Sarmal, Sinema, Salon
Son birkaç gün içinde sosyal mecralarda, Sazan Sarmalı filmi konusunda çok sayıda ileti okudum.
Filmin salonlarda gösterimi devam ederken Netflix’le anlaşmaya varmışlar.
SEYAP Yönetim Kurulu şöyle açıklama yapmış.
Bunu alıntıladığım tweet altındaki yorumları okuyun. SEYAP’ın pek taraftarı yok gibi.
😉
Sonra Birol Güven’in Kamuoyuna Duyuru başlıklı açıklamasını gördüm:
Televizyon ve Sinema Film Yapımcıları Meslek Birliği olarak
bir filmi vizyondayken aynı anda dijital platformlarda da gösterime sokmanın sinema sektörümüze telafisi mümkün olmayan zararlar vereceğini düşünüyoruz.
Çok uzun bir süredir yeni sinema yasası için verdiğimiz mücadele öncelikle sinemamızın geleceği içindi. Bilet geliri olmayan, sinema işletmecilerinin ekonomik sıkıntı içinde olduğu bir sinema sektörünün ne geleceği olur ne de özgürlüğü.
15 Şubat 2019 tarihinde ortaya çıkan yeni durum tüm sektörümüzü olduğu gibi bizi de şaşkınlık içinde bırakmıştır. Tek söyleyebileceğimiz şudur ; bu Televizyon ve Sinema Film Yapımcıları Meslek Birliğinin ortak kararı değildir, BKM adlı üyemizin kendi ticari kararıdır. Birliğimiz bu kararı yanlış bulmakta ve milli sinemamız için çok kötü bir gelişme olarak değerlendirmektedir.
TESİYAP olarak sinemanın herhangi bir bileşenini dışarıda bırakan hiçbir gelişmeyi onaylamıyor ve “film, sinema salonlarında izlenir “ felsefesiyle salon işletmecilerinin yanında olduğumuzu kamuoyuna duyururuz.
Saygılarımla
Birol GUVEN
Televizyon ve Sinema Film Yapımcıları Meslek Birliği Başkanı
Bu mesajın altındaki yorumları da okuyun. Yine pek taraftar bulmuş sayılmazlar.
😉
Sonra Görkem Çetin’in (@gorkemcetin) tweet’inde şunu gördüm. (Yorumları okumanızı öneririm)
😉
Yukarıda mesajları olan menfaat gruplarının gelişmelere bu şekilde yaklaşmaları, 2012 yılında gazete patronlarının sosyal medyayı kınayan ortak bildirisini aklıma getirdi. Okumaya sabrınız varsa, aşağıda… (İsterseniz, mavi eğik yazıları atlayabilirsiniz.)
“Medya sektörü, internet ve mobil teknolojilerinin baş döndürücü gelişimiyle, büyük bir değişim sürecindedir. Gazete, televizyon, radyo gibi geleneksel araçların, internetle ve mobil iletişim araçlarıyla birlikte yeniden tanımlandığı yepyeni ve heyecan verici bir süreç yaşıyoruz.
Bu gelişimin sonucu olarak; bizler de gazetenin yanı sıra, sahip olduğumuz internet siteleri, haber portalları ve benzeri iletişim enstrümanlarıyla okurlarımıza hizmet sunmaktayız. Ancak, bugüne kadar bazı internet sitelerinin, gazete içeriklerimizi fikir ve emek hırsızlığı yaparak, pervasızca kullanmakta olduğu kamuoyunca da gözlemlenmektedir. Takdir edileceği üzere; bu durum ciddi emek ve maliyetlerle çıkartılan gazeteler ve gazetelerin internet siteleri aleyhine açık bir haksız rekabet oluşturmaktadır. Bu, aynı zamanda hukuka ve kanunlarımıza aykırı bir durumun ortaya çıkmasına da sebebiyet vermektedir.
Gazetelerin içerikleri; yani, haberler, yorumlar, köşe yazıları, yazı dizileri, fotoğraflar, çizgi, grafik, sayfa tasarımı ve benzeri bütün unsurların tek sahibi gazetelerdir. Bu unsurların şimdiye kadar gazetelerin izni olmaksızın, fikir ve emek hırsızlığı yapılarak bazı internet siteleri tarafından çalınması eylemi gazetecilik olarak nitelendirilemez.
Hem gerçek anlamda emek ve bilgi sonucu ortaya çıkartılan gazetelerin içeriklerini korumak ve hem de sağlıklı bir internet haber medyası düzeni için fikir ve emek hırsızlığına karşıyız.
Bu itibarla, ürettiğimiz ve bütün hakları bize ait olan; haber, yorum, köşe yazısı, fotoğraf, karikatür, grafik, çizgi ve sayfa dizaynı gibi materyallerin hiçbir şekil ve hacimde kullanılmasına izin vermeyeceğiz. 1 Ekim 2012 tarihinden itibaren, hiçbir televizyon kanalı, internet sitesi ve haber portalı, aşağıda imzası bulunan gazetelerin içeriklerini kaynak göstererek dahi kullanamayacaklardır.
Elbette, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da okurlarımız, gazetelerimizin içeriklerine internet sitelerimiz aracılığıyla ulaşmaya devam edeceklerdir. Fikir ve emek hırsızlığına karşı duracağımızı ve bu eylemi gerçekleştiren kişiler ve kurumlar aleyhine her türlü hukuki ve mesleki takipte bulunacağımızı, kamuoyuna saygıyla duyururuz.”
- Yukarıdaki bildiri konusunda Serdar Kuzuloğlu’nun Gazetelerin internetle sınavı yazısının okunmasını da öneririm.
Bu bildiri yayınlandığında imzası bulunan gazeteler, birçok blogger’ın yazılarını referans göstermeden paylaşıyor ve telif ödemiyorlardı.
🙂
Film hakkında yorum yapmyacağım, henüz izlemedim. Yukarıda kısaca değindiğim olgu hakkında yorumum şöyle. [Yarı İngilizce olduğu için kusuruma bakmayın.]
Pazarlama Miyopluğu Reloaded. (40 yılda bir, tekrar. Ders almayınca…)
.
Etiketler: dijital dönüşüm, gazete, Netflix, sinema, Theodore Levitt
Kategori: dijital dönüşüm
18 Şubat 2019
9:07 am
Sinemaya sadece film izlemek için gitmiyoruz ki… Sinemaya gidince sosyalleşiyorsun (bekarsan karşı cinsle kesişiyorsun, yeni bir aşka yelken açmışsan el ele tutuşabiliyorsun, evliysen evden çıkıp havanı değiştiriyorsun…), ses sistemi ve büyük ekran ile farklı bir deneyim yaşıyorsun, popcornun tadı evde yaptığında daha güzel (sanırım pahallı olduğu için)
Sinemada yaşadığın deneyim ile evde yaşadığın deneyim birbirinden farklı. İkisinin de farklı güzellikleri var.
Ayrıca on yıllardır spor müsabakaları canlı yayında TV’den verilmesine rağmen stadyumlar doluyor (Türkiye’de bile dolmaya başladı) İkisinin de farklı deneyimi var.
Endişeye gerek yok.
19 Şubat 2019
1:56 am
Dönüşüm süreçlerinde bu tür tartışmaların itilafların sürtüşmelerin olması doğal. Sektördeki güç aktörleri değişiyor.
Bir iki sene içinde taşlar yerine oturur. Tabi ülkemiz standartlarında yani olduğu kadar.
Ben o sinema grubunun yerinde olsam, yerli bir Netflix satın alıp ya da ortak olup, gösterime giren yerli filmler ile anlaşıp gösterime girdikten sonraki 2-4 hafta içinde internetten yayınlardım. Böylece her iki taraftan da kazanırlar.
Ayrıca katılıyorum sinema seyircisi her zaman olacaktır. Orta vadede sinema deneyimi de tüketici açısından zenginleşecektir. Ama mısır ucuzlar mı onu bilmem.
19 Şubat 2019
10:23 am
Facebook yorumu
.
Canan Onat
Sinema biletleri ve atıştırmalık ürünlerin fiyatları uzun zamandır fahiş.
İki çocuğu olan, ikisi de çalışan genç bir ailenin ayda bir kez dahi sinema keyfi yapması pek olası değil.
Üstelik dünya kadar para veriyorsunuz, en az 30 dakika kulakları sağır eden bir sesle reklam seyrediyorsunuz. Hem de aynı reklam birkaç kez gösteriliyor.
Sinema adabı bilmeyen cep telefonu ile ya da kendi arasında konuşan, ayağını nereye kadar uzatacağını bilemeyen sevimsiz insanlar da cabası. Sinema keyfi diye bir şey kalmadı ki hocam.
25 Şubat 2019
10:15 am
Oscar töreni ile bağlantılı benzer bir yazı…
https://techcrunch.com/2019/02/24/how-netflix-is-eating-the-academy/