Yeniden kartlanıyoruz 2
Yeniden kartlanıyoruz yazısı üzerine friendfeed‘de tartışma sürüyor.
Bu yazıyı önce friendfeed’e, yorum olarak yazmaya başladım. Baktım uzuyor, blog yazısının altına yorum olarak eklemeye karar verdim. Daha da uzayınca, ayrı bir yazı haline getirdim. Yorumlarımı buraya yazıyorum. Türkiye’de mağaza kartının renkli resimli kısa bir külliyatı olsun diyerek…
😉
Murat “Bu sadakat kartlarında banka sözleşmeleri markaların kart basım ve sonrasındaki işlemsel ve yazılımsal masraflarını hafifletmek için aldıkları bir önlem değil midir? Büyük markaların bu kampanyaların başlangıcında kişisel başladıkları ancak sonrasında parasal işlem ve diğer işlemlerden ötürü bu sisteme geçiş yaptıklarını biliyorum. Yanlış mıdır bu düşüncem” diye sormuş.
😮
Biraz tarihçeden bahsetmek istiyorum.
Yazılarımda “birinci film” diye adlandırdığım dönemde, firmalar kendi kartlarını çıkardılar. Daha önce de defalarca söylediğim gibi, sadece istanbul’da 200’ün üzerinde markanın kendi sadakat kartı vardı. (İlk resim) Ancak o zaman “müşteri tekilliği, veri tabanı, müşterilerin davranışlarının izlenmesi, doğru zamanda doğru teklifin yapılması, vb…” gibi CRM kavramları akıllarında yoktu.
“Cüzdandaki poster” diye düşünüyorlardı. “Cüzdanı açınca o markayı göreceksiniz, aklınıza bizim dükkandan alışveriş gelecek…” gibi yüzeysel bir bakış açısı içinde kart vermeye başladılar.
Bazı markalar da “bizim markamız indirim yapmaz, taksit yapmaz” diye konumlanmıştı. “Markamız indirim yapmaz derken ÖZEL MÜŞTERİlere indirim; taksit yapmaz derken ÖZEL MÜŞTERİlere taksit yapacağız. Yani hem söylemi bozmayacağız, hem de ufaktan yarışa dahil olacağız” cümleleri söylendi, benim de bulunduğum görüşmelerde.
Sonuçta sadakat kartlarına taksit ve indirim özelliği eklendi.
😛
Çok sayıda markası olan kurumlar, önce kendi bütün markaları için kart çıkardılar; sonra bu kartları tek şirket altında topladılar. (O sırada banka dışı tüketici finansmanı şirketlerine yasal olarak izin verilmişti.)
Altınyıldız grubu BENKAR’ı (hemen üstte) ve Cankurtaran grubu da CANKART’ı (aşağıda) kurdu. Kendi kartlarını bir araya topladı.
Hatta başka markalara da hizmet vermeye başladılar.
Taksit demek tahsil edeceğiniz parayı gecikmeli almak demektir. Bu da firmalar üzerinde finansman (nakit akışı) sıkıntısı doğurdu. Tam bu dönemde bankalar da yeni müşteri edinmek için sıkı bir rekabete girmişlerdi. Birim müşteri edinme maliyetleri 60 – 100 ABD doları civarındaydı. Markaların müşterilerine ihtiyaçları vardı. Onlardan devşirilecek her müşteri, daha az maliyet demekti.
😛
Firmalara tekliflerde bulunuldu. “Vade ve taksit aslında finansal işlemlerdir. Siz bu finansal işlemleri bankalara bırakın, ürününüzü satmaya bakın” denildi. Bankalar – benim bazı projelerim de dahil olmak üzere – markalar için kart projeleri ürettiler. (Yandaki resimde Koçbank, Garanti Bankası, Osmanlı Bankası ve Yapı Kredi Bankası’nın çıkardığı mağaza kartlarından örnekler var.)
😛
Daha iddialı olan markalar, banka + marka kartı olmaktan öteye gittiler. Ortak markalı (co-branded) kredi kartları çıkardılar.
(Yanda Pamukbank, Esbank, MNG Bank, Akbank ve Yapı Kredi Bankası tarafından çıkarılmış ortak markalı kartlardan örnekler var. Bu kartların mağaza kartlarından farkı, üzerinde VISA veya MasterCard logosunun bulunmasıdır.)
Bonus kart da ilk çıktığında, YKM ile çıkmıştı.
Bu kısmı, benim ikinci film dediğim aşamadır. Markalar bankalar ile ortaklık yapmaya başladılar. Müşterinin sadece toplam satınalma verisini tutabildiler. Hangi üründen kaç tane aldığına dair veriyi elde etmediler. (Pek de umursamadılar.)
😛
Ortak markalı (co-branded) kartlar başarısız oldular. Hiçbir marka – tek başına – bir kart kullanıcısını sürükleyecek özelliğe sahip değildi. Her marka ayrı bir kart için ısrar etmeye başladı. (Bir tanesinin öyküsünü şurada yazmıştım.)
Sonuçta başka markaların da aynı kart altında buluşması zorunlu oldu. Çok markalı kartlar piyasaya çıktı. Her banka, çok sayıda mağazada taksitli alışveriş imkanı vermeye başladı. Önceleri, markaların birden çok banka ile anlaşması yasaklanmıştı. Ancak daha sonraları bu uygulamadan da vazgeçildi.
(Yandaki resimde gördüğünüz kartlar o zaman piyasayı kaplamaya başladılar. Bunlardan 2 tanesi, bizzat benim projelerimdir :-P)
Banka-marka ilişkisi, daha fazla taksit, daha fazla indirim, daha fazla puan gibi kampanyalara döküldü. Kartlar arasında anlamlı farklar kalmadı.
😛
Mağaza kartlarının gelişimi konusundaki özet tarihçe şimdilik bu kadar.
Kartlarla ilgili diğer yazıların listesini, daha önce vermiştim.
Çalışmalarında kullanacak olanların referans vermesini rica ediyorum.
😀
Etiketler: alışveriş, banka, finansman, kredi kartı, mağaza, marka, marka kartı, perakende bankacılık, sadakat, sadakat kartı, sadakat ortaklığı, tüketici, veri tabanı, verinin değeri
9 Haziran 2010
6:00 pm
Cevap olarak böyle bir bilgiyi bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ederim hocam. Sevgiler
10 Haziran 2010
7:39 am
uhuuuu 🙂 hocam çok güzel anlatmışsınız. Vak’a çalışması tadında olmuş. Bu konuyu da İdeal Kart çalışmalarınızı anlattığınız, “İdeal’i Bulmak” gibi bir sunum haline getirebilirsiniz. Dinlemesi de bence çok keyifli olacak bir konu bu.
10 Haziran 2010
8:04 am
Türkiye’de mağaza kartlarının gelişimini ve bankalarla nasıl zorunlu kanka durumuna geldikleri ile gençlerin ilgileneceğini sanmıyorum.
🙁
Dinlemekten keyif alacak olsalar, seve seve…
1 Temmuz 2010
3:22 pm
Bir kuruluş ile kart projesi konuşuyorduk. Nasıl bir kart yapısı istediklerini anlattılar. Çok karmaşık bir proje… Ama hayata geçirdim.
6 Temmuz 2010
5:42 pm
Kartlar konusunda önemli bir yazı… Yorumlardaki görüşler de fazladan…