Pazarlamanın ikiz kardeşi: Teknoloji
1978 senesinden beri çalışıyorum. 1981 yılında İşletmecilik Bölümü’nden mezun oldum. Bir şirkette pazarlama departmanında çalışmaya başladım. İşe girdiğimde bilgisayarlar çoğunlukla muhasebe departmanlarında bulunurdu.
30 yılı geçen iş hayatım boyunca ekranların masalara yayılmasına (en son pazarlamaya gelişine) şahit oldum.
Perakende bankacılık alanında projeler yaptım. İlk taksitli kartları çıkardım. Puan kataloglarını ortadan kaldırıp sanal mağazalardan alış verişe yönlendirdim, vb… Küçüklü büyüklü yüzlerce projenin “ticari” sorumlusu oldum. Yüzlerce IT’ci tanıdım.
Çalıştığım hemen tüm şirketlerde “IT ile en iyi çalışan ticari kişi” diye sıfatlandırıldım. IT ekipleri diğer ticari birimlere, “nasıl çalışmayı tercih ettiğimizi gidin Uğur’a sorun” dediler. Hatta bazı toplantılarda işe yeni girmiş arkadaşlar beni IT ekibinden zannettiler.
Yüzlerce IT’ci tanıdım ama…
Hayata geçirmeyi umduğum projeyi sonuna kadar dinleyen; dinledikten sonra mevcut koşullarla en etkin ne yapılabileceğini bilen ve söyleyen; “İstediğin projenin şurasını öyle değil de böyle yaparsak, şu kadar zamanda hayata geçer. Eğer %100’ünü istersen onun 6 katı zaman alır. Bu şekilde hayata geçirip, kalanını sonra tamamlayalım mı?” diye sorabilen sadece 8 – 10 tane IT’ci sayabilirim.
Geri kalanları için, şu fıkrayı düşünürüm.
Adamın biri çölde gezerken ayağına bir lamba takılmış. Açmış, içinden cin çıkmış. Cin demiş ki, “Benden bir dilek dileyebilirsin. Ama dikkat et. Ben çoğunlukla yanlış anladığım için bu lambaya hapsettiler. Bu nedenle yanlış anlaşılmayacak birşeyler iste.”
Adam “Karım ile kaynanamı bir daha hiç görmeyeyim” demiş. Cin adamı hemen kör etmiş. “Dilek hakkın bitti” demiş.
Adam yalvarmış: “Beni kör ettin. Bari bir dilek daha isteyeyim”. Cin yalvarmaya dayanamamış, kabul etmiş. Adam “Madem körüm, cazibemi artırayım ki bu olumsuzluğu kapatabileyim” diye düşünmüş. Dileğini söylemiş: “Beni manken gibi yap”
Cin adamı mağaza vitrinlerinde gördüğümüz taş manken haline getirmiş.
IT’cilerin bir çoğu, insanı taş manken yaparlar. Sonra da “sen istemiştin” derler. İş süreçlerinin otomatize olduğu, CRM gibi nedenlerle müşteri bilgileri ile büyük kazançlar sağlandığı bu dönemde, biz (pazarlamacılar) artık IT ile çalışmayı öğrenmeliyiz.
Onlara da bizimle çalışmayı öğretecek bir eğitim yok mu?
25 Temmuz 2008
12:50 pm
Mükemmel tespitler ve güzel anlatım için teşekkürler
25 Temmuz 2008
8:54 pm
örnek güzel ama IT ci için 1 ve 0 vardır. Bunun arası yoktur. IT ci empati yapamaz yaparsa tüm inşaatı temelden yıkıp yeniden yapmasına neden olabilir. Bu nedenle IT ci için empati yapmak risktir.
25 Temmuz 2008
9:27 pm
@Nurkan
Katılmayabilirim değil mi?.. Hele maaşlı çalışmayı bırakıp, kendi şirketlerini kurduklarında, hemen anlayışlı olan ve yukarıda (olumlu örnekte) yazdığım gibi davranmaya başlayan onlarcasını gördükten sonra…
İşini bilen IT’ci, projenin daha hızlı hayata geçmesi için hangi kaynakları nasıl kullanacağını bilir. İşini bilmeyenler ise, adamı kör edip “sen istemiştin” der. Bunda “empati” yok. Bilgi birikimi var.
25 Temmuz 2008
9:40 pm
evet aslında biraz dar düşündüm. sınırlarını kendisi çizen (çizebilen) bir IT ci için 1 ve 0 dan fazlası da olabilir.
26 Temmuz 2008
8:47 am
Yorum büyük oranda doğru. İlişki ancak bu kadar iyi tanımlanabilir 🙂 IT’de 1 ve 0 yerine daha çok Doğru ve yanlış vardır. Konuya bağlı bilgileri doğrultusunda, akla yatkın mantıklı algoritmalar vardır. Bazen istemlerle yapılabilirlikler eşleşmeyince eldeki olan yapılıyor ve Cin oluveriyorlar. IT’cilerin en önemi okulu sizlersiniz. Bu birikim sizde…
27 Temmuz 2008
1:07 pm
IT’ci diye sınıflandırılan insanların olaylara fazla teknik(!) kaldıkları gibi bir genelleme yapılabilir, ama ben temel sorunun bu sektörde çalışanların gerekli donanıma sahip olamamalarından kaynaklandığını düşünüyorum. Neticede internet sonrası dönemde gelişim çok hızlı oldu, yapılan işlerin önemli bir kısmında bilgisayarlar en kritik rolü oynamaya başladı, ancak bilgi sistemlerinin iplerini ellerinde tutanlar çoğunlukla çekirdekten yetişme insanlardı, izledikleri bir metodoloji ya da standart bir plan yoktu ya da yeterli değildi, işler tabiri caizse Türk işi yürümek durumunda kaldı. Standartların – özellikle bizim gibi az gelişmiş ülkelerde – oturması için hala zaman var, yetişmiş insan gücü de öyle pek tatmin edici seviyelerde değil. Ortada bir gelişim olduğu aşikar, ancak teknolojinin gelişme hızıyla bizlerin onu yakalayabilme hızı arasındaki orantı nedir kestiremiyorum.
28 Temmuz 2008
9:02 am
Ben suçun yalnızca IT’cilerde değil, onlara ne istediklerini doğru ifade edebilen brief veremeyen iletişimcilerde de aramak taraftarıyım. Yanılıyor muyum?
28 Temmuz 2008
9:25 am
Bir IT danışmanı olarak fikirlerimi aktarmak isterim:
Herkesin her halükarda bildiği işi yapmasının taraftarıyım. Esas önemli nokta, ortak bir noktada buluşarak neticeye gidebilmek. Bir IT danışmanı, kendi (çalıştığı) IT firması için birşey öngörüyorsa, buna atıyorum mali nedenlerden dolayı muhasebe departmanı karşı çıkabiliyor ve projelerin birçoğunun ertelene sebebi de bu nedenle kaynaklanıyor. Pazarlama/iletişim olarak ele aldığımızda ise, ortaya başka bir boyut açılıyor. O da yeni yeni görmeye başladığımız ve benim oldukça tuttuğum Technical Marketing Manager pozisyonları. Güzel bir pozisyon, neden olmasın… (Her ikisini de yapabiliritesi iyi olduğu sürece)
Bunun dışında IT’ci yalnızdır, takım çalışmasına yatkın olsa da yalnız çalışmayı sever. Teknik konulardan anlamayan insanlarla uğraşmak istemez vs..
28 Temmuz 2008
1:15 pm
Uğur Abi, yarı-IT ci birisi olarak o 8-10 kişini ne kadar önemli olduğunu görebiliyorum. Microsoft bile kendi projelerinde düzgün zaman planı yapamıyor. Örn. vista ne kadar gecikti.
İstenilen bir projenin ne kadar zaman alacağını tahmin etmek çok zor bir konu. Buna bir de ” yanlış anlaşılma ” girince ortam iyicene karışıyor.
Peki ya bu “yanlış anlaşılma” ortaya çıkınca durum nasıl düzeltilebiliyor? Veya daha iyimser olalım, müşteri yazılıma bir fonksiyon daha istedi veyahut varolan bir kararını değiştirdi diyelim. Buna adaptasyon nasıl olacak?
İlla proje teslim edilirken de değil, proje teslim ediltikten sonra eklenecek yeni özellilkler, yapılacak değişikilkler ne kadar zaman alacak?
İşte ciddi IT ciler ve büyük firmalar, yazılımlarını temellendirecek design pattern ler, metodlar seçerken bunları göz önüne alıyor. Büyük bir şirketin bir süre sonra yaptığı işin yanlış hatırlamıyorsam yuzde 70 inden fazlası bakım-değiştirme haline geliyor. Eğer bu durumda yapılan sistem düzgün temellendirilmediyse işler kötü gitmeye başlıyor.
Bir diğer taraf daha var, bir yazılımı “iyi” yazmak için, yani desteği kolay, değiştirilebilir ve farklı biçimlerde tekrar kullanılabilir yapmak için çoğunlukla kalifiye eleman ve yeterli zaman lazım. Bu zamanı siz IT cilere veriyor musunuz? Yoksa “çok acil 2 aya lazım” yazılımdan mucizeler bekliyor musunuz?
30 Temmuz 2008
6:37 am
Yukarıda yazdığım yüzlerce proje içinde birçok ‘Türkiye’de ilk kez…’ diye adlandırılan proje var. Söylememin nedeni öğünmek değil. Yukarıdaki %100 IT’ci yorumların bakış açısına parmak basmak.
IT’ci yalnız ise, gitsin evinde otursun. Kendince işe yarar bir şey bulursa, bunu da diğer IT’ciler ile tartışsın… İş dünyası, diğerine azami katkıyı yapabildiğiniz takdirde sizi olumlu değerlendirir. ben pazarlamadan anlamayanlarla konuşmam diyen pazarlamacılar, ben İK’dan anlamayanlarla konuşmam diyen İK’cılar, ben finansmandan anlamayanlarla konuşmam diyen finansmancıları bu kadar sıklıkla görmüyorsak, IT’ciler aynada kendilerine bakmalı.
Neden ‘2 ay içinde mucize’ isteniyor. Ben birçok IT’cinin 2 haftada yapılabilecek işler için 2 ay istediğini defalarca gördüm. Anlaşılan bu konuda diğer insanlar da aynı tecrübeyi yaşamış. herkesle mi? Elbette HAYIR. Eğer iç müşteriniz ile işbirliği içinde çalışıyorsanız (yani bahsettiğim istisna IT’cilerden biri iseniz) size inanıyor, acele hayata geçmesini isteyen üst yönetime karşı yanınızda savaşıyoruz. ‘Benim sırça köşküm’ diyen IT’cilerden iseniz, inanmamak için en azından benim yüzlerce tecrübem var.
1 Ağustos 2008
2:15 pm
Tekrar edeyim, IT’ci yalnızdır. Yalnız çalışmayı sever, gitsin evde çalışsın demek profesyonel bir yaklaşım olmasa gerek. Yazımda belirttiğim gibi yalnız çalışmayı sevmesi, diğerleri ile çalışamayacağı anlamını taşımıyor. Herkes herşeyden anlasa, zaten ortada departmanlar olmaz ve herkes “One man Army” olurdu, çok futuristik bir yaklaşım. Herkes bir şekilde diğerleriyle bilgi paylaşımında bulunmalı.
Belki biraz pazarlamacılar tarafından yontulsak -ki yontuluyoruz-, hiç fena olmaz; ne dersiniz? 🙂
3 Ağustos 2008
6:53 pm
Bir önceki yorumu, tatilde bulduğum bir internet kafeden göndermiştim. Üzerine çekiç ile vurmak gereken bir klavye ile… Şimdi, tüm yorumlar için “hoşgeldiniz” deme zamanı…
Buraya yorum yazmayıp, tebrik ve teşekkür mesajlarını e-posta adresime gönderen bir çok muhasebeci, finansmancı, lojistikci ve (elbette ki) pazarlamacılar oldu. Onların bu yorumları da okumasını umuyorum.
Mehmet Nuri Can’a katılıyorum. “Temel sorun genelde IT’cilerin gerekli donanıma sahip olamamalarından kaynaklanıyor” Benim de söylemeye çalıştığım bu idi. Mehmet eklemiş “tabiri caizse Türk işi yürümek” diye… EVET. İstisna olarak belirttiğim 8 – 10 IT’cinin yarısına yakını ya ABD’den diplomalı idi, ya da yabancı şirketler ile ve yabancı ülkelerde görev yapmışlardı. Demek ki Türkiye’de IT eğitiminde ciddi sorunlar var.
Nurkan ile sonunda anlaştığımızı umuyorum. Bir IT’ci hizmet ettiği iç ve/veya dış müşterisini anlamak zorundadır. Birlikte çalışmak ve müşteriyi anlamak bir “yeterlik” sorunudur.
Bu nokta, Zafer Yılmaz ile ayrı düştüğümüz nokta. Zafer “IT’ci yalnızdır” diye ısrarlı… (“Başta Nurkan da benzerini söylemişti” diye düşünüyorum zaten) “Herkes her halükarda bildiği işi yapmalı”… İyi de IT’cinin işi ne? Finansmancının, muhasebecinin, operasyoncunun, satın almacının, pazarlamacının işlerini hızlı ve zamanında yapmasını sağlamak, etkinliği artırmak için değil mi?
Gerçek bir örnek vereyim. Türkiye’nin ilk taksitli kartı olan “Taksitcard”ın alt yapısın tasarladım. Sonra tüm yan ayrıntıları oluşturuyorduk. IT ekibindeki bir arkadaş, muhasebe yapısının nasıl çalışacağını söyledi. Ben “muhasebe müdürünü toplantıya çağıralım” dedim. IT’ci arkadaş “istersen çağır, ama banka içi muhasebe derslerini, o gelemediği zaman ben veririm” dedi. Sordum, doğruydu. İşte bahsettiğim 8 – 10 istisna IT’ciden biri…
İstersek örnekler çok. IT’nin devleri (Microsoft, Oracle, SAS, SAP, vb…), “iş hayatını kolaylaştırdığı için” devleşti. Yoksa, ERP yazılımları, IT’cilerin kendi aralarında beyin fırtınası yapmaları için yapılmadı. Şirket içi ve şirketler arası ticari işleri daha hızlı ve ucuz çözdüğü için yapıldı. (Dikkat burada muhasebe var, mal sevkiyatı var, finansman var, pazarlama var…Yani sadece IT yok.)
Technical Marketing Manager pozisyonu yanına, Technical Accounting Manager, Technical Lojistics Manager, Technical Purchasing Manager gibi pozisyonlar oluşturmalı mıyız? Yanıtımız HAYIR ise, şöyle düşünelim. Eğer IT’ci, (yukarıdaki muhasebe örneğinde olduğu gibi) yaptığı işi biliyorsa, bu pozisyonlara gerek yok.
Oğlumun bir isim babası da IT’ci. O da istisnalardan. “Yalnız” hiç değil. Her zaman sosyal ve çözümcü bir yaklaşımı var. Müşterisini anlamaya ve daha iyisini yapmaya çaba sarf ettiği için, Türkiye’nin en büyük firmaları onun yazılımlarını kullanıyor. Mesleğinin getirileri ile yüklü bir varlık edinmiş oldu.
