25 Mart 2010 Perşembe

Dinlediklerim – Bülent Eczacıbaşı

Dün Bilgi Üniversitesi’nin MBA programı’na konuk konuşmacı olarak gelen Bülent Eczacıbaşı’nı dinledik.

Önce genel bir durum analizi yapacağını ve süreyi daha çok soru-yanıt kısmına ayıracağını söyledi.

😀

Türk Sanayiin 1970 öncesi durumundan başlayan ortamı anlattı. Bugüne kadar gelirken önemli unsurları ve satırbaşlarını vurguladı. Etkilerini ve bedellerini söyledi. Bunca yıllık iş hayatımda gördüğüm en güzel ekonomik durum özeti idi diyebilirim.

Bugüne geldiğimizde 2 önemli sorun olduğunu belirtti. (Alt başlıkları ile birlikte…):

1 – Sanayiin inovasyon sorunu:

  • Maliyete dayalı rekabet üstünlüğü sürdürülebilir değil.
  • Sanayimiz kapalı ekonomide büyüdüğü için bu kültür yok.

2 – Küresel markaların azlığı:

  • Marka olamayınca malları ucuza satıyoruz.
  • Pazar büyük değil. Kendi iç pazarımızda yeterli kaynak yaratılamıyor.

Sanayi dışındaki genel pazar için de önemli saptamalarda bulundu. Bugün iş aleminin önündeki iki soru üzerinde durdu:

*  Müşteri neden beni alsın?

*  Değerli insanlar neden benim şirketimde çalışsın.

😀

Yukarıdaki cümlelerin her biri, üzerinde uzun uzadıya tartışılabilecek konular.

😉

Açıkçası çok faydalandığım bir 1.5 saat geçirdim. Toplantının soru-yanıt kısmını sonra yazacağım.

😀

Bülent Eczacıbaşı toplantısının notlarının tamamı: [1][2][3][4][5]

.

Etiketler: , , , , ,

Kategori: İş hayatı, yaşamın içinden

“Dinlