıt mıdır, vb…
Derse gelen öğrencilere “Neden CRM dersi almak istediklerini” soruyorum. Çoğunun, değil CRM dersinde ne anlatıyorum yazısından, ugurozmen.com’dan bile haberi yok.
🙁
Friendfeed’de sormuştum. “MBA ne demek” diye… Bazıları için Master of Business Administration (iş idaresi ustası), bazıları için ise “Masrafını Babamdan Alın” veya “Maalesef Ben Anlamıyorum” anlamına geliyor.
😛
Şu master = usta deyimine takmış vaziyetteyim zaten.
Haftada iki saat seyretmekle USTA olunmuyor. Halkımız, “seyretmekle usta olunsaydı, kediler kasap olurdu” demişlerdir.
Yani haftada 2 saat okula gelindiği için Master unvanı hak edilmez.
2009’da yayınladığım Nasıl bir öğrenci yazısının yorumlarından bir cümleyi burada tekrarlayacağım. Bir işe başvurduğunuzda, “dersler önümüzden tren gibi geçti” mi demek istersiniz, “ben şunları biliyorum” demeyi mi?
😛
Geçen yılların öğrencilerinden ben de birşeyler öğrendim.
Bu nedenle, önümüzdeki dönem içinde dersimi almak isteyen öğrencileri baştan uyarmak istedim. Bazı (az sayıda da olsa) öğrencilerimden duyduklarım ışığında hazırladığım liste aşağıda…
Bunlardan birine bile “EVET, işte bu ben…” diyorsanız, CRM dersini önermiyorum.
Ben anlatmak için değil, öğretmek için okula gidiyorum. Siz de öğrenmek için oradaysanız… Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz…
😀
Etiketler: ders, diploma, feed-back, master, MBA, müşteri ilişkisi, okul, usta
Kategori: CRM
11 Eylül 2010
8:26 am
Bence bu bütün dersler için geçerli. Ama her derste bazı öğrenciler öğrenmek için gelir, bazıları da sadece ders geçmek için… Bu normaldir. Öğretmenin herkese eşit davranarak ve “sadece ders geçmeye” gelenleri de derse dahil etmeye çalışarak bir şeyler öğretmesi gerekiyor. Öğrenci kayıran öğretmenler en başta kaybediyorlar. Sonra “Sizin öğrencileriniz başarısız.” dediklerinde bunu kabullenmiyorlar bile. Öğrencilerin başarısızlığının en büyük faktörü öğretmendir, lütfen bunu da unutmayınız.
11 Eylül 2010
8:28 am
Bu arada dersi zaten dinlemek ve öğrenmek için gelen öğrenciyle baş etmek çok kolaydır, hiç zahmet harcamazsınız. Siz kolay olanı tercih ediyorsunuz hocam. Biraz mücadeleci olursanız, başarısız olanları hayata kazandırmayı başarırsınız. Bence en kötü öğrenciye ders anlatabilen insan öğretmendir, gerisi zaten sokaktan geçen adam anlatsa yine başarılı olur.
11 Eylül 2010
8:40 am
Friendfeed yorumları:
http://ff.im/qwhVv
11 Eylül 2010
8:43 am
Kubilay Onur Güngör’ün “Eğitim Sistemi ve Akademisyenlik Üzerine” bir yazısı http://www.kirmizivesiyah.org/index.php/2009/01/07/egitim-sistemi-ve-akademisyenlik-uzerine/
11 Eylül 2010
9:30 am
Seval Ünver,
Meslek derslerini, lise dersleri ile karıştırmamak gerekir. “Sadece ders geçmeye gelen” bir kişinin evinizi yapmasını istiyor musunuz? Ya da annenizi ameliyat etmesini? Sonra dönüp, “bunları nasıl mezun ediyorlar?” sorusunu sormayacak mısınız?
😉
Ayrıca, ben zaten okula öğretmeye gidiyorum. “Öğrenmek istiyenler gelsin” diyorum. Seçmeli ders olunca “sadece ders geçmeye” niteyi olanın benimle işi yok.
Mücadeleci olmaya gelince, öğrenmek isteyene daha fazlasını öğretmek, benim yıllar içinde kazandıklarımı bir dönem içinde aktarmaya çalışmak için mücadele ediyorum.
O “en kötü öğrenciye ders anlatabilen” ve “gerisi zaten sokaktan geçen adam anlatsa” için ilkokul öğretmenine dönmeli. Meslek düzeyinde ise, yukarıdaki örneği tekrarlayacağım.
– Seni kimin ameliyat etmesini istiyorsun?
– Çalıştığın şirketi kimin yönetmesini istiyorsun?
– Yanındaki iş arkadaşını kimin işe almasını istiyorsun?
– Maaş artışını kimin saptamasını istiyorsun?
– Toplumun kaynaklarını kimin paylaştırmasını istiyorsun?
– Evini, okulunu, her gün geçtiğin yolları ve köprüleri kimin yapmasını istiyorsun?
Dersini hakkıyla öğrenerek sınıfını geçmiş ve diplomasını almış birinin mi, yoksa zoraki olarak öğrenmiş birilerinin mi?
😉
Not: Biz öğrenmek isteyen / istemeyen kişileri tartışıyoruz. Başarı / başarısız kavramları farklı olduğu için oraya girmiyorum.
😀
11 Eylül 2010
10:51 am
Sevgili MBA öğrencileri bu adam sıfırcı bir adam değil, tokatçı bir adam. Blogundaki yazılar ile tokat etkisi yaratıyor. Derste nasıldır Allah bilir. İşin kötü tarafı attığı tokatların bedelini hukuki olarak ödetemiyorsunuz. Ben her blogu açtığımda bir tokat yiyorum ve kendime bir süre sonra geliyorum.
Size bol şans dilerim.
İmza: Yanağı fiziksel olarak kızarık olmasa da öyle hisseden bir blog öğrencisi..
11 Eylül 2010
10:52 am
Uğur Özmen hocam, sitesinde “Nasıl Öğrenci Olunmalı?” sorusuna güzel girdisi ile yanıt aramış. Eh eğitime takık biri olarak tabi ki gözümden kaçmadı ve kendi yazmış olduğum “Eğitim Sistemi ve Akademisyenler Üzerine” adlı yazımı kendisi ile paylaştım.
Ek olarak her iki yazı üzerinden friendfeed’de görüş alışverişinde bulunduk ve nihayetinde ortak bir noktaya vardık.
🙂
Bence çok eğlenceli ve güzel bir paylaşım oldu. Enver’in katkılarını da unutmamak lazım tabi
🙂
Söylemeden edemeyeceğim, daha önceleri Uğur Bey’in yazılarını takip ettiğimden kendisine fazlasıyla saygım vardı, fakat bu fikir alışverişimiz ile kendisine olan saygım kat kat arttı. Nedenlerini ilgili tartışmadaki son girdim de görebilirsiniz.
13 Eylül 2010
9:01 pm
Eski bir iş arkadaşım bir üniversitede master dersi veriyordu. Dersler hafta sonu ve öğrencilerin neredeyse hepsi çalışmakta olan, master için ciddi para ödeyen kişilerdi. Bir hafta sonu anlatacağı konu benim uzmanlığımla alakalı olduğundan beni derse davet etti “canlı örnek :-)” olarak.
Sınıfın yarısı dersi kırmıştı, diğer yarısının bir bölümü geç geldi ve konuyla ilgili ciddi bir sual soran olmadı… Hele bir de para verip ders alıyorsam hocanın limon gibi suyunu çıkartmak, öğrenebileceğim herşeyi öğrenmek isterim. Öğrencilerin lakaytlığı beni hayrete düşürmüştü…
17 Eylül 2010
7:37 am
Öğrencilerimin beni nasıl gördüğü üzerine yazı ve yorumlar:
– http://ugurozmen.com/crm/crm-dersinde-ne-201#comment-5342
– http://ugurozmen.com/yasamin-icinden/sebep-sonuc-iliskisi
– http://ugurozmen.com/yasamin-icinden/ders-alma#comment-4594
😉
Benim bakış açım üzerine bir başka yazı:
– http://ugurozmen.com/yasamin-icinden/ders-alma
21 Ocak 2011
8:25 am
Final sınavı okuma yöntemim bu linkte. Uğur Özmen
10 Kasım 2011
6:28 pm
Bu yazı üzerine başka blogda yayınlanmış bir blog yazısı
12 Ocak 2012
8:15 pm
Oralardan geçerken okula uğrayan her öğrencinin mezuniyeti “kazanılmış hak” olarak gördüğü bir ortamda öğrenci nasıl davranıyor.
25 Kasım 2012
1:49 pm
Bu yazıya Friendfeed’de yapılan yorumları buraya alıyorum. Bazı kişiler Friendfeed’den ayrıldıkları için arada sorusuz yanıtlar da olabilir.
.
Sinem Co – Hocam sizin dersi alır mı bilmem ama bir arkadaşım artık “bilgi’li” bir mba öğrencisi, hemen ona yollanıyor yazı 🙂 –
.
Uğur Özmen – Sinem, bunları okuduktan sonra benim dersimi almamaya karar verebilir. En yakın arkadaşımın yeğeni “zor hoca” diye dersimi almamıştı. –
.
Sinem Co – Hocam ben yazıyı yolladım gerisine karışmam 🙂 Bir de yazıyı okuduktan sonra ben “tam bana göre ders aslında bu” diyorum 🙂 –
.
Uğur Özmen – Şurada http://www.kirmizivesiyah.org/index… Kubilay Onur Güngör “ortalama öğretim üyeleri” konusunda düşüncelerini yazmış. Kendimi ortalama ile bir tutmuyorum, ancak sizin görüşlerinizi de öğrenmek isterim. –
.
Kubilay Onur Güngör – Ben hep şunu düşünürüm evet herkes insan, fakat bazı meslekler vardır sorumlulukları ve beklentileri yüksektir. Örneğin bir omurga ameliyatı sırasında bir doktorun elim titredi ben de insan demesini anlayışla karşılayamayabiliriz gibi. Ek olarak, her şeyin öğretmende bittiğini düşünenlerdenim. Öğrenci umutsuz olsa dahi, ortak bir frekans tutturabilecek yeteneğe tecrübeye sahip olan öğretmen olmalı(tabiki vaka sınıffına girenlerden bahsetmyiorum). Ders ne kadar sıkıcı olursa olsun, yahut ilgi ne kadar dağınık olursa olsun, sınıf öğretmenin sahnesidir, ve çaresine bakabilmelidir.
.
Uğur Özmen – Açıkçası ben, insanın ilk 5 yaş içinde şekillendiğini savunuyorum. Araştırma merakı, bahaneye sığınmadan düşünme yeteneği, birey olma becerisi, sorumluluk alma isteği, vb… Öğretmen, bu temeller üzerine birşeyler katabilir. Araştırma merakını gerçekleri araştırmaya, sorgulamaya yöneltebilir. Ama aileden bahane bulmayı öğrenmişse, her şekilde bahane bulacaktır. Kendi başarısızlığını sorgulamayacak, öğretmene suç bulacaktır. Öğretmenlerin çoğu da aslında kendisi gibidir (maalesef). –
Kubilay Onur Güngör – Araştırdığım kadarı ile Marketing Management dersi vermişsiniz, Marketing in temelinde algı yattığını hepimzi biliyoruz. Ve hedef kitlesi konusunda da oldukça cüretkar davranıyorlar, Misal, kişiliği oturmuş, hatta çocuk büyütmüş, belirli statü kazanmış insanların dahi algılarına müdahale ederek, ihtiyaç yaratabilip sonra bunu karşılayabiliyorsunuz. Bunu yapabiliyorken, zaten çarpık eğitim sistemi ile bir takım özellikleri eksik gelen öğrencilere sorumluluğu atmak ne kadar doğru? Sorumluluktan kaçmamak, bahane uydurmamak demişsiniz, bence çoğu akademisyenin yaptığı bu. Siz insan hayatı ile uğraşıyosunuz, yani hamurunuz insan, soruumluluk alması gereken kişiler öncelikle akademisyenler. Ayrıca bir tiyatroda ki gösteriyi izleyenler beğenmiyor diye suçlayamazsınız. ilgi çekmelisiniz. senelerce tiyatroya ilgisiziz şöyle cahiliz vs dediler, bakın bir kaç proje çıktı iyi reyting rekorları kırdı. Dediğim gibi patalojik vakalardan bahsetmiyorum. Bununla ilgili yaşadığım case ler de var hem öğrenci olarak hem öğretmen olarak. –
.
Kubilay Onur Güngör – ilerisi için, üniversite kavramı da çok değişecek belki tamamen kalkacak. Belki firmalar kendi eğitim sistemlerini oluşturacaklar, belki birey bazlı eğitim oluşacak filan. Bu kısım benim de düşündüğüm bir değişim. –
.
Uğur Özmen – Kuramsal olarak bilgi her yerde. Ancak işin gerçeğinde, herkes birşeyler üretebildiği (ve saptırabildiği) için hangi bilginin doğru olduğunu ÖĞRENMEYE ihtiyaç var. Okuyarak yüzme, bisiklete binme öğrenilir belki. Ama ameliyat yapmayı da internetten okuyarak mı öğrenecekler. –
.
Uğur Özmen – Adı üniversite olur mu, olmaz mı onu bilemem. Ancak ÖĞRENME ihtiyacı daha artacak. Eskiden az sayıda bilgiyi bulmayı öğretiyorlardı (ortalamanın üstündekiler); şimdi çok sayıda çöplük içinden, doğru olanı bulmayı öğretecekler. Şekil değiştirecek, ihtiyaç değişecek, ama…
.
Kubilay Onur Güngör – Ben eğitimci olan annemle geçenler de şöyle bir tartışma yaptım. Software Architect olan biri security bilmediği için bilgisayar mühendisi değilsin denir mi? Denmez, tam aksi iyi software dizzayn ediyor diye mühendis denilebilir mi bence yine denmez. İleride Teknoloji ve çağ gereği, üniversiteler önemini yitiricek. Bu gün bile bunun etkilerini görüyoruz. Üniversite ile Sektör arasında koca bir uçurum var ve sektör bundan memnun değil, sertifika programları iç eğitimler vs ile destekliyorlar. Yani bir neevi eğitim sistemine el atmış durumdalar. Belkide ilerde sektör kendi elemanlarını tamamen kendi yetiştiricek. Bu gün CCIE olabilmek için belki PHD çalışmasından fazlası gerekebiliyor. Tabi öğrenmeden niyet edilen de önemli, Uğur Beyin dediği gibi bilgi çöplüğü içinde madencilik artacak, burda da benim düşüncem öğretmenin öğreticilğinden çok yönlendiriciliği ön plana çıkacak. Yani başından beri yazımda da belirttiğim gibi insan ilişkileri.
.
Uğur Özmen – Ayrıca, “Marketing Management” ve algı yönetimi ile eğitimin bir tutulmasını anlayamadım. Çok “IT’ce” bir yaklaşım olarak gördüm. Sosyal Bilimleri (şahsen) bu kadar yalın değerlendiremiyorum. hele insanı… Kesinlikle değil. –
.
Uğur Özmen – İlkokul öğretmeninin kişilik oluşumunda katkısı olabilir. Ona saygı duyarım. Ama üniversite hocası, sadece örnek olabilir. O da, örnek almayı bilen varsa… –
.
tugrul akin “çeşitli olaylar”ı açmak gerekiyor sanırım 🙂 –
Uğur hocam, size bir soru sormak istiyorum; MBA eğitimini almak isteyen öğrencilerin yaş ortalaması nedir Türkiye’de..? veya böyle bir istatistik var mıdır?
.
Kubilay Onur Güngör – Uğur Hocam, bu yalın değerlendirmek değil, ben aynı zamanda sosyal bilimciyim de. Algı herşeyin temelinde, ve her yaşta değiştirilebilir. bugün en çok küçükken öğrenilen şeylerden biri olan sporda bile 23 yaşından sonra dahi inanılmaz şeyler elde edebiliyorsunuz. bende tam olarak yazımda bundan bahsettim. bilgi tuvalete gitmek kadar kolay elde ediliyor. o nendenle akademisyenler bıraksınlar böyle kendilerini kafdağında görmekten (bilgi açısından, ünvanlarına saklanmayı vs) sizin de dediğiniz gibi örnek olsun, yönlendirici olsun, perspektif açsın. vizyon yaratsın, insan ilişkisi kursun. merak yaratsın algı oluştursun
.
Uğur Özmen – Bir yandan internet teknolojisi sayesinde öğretmene gerek kalmayacağını söylerken, diğer yandan öğretmenin sınıfa gelen herkese “sadece ders sayısını doldurmaya” gelene bile mutlaka birşeyler öğretmesi gerektiğini savunanlar da oluyor. Bence bu çelişkili… Bilinçsel tutarlılık taşımıyor, “işimize geldiği gibi” oluyor. –
.
Kubilay Onur Güngör – Ben şunu söylüyorum, yazımda da bu vardı hala da bunu söylüyorum, öğretmen devri bitti büyük ölçüde. Sınıfa girenkişiden öğrencinin beklediği şey şu, bana perspektif versin, vizyon katsın, görmediğim şeyleri görebileceğim bir yol göstersin, benimle insani ilişkiler kursun. bana 2x=5 nedir sorusu ve çözümü üzerine bu kadar durmasına gerek yok. benim ihtiyacım değişti artık onlarda ayak uydursun buna. 2x=5 i kendim de bulabiliyorum nasıl çözüleceğini. Ama tecrübeyi her zaman bulamıyorum. Ek olarak normal lisans süresinde öğrenilenden neden daha faydalı oluyor MBA ler, case çalışıldığı için. Nasrettin Hoca attan düşmüş doktor çağıralım demişler, bana attan düşen birini çağırın demiş. İşte ihtiyacımız olan bu. kendilerini einstein sanıp insan ilişkisi kurmamayı yüksek zeka göstergesi sananlar değil –
.
Sinem Co – Hocam bir de yazınızı okuyunca her zaman düşündüğüm şeyi bir kez daha tekrarlamak istedim: kimse mba ya da yüksek lisans yapmak zorunda değildir, sadece bir diploma için yapılıyorsa hiç yapılmasın daha iyidir. Eğer yüksek lisans yapmak istiyorsanız, bunun tek bir nedeni olması gerekir: ÖĞRENMEK. Yani aslında siz tam da alınması gereken bir ders veriyorsunuz. –
.
Uğur Özmen – MBA diploması için şöyle yazmıştım. http://ugurozmen.com/blog… – (Ev halkının – ki hemen herkes MBA’li – en beğendiği yazılarımdan biri :-)) MBA, sanayi devriminden sonra az becerili / az yetenekli insanları üretime katmak için ortaya çıkmıştı. Şimdi çok sayıda becerikli insanı birlikte çalıştırmak için “yeni içerik” üretilmeli. Yani artık mecburen ÖĞRENMEK ağırlıklı olacak.
.
Uğur Özmen – Kubilay’ın dediği gibi “MBA yıllar içinde kazanılacak tecrübenin yoğun aktarımı” olmalı. Ama okunarak öğrenilecek olanları öğrenciler kendileri okuyacak. Yani, öğrenmek de zorlaşıyor. “Internet’ten oku, okuyarak öğrenemeyeceklerini ise öğretmenden öğren” noktasına gidecek. O zaman her yerde var olanı öğretmek önemsizleşecek.
.
Kubilay Onur Güngör – Uğur Hocam ben de bunu söylüyorum, öğretmenlikten çok yönlendiricilik ön plana çıkmalı devir değişti diyorum. Artık böyle herşeyi bilirim çünkü ben Gödel im tavırlarıından uzaklaşarak, karşıdaki insanın en az bir konuda kendisinden çok daha iyi olabileceği olasılığını hesaba katarak, iyi insan ilişkisi kurarak yönlendiri olmalılar, dediğiniz gibi, etrafta öğrenilmeyecek şeylerle vizyon katmalılar. Bu da daha çok case ile oluyor benim tecrübe ettiğim kkadarı ile. o nedenle nasrettin hoca örneğini verdim. Sanırım ortak bir nokta bulduk. Öte yandan size saygı duyduğumu ifade etmeliyim. 🙂 –
.
Uğur Özmen – Teşekkür ederim Kubilay. Ortak noktamız öğretmenin artık okuma ile öğrenilmeyecek konuları aktarması. Ben, artık öğrenciliğin daha zor olacağını (olması gerektiğini) savunuyorum. Öylesine “Sınıfa gel, hoca anlatsın. Dinlediklerinden not al” dönemini internet bitiriyor. Bu nedenle, (seni kastedmiyorum) hocaya gıcık olduğu için “internet geldi, öğretmenlik bitecek” söyleminde bulunanların hayatının çok daha zorlaşacağını anlatmak istiyorum. Yani umduklarını hiç bulamayacaklar, üstelik tersi olacak. (En azından şu iktisadi düzlemde…) –
.
Kubilay Onur Güngör – aynı oranda öğretmenlik de zorlaşacak, sizin gibi, gleişmelere yeniliklere açık, akademik dünyanın içine gömülmemiş, etrafında olup bitenleri görüp ayak uyduran yeni fikirlere açık öğretmenler gerekecek. ayrıca daha fazla sorumluluk alabilecek, yaptıkları işin ciddiyetini idrak edebilmiş, aslında bir cerrahtan farkı olmadığını kabullenmiş, iletişim yetenekleri gelişmiş, ve bulundukları konumları aldıkları ünvanları sindirmiş öğretmenlere ihtiyaç olacak 🙂
.
Emre Sevinc – ögretmenin kaliteli ve uzmanca geri bildirim / geribesleme vermenin otesinde bir islevi kaldi mi gunumuzde? MIT’nin ders notlari acik mesela ama onlarla bogusan Diyarbakir’lii bir ogrenci MIT’deki bir ogrencinin aldigi geribeslemeyi alamiyorsa pek cok sey havada kaliyor. Henuz insan seviyesinde kaliteli geribesleme verebilecek bilgisayar programlari da gelistirilmedigine gore simdilik dogru durust yol gosterecek ve yapilan seyleri degerlendirip yonlendirmeye devam edecek kaliteli hocalara halen ihtiyac var. 2050’ye geldigimizde ise durum ne olur bilemem, tek tahminim artik yazmayi ogretirken kalem kullanmayacagimiz. –
.
Uğur Özmen – Acaba bu “bi avuç ergene değil bi iki kelime öğretmek onları kontrol dahi edemiyor” bakış açısı doğru mu? Bir şey almamak için çabalamak, “kontrol edilmeyi” beklemek, olmayınca arkasından “ıslık öttürmeyi” meziyet zannetmek kime kaybettirmiş. Aferim onları okula bu terbiyeyi vererek gönderenlere… Ha hah ha… Hiç de hoş değil üstelik. Çok yazık.
.
Uğur Özmen – Ben de sana bir sır vereyim. Bu AB kriterlerinde aile-öğretmen-öğrenci üçgeni mi var, ben bilmiyorum. Bir sır daha vereyim. Bu sır çok daha önemli. Üniversite meslek öğrenmek için vardır. Aile de öğretecek (ahlak, öğrenme, dirayetli olma, çalışkan olma… gibilerden) birşey yoksa, ilkokulda da temel davranış eğitimlerini de almamışsa, ne yapsın üniversitedeki hocası. 20 yıl geriye döndürüp de insani temelleri sıfırdan inşa edecek bir araç henüz icat edilmedi.
.
tugrul akin – Son bir kaç yorumda kimden bahsedildiği anlaşılmıyor… @neferteti sanırım ilköğretimden bahsediyor; yoksa liseyi bitirdiğinde evlenip çoluk çocuğa karışacak insanlara ergen demek çok komik 🙂 [ha ha pek hoş] AB kriterlerinde olsa da olmasa da farketmez; sonuçta eğitim, tek taraflı bir süreç değildir bana göre. Eğitmenin; eğitim sürecinde, öğrencinin bilinçlendirilmesi yönünde de sorumlulukları yok mudur? Öğrenci her ne kadar kendi isteğiyle üniversiteye girmiş gibi görünse de çoğunlukla seçimleri kendi istekleri doğrultusunda olmuyor. Para kazanacak meslek arayışı var (ki bu da çok komiktir; çünkü üniversitede nasıl para kazanılacağı öğretilmez). Dolayısıyla üniversitede okuyan gençlerin büyük çoğunluğu okulu bitirip iş bulup bir şekilde para kazanmayı hedefliyorlar. Benim görebildiğim kadarıyla şu anki değişim süreci içinde ısrarla anlaşılmayan nokta geleceğin, üniversite eğitimine bağlanmış olmasının kaybettirdikleri… işletme bölümünden / fakültesinden mezun olan biri koştura koştura mba alıyorsa abesle iştigal ediyor demektir bence. çünkü iş hayatındaki dinamiklerin hiçbirinden haberdar değildir. başka bir bölümden mezun olup da yine koştura koştura mba almak istenmesinin sebebini az çok anlayabiliyorum ama o da yetersiz. master yapmanın anlamı nedir acaba? üniversite eğitimi yetersiz de biz mi bilmiyoruz? pekiştirme mi? yoksa maaşa yansıyacağı umut edilen artış mı? master yapacak kişinin herşeyden önce neden master yapmak istediğinden emin olması lazım dersleri izlemesi için. bir meslek edinince para kazanmayı öğrenmiş olmadık; sadece bir mesleğimiz oldu. Uğur hocam, kusura bakmayın ama “Ailede öğretecek birşey yoksa, ilkokulda da temel davranış eğitimlerini de almamışsa, ne yapsın üniversitedeki hocası..” demiş olmanıza üzüldüm. Öğretmenin, 20 yıl öncesinin sorumluluğunu almasını bekleyen birine ne söylense boş tabi ki; ama o çocukların geçmişinde ne olursa olsun içlerinde hiç işlenmemiş bir cehver olduğunu düşünmüyor musunuz? İlköğretim ve lise öğretmenlerini eğiten bir kurumda (yani üniversite) çalışmıyor musunuz? Özgür iradesiyle (!) üniversiteye gelmiş olan biri o derslere öğrenmek için girmiyorsa elenir… ama elenmeden önce gerçeğin, olabilecek en açık, en net ifadelerle o çocuklara açıklanması gerektiğine inanıyorum. Üzüldüğüm bir nokta da burada sırf tarz yaratma uğruna bir öğretmene hoş olmayan tavır gösterilmesi. (ha ha rezalet) Kim ne düşünüyor bilemem ama herşeyden önce ülkemi bir türlü bir şeye benzetemeyenlere söyleyecek kelime bulamıyorum artık. –
.
Uğur Özmen – Çok kısa yanıt vereyim. İlköğretim ve lise öğretmenlerini eğiten bir kurumda çalışmıyorum. Lisans üstü (MBA) eğitim veriyorum. Bunu da öyle istediğim ve sık rastlanmayan bir birikimi paylaşmak istediğim için yapıyorum. Herkesde bir cevher olsa bile, benim haftada 2 saat SEÇMELİ bir UZMANLIK dersi verirken bu cevheri ortaya çıkarmak için çabalamam gerektiğini hiç düşünmüyorum.
.
Uğur Özmen – Bu arada, üniversitenin pedagojik formasyon gerektiren (ilköğretim ve lise öğretmenlerini eğiten) bölümleri ile diğer bölümlerin tek bir ortak parantezde (yani üniversite) diye ifade edilmesine de şaşırıyorum. Yorumlarda yazdığımı burada tekrarlayayım: Meslek düzeyinde konuşuyorum. Seni, anneni, babanı, evlatlarını kimin ameliyat etmesini istiyorsun? + Çalıştığın şirketi kimin yönetmesini istiyorsun? + Yanındaki iş arkadaşını kimin işe almasını istiyorsun? + Maaş artışını kimin saptamasını istiyorsun? + Toplumun kaynaklarını kimin paylaştırmasını istiyorsun? + Nereye baraj kurulacağına kimin karar vermesini istiyorsun? + Evini, okulunu, her gün geçtiğin yolları ve köprüleri kimin yapmasını istiyorsun?… Dersini hakkıyla öğrenerek sınıfını geçmiş ve diplomasını almış birinin mi, yoksa belki bir cevher var merakıyla, zoraki olarak öğrenmiş (öğretilmiş) birilerinin mi? –
.
Uğur Özmen – Bir de anı ekleyeyim… http://ugurozmen.com/blog… – üzücü bir anı. –
.
tugrul akin – Zaten “zoraki öğretilmiş” birilerini eğitiyorsunuz… Ayrıca siz zaten benim söylemeye çalıştığım açıklamayı (dersin dörtte birinde iş hayatında karşılabilecek olaylardan bahsetmek) yapıyormuşsunuz. O açıklamayı ne amaçla yapıyor olursanız olun benim söylemeye çalıştığım açıklamayı yapıyorsunuz demektir. Bu arada ben herhangi bir pedagojik yaklaşımdan bahsetmedim. Bahsetmek isteseydim o terminolojiyi kullanırdım. Ben eğitim eğitimdir diyorum; lisansüstü olması bir şeyi değiştirmez. Dolayısıyla şaşıracak bir durum yok. Verdiğiniz linkten sizin de o 2 saatlik seçmeli uzmanlık dersinizi verirken “gerçeklerden” bahsettiğinizi görebiliyorum. Dolayısıyla o “cevher” sizi ilgilendiriyor ki bu konu için vakit harcıyorsunuz ve o yüzden “dersi bırakman daha iyi olur” diyebiliyorsunuz. Benim söylediğimden bir farkı yok. Hiç kimse öğrenmek istmeyen biriyle vakit kaybetmek istemez. Belki öğrencilerinizi anlamaya da çalışıyorsunuzdur ama onu da ancak örnekleme yaptığınızda veya öğrencilerinizden sizi dinlediğimizde anlayabileceğiz. Ancak, sonuçta ne olursa olsun, hiç bir iş salt teknik bilgiden ibaret değil. Barajın nereye kurulacağına karar veren kişinin tarihe saygılı olmasını, çalıştığım şirketi yöneten kişinin bilmekten önce insana saygı duymasını, yanımdaki iş arkadaşımın sadece cv’deki üniversite, master, kurs vs. eğitimlerine bakmayıp onun sosyal tarafını da sorgulayan biri tarafından işe alınmasını, ailemi ve beni ameliyat edecek doktorun bana insan gibi davranan biri olmasını da isterim aynı zamanda… Çünkü sadece analitik zekayla başarılı olma dönemi geçti artık… maalesef. Vurgulamak istediğim buydu. –
.
Uğur Özmen – Teşekkür ederim. Beni bu şekilde gördüğünüz için, ayrıca “öğrenmek istemeyen biriyle vakit kaybetmek” gerekmediğinde mutabık olduğumuz için… Öğrencilerimin görüşleri bazı yazı ve yorumlarda yazılı.
http://ugurozmen.com/blog/crm/crm-dersinde-ne-201#comment-5342
http://ugurozmen.com/blog/yasamin-icinden/sebep-sonuc-iliskisi
http://ugurozmen.com/blog/yasamin-icinden/ders-alma#comment-4594
EKLEME: Öğrenciye bakış açım hakkında bir tane daha yazı:
http://ugurozmen.com/blog/yasamin-icinden/ders-alma
4 Şubat 2013
10:53 pm
Harcadığınız kaynak kendisini geri ödeyecekse, MBA yapmak parasına değer. Yeter ki siz, MBA’in “Masrafını Babamdan Alın“ın kısaltması olmadığını bilmiş