Deniz’in işaret ettiği nokta “İlla proje teslim edilirken de değil, proje teslim edildikten sonra eklenecek yeni özellikler, yapılacak değişiklikler ne kadar zaman alacak?” Bunun bir nedeni, pazarın gerektirdiği değişiklikler. Bir nedeni de IT’cinin insanı taş heykel yapıp “sen istedin” demesidir.
Eren ve Deniz’in ortak sorusunun yanıtını başka bir yazıya saklıyordum. Ama burada kısaca değineyim. (Biraz da Zafer’in Technical Marketing Manager’ine dokunacak)
Pazarlamacıların (sadece “iletişimci” diye algılamıyorum) öncelikle şunu öğrenmesi gerek: Veri, veri ambarı, kampanya yönetim aracı, kanal entegrasyonu gibi kavramlar, IT değil, PAZARLAMA KAVRAMLARIdır. IT bu işlerde sadece “oldurucu”dur. İşi düzgün tarif etmelisiniz. Benim şansım vardı. CRM projesini yaparken, istisna IT’ciler ile çalıştım. Ben projenin geleceğini onlara anlattım. Önce birlikte ufuk turu yaptık. Tartıştık. Sonra bugünden oraya nasıl gideceğimizi anlattım. Gerisini birlikte oluşturduk.
Fazlası başka yazıya…
Bu vesileyle, istisnaların arasında olan ve genç yaşta kaybettiğimiz Meral Doğanay’ı da sevgi ve şükran ile anıyorum.
4 Ağustos 2008
10:38 am
Aslında ayrı düşmüyoruz, ben sadece önemli bir noktaya parmak basıyor, açığa çıkarıyorum. IT’ci demek biraz genel bir yaklaşım oldu. IT’nin teknik tarafına bakan ekip desek daha uygun olacaktır. Sonuçta bu sektörde direktörü, danışmanı, teknik ekibi ve yazılımcıları da giriyor (örnekler çoğaltılabilir). Direktörümün konuyla ilgilsi olduğunu düşündüğüm ve söylediği şu sözü çok beğeniyorum:
“Teknik bilgi bir yere kadar, ürünü ya da servisi pazarlayamadıktan sonra istediğin kadar teknik bilgiye sahip ol” der ve ekler ” Para kazanamasın, işin bu tarafına odaklanın, müşterilerle iletişim kurun” . Doğru söze ne denir?
6 Ağustos 2008
6:30 am
Eren, Deniz ve Zafer için:
Ticari iş birimlerinin nasıl davranması gerektiğini de “IT ile yaşamak” isimli yazıda anlattım.
8 Ağustos 2008
2:18 pm
Pek kullanmak istemediğim ancak bu yazıda “IT” ci kavramı ile tasvir edilen kişiler her ne kadar çok zorlu bir süreç olsa da her geçen gün iş hayatının içerisine girmeye ve iş hayatını tüm unsurları ile anlamaya mecbur kalmışlardır. Bu evrimi geçiremeyen veya bu özellikleri kazanamayıp her konuyu herkesden iyi bildiğini sanan birçok “IT”ci ile her geçen gün iş hayatı içerisinde karşılaşmaya devam ediyoruz. Önemli olan ise iki farklı grubu net olarak birbirinden ayırıp, gerekli değeri verebilmektir.
20 Ağustos 2008
1:28 am
Türkiye’de ve Amerika’da bu konu farklı ele alınır durumda. MIS adı verilen bir bilim dalı var.
Türkiye’de benim zamanımda sadece Boğaziçi Üniversitesi’nde vardı bu bölüm, sanırım şimdi daha birçok üniversitede açılmaya başlandı. Ancak ufak bir sorun var ki MIS mezunu birisi ne iş yapar Türkiye’de cevabı bilinmeyen bir soru.
Gerçek MIS eğitiminde öğrenci bir MBA öğrencisinin aldığı derslerin neredeyse tamamını alır ve üstüne IT ve Programcılığa giriş ve orta seviye derslerin hepsini alması istenir.
MIS bölümünün kuruluş amacı IT ile Yönetim departmanları arasındaki iletişim sorununu çözme ve köprü görevi görmesini sağlamaktır.
Amerika’da doğru işleyen şirketlerde yönetim teknolojik gereksinimlerini MIS eğitimi olan IT departmanları yöneticileri ile görüşür. Bu yöneticiler projelendirmeyi yaptıktan sonra proje yöneticileri teknik elemanları ve mühendisleri yönetir.
Doğru şartlarda bir bilgisayar programcısı hiçbir zaman teknik olmayan bir yönetici ile muhattab olmaz.
Yeni ekonomide teknolojiyi çok iyi tanıdıkları için kendini belirli alanlarda geliştiren (örneğin pazarlama, reklam, vs) MIS mezunları birçok şirketin üst düzey yönetimlerine girmektedirler.
Yani bence Türkiye’deki sistemde ne yöneticilerin ne de teknik ekibin suçu var. Bence sorun aradaki iletişimi sağlayacak ve sırf bu konuda eğitim görmüş insanların kullanılmaması.
Sevgiler Saygılar
Ahmet KIRTOK
20 Ağustos 2008
8:02 am
Ahmet bey,
ODTÜ İşletmecilik’de okurken biz de Sistem Analizi ve MIS derslerini aldık. Ancak bizdeki yaklaşım farklı idi. Sistem Analizi dersi, sistem düşüncesi (systems thinking) ile olgulara bakmayı öğretiyordu. MIS ise, yönetime bilgi / rapor aktarmak için nasıl bir düzenleme yapılması gerekiği yönündeydi. Yani her ikisi de, bir yönetici adayının öğrenmesi gereken “ticari” (business) görüş ile donatılmıştı.
Türkiye’de IT bölümlerinin türevi gibi olan lisans düzeyindeki MIS eğitimi (bazı mezunları ile çalıştım, çok iyi verim aldım ama) çok IT ağırlıklı. Neredeyse, “IT’ci olamayanları MIS’ci yapıyorlar” gibi… Mezunlar bile MIS’in ne olduğunu zamanla öğreniyorlar.
Farklı disiplinler arasındaki köprüler için adam yetiştiriliyor. 1970’lerde Endüstri Mühendisliği bu amaçla vardı. Şimdi ABD üniversitelerinde sayıları çok azaldı. Köprü ihtiyacı, mesleki eğitim içinde gideriliyor. Zamanla köprülere gerek kalmıyor.
Hatta işletmecilik bölümleri… MBA eğitimi vermesine rağmen, lisans düzeyinde işletmecilik eğitimi vermeyen birçok “elit” okul var. Mesleğinin yönetimini okul sıralarında öğreniyorlar. Zaten bu nedenle Endüstri Mühendisliği eğitimi de yok oluyor.
Bilgisayar programcısı düzeyinde olanların teknik olmayan bir yönetici ile muhatab olmamasına itirazım yok. Ancak, IT ekibindeki proje yöneticisi muhatab olmak zorunda… Herkes için “köprü adam” gereği olmamalı.
Çuvaldızı iş birimine de batırıyorum. http://ugurozmen.com/?p=106 Onlar da IT’den nasıl iş istenmesi gerektiğini bilmeli.
Bir pazarlama yöneticisi olarak “müşterinin sahibi benim” demek istiyorsam, “veri, veri tabanı, kampanya yönetimi, veri analizi araçları, müşteri tanıma ekranı, müşteri bilgi dosyası” gibi kavramların da IT değil pazarlama kavramları olduğunu bilmeliyim.
Özetle, ben pazarlama yöneticisi olarak köprü ihtiyacını kaldıracak kadar bilgi edinmek zorunda olduğumu biliyorum. Ama bu durum IT tarafından daha da içine kapanmaya neden olmamalı. Onlar da iş birimlerine daha yakın olmayı öğrenmeli diyorum.
20 Ağustos 2008
8:37 am
Uğur Bey öncelikle ayrıntılı bilgilendirmeniz için teşekkürler. Söylediğim gibi Türkiye’de iş hayatında MIS mezunları ve hangi konumlarda çalıştıklarını birkaç arkadaşım dışında pek bilmiyorum.
Amerika’da MIS bölümü güçlü okullarda alt uzmanlık yöntemi izleniyor. Örneğin biz öğrenciyken bizim okulda (Texas Tech Rawls College of Business) MIS master programını MS MIS (IT ağırlıklı) ve MBA MIS (business ağırlıklı) oralarak seçip, daha sonra masterın ikincisi senesinde ise seçeceğiniz alt uzmanlık dalında (5 ana alt uzmanlık sunuluyordu) konsantre dersler almanız isteniyordu.
“Özetle, ben pazarlama yöneticisi olarak köprü ihtiyacını kaldıracak kadar bilgi edinmek zorunda olduğumu biliyorum.” söyleminize sonuna kadar katılıyorum, ancak ilk olarak birçok pazarlama yöneticisi reel hayatta sizin gibi düşünmüyor, bu nedenle uygulamada sorunlar yaşanıyor.
Ayrıca çok departmanlı bir kurumda bir yıl kadar senior programmer/analyst olarak çalışmıştım 1 yıl kadar. Bu kurum 36.000 öğrencisi, 9000’e yakın çalışanı ve ana IT departmanına bağlı 5 IT departmanı olan bir üniversite (Texas Tech Uni.). Aynı anda 20 kadar bilgisayar programcısı bir proje üstünde çalışıyordu bazen. Herhangi bir departman IT talebini ana IT departmanına yönlendiriyor, MIS mezunu yöneticileri olan ana IT departmanı bütçeleme, teslim tarihi, vs gibi ayrıntıları planladıktan sonra doğru IT departmanı manager ile projeyi şekillendirip, daha sonra teknik ekibe o IT departmanının manager’ı tarafından iş bölümü görevi veriyordu.
Tahmin edersiniz ki böyle büyük kurumlarda çok profesyonel ve eksiksiz işleyen bir hiyerarşik sistem olmak zorunda IT departmanı için.
Her ne kadar Türkiye’de henüz önemi kavranmamış bir meslek dalı olsa da ben halen ısrarla 🙂 MIS’i teknoloji çağında çok yakın geleceğin önemli mesleklerinden birisi olarak görüyorum.
Çok uzun oldu kusura bakmayın, tecrübelerimi paylaşmak istedim, okuyucularınız arasında genç arkadaşlarımıza da faydalı olsun nedeni ile.
Sevgiler Saygılar
Ahmet KIRTOK
20 Ağustos 2008
1:46 pm
Ahmet bey,
Genç arkadaşlara faydalı olmak, ortak amacımız. Paylaştığınız tecrübeler için teşekkür ederim.
Sevgiler,
2 Eylül 2008
9:32 pm
Merhabalar,
Bir IT’ci ve genç bir arkadaşınız olarak katkı yapabilmek isterim…
Öncelikle IT’cilerin kavramları öğrenme probleminin soyutlama yapabilme kabiliyetleri ile doğru orantılı olduğunu düşünüyorum, öyle sanıyorum.
Geçmiş dönemde yaşanan bu kaosun, özellikle yazılım alanında, yazılım süreçlerinin yeteri kadar olgunlaşmamış olduğundan dolayı oluştuğunu düşünüyorum. Zira sadece Türkiye’ye özgü değil, dünyada yazılım krizi ile birlikte bu kaos yaşanmıştı. Hatta bu konu ile ilgili olarak Standish Group’un yayınladığı kaos raporu ilginizi çekebilir. Hatta ilginç bir ironi vardır yazılım sektöründe; biz, müşterilerimizin süreçlerini iyileştirici, iş akışlarını optimize eden ve yatırımın geri dönüşünü en kısa zamanda sağlayabilecekleri altyapıyı oluşturma iddiası ile piyasadayız ancak yazılım sektörü kendi içinde süreçlerini ne kadar kontrol altında tutabiliyor, ne kadar “süreç” kavramından haberdar ? Tecrübeli üstadlar bilirler, projenin ortasında ayrılan bir yazılım çalışanı yüzünden başı ağrımayan, projesi uzamamış bir şirket / müşteri var mıdır ?
Ancak yazılım ve IT sektörü bence dünyada ve Türkiye’de gayet olgunlaştı. Örneğin offshore outsourcing modeli, hintlilerin, dünyanın yazılım ihtiyaçlarını karşılayabiliyor olması, aynı ortamda olmadan bile bu modellerin çalıştığını ve ortaya somut çözümlerin çıkabildiğini ispatlıyor ( her ne kadar bazı temel sorunlar devam etse bile ).
Müşteri odaklılık, empati yapabilme, müşteriyi algılayabilme, “bilgisayar – kullanıcı etkileşimi” dersleri ile birlikte artık yeni nesil yazılım firmalarının gündemindeki ortak nokta. Hatta biz bu sürece “enterprise 2.0” diyoruz ve bence bir önceki dönemde, iş dünyasını iyileştiren SAP, Oracle gibi “anahtar teslimi kurumsal yapan” şirketler, enterprise 2.0 şirketlerden korkmaya başlamalılar. Çünkü o döneme girdik.
Neden enterprise 2.0 ? diye sorduğumuzda yine standish group’un yayınladığı raporda çıkan sonuç gözümüze çarpıyor: “30 milyar $ lık optimizasyon için 40 milyar $ harcadık”
aslında söylenecek çok şey var ama son olarak şunu belirtmek istiyorum; yazılım sektörü geçtiğimiz dönemde embriyo idi, şu dönemde emekliyor ve konuşmaya başlıyor. IT’ciler olarak çok şey öğrendik, hala öğrenmeye devam ediyoruz ve önümüzdeki süreçte “müşterimizin istediği çözüme değil, ihtiyacı olan çözüme” adım adım ulaşıyor olacağız.
Saygılarımla,
Ersan Bilik
2 Nisan 2009
6:40 am
[…] zaman kendisine de iğneyi batırmış. IT’cilerin diğer kişilere yaptığı ve beni haklı çıkaran numaraları yazmış ve çizmiş. Karikatürlerini derslerde kullanıyorum. “Bir IT’cinin kendi […]
28 Aralık 2009
7:33 am
İşin çok ayrıntılı tanımlanması gerekir. Bu konuda örnek verirken yukarıdaki IT fıkrasını anlatıyorum.
19 Eylül 2012
1:27 pm
İş birimleri ihtiyacını, hedeflerini detaylı ifade etmediği sürece proje süresince çıkan yeni ya da doğru anlaşılmamış talepler ciddi teknik tasarım değişikliklerine ve projenin zaman & maliyet açısında aşımına sebebiyet verir. Bu nedenle projenin Analiz aşaması çok önemli mankene dönüştürülen paydaş biraz da sonuçtan pay çıkartmalı… İhtiyacı IT Birimlerinin “yorumuna” mahal vermeyecek şekilde ve detayda iletilmeli
Bir örnek de benden ;
Berberde yan koltuğuma oturan müşterisine berber “Saçlar nasıl olsun?” diye sorduktan sonra “Güzel olsun” cevabını alır…
Sonuç; traş bittiğinde müşteri kuşa dönmüştü…
Bu arada IT’ci çok iyi bir ifade şekli değil… IT “satan” kişi anlamında…(Saatçi, kuyumcu vs…) Manava “Manavcı” demek gibi… 🙂
20 Eylül 2012
9:09 pm
Mehmet Güzel,
O berber ne kadar işini biliyorsa, bahsettiğim IT’ciler de o kadar işlerini biliyor zaten. Müşteriyi kuşa çevirip “suçsuz” olmak da berber ve IT’cilere özgü anlaşılan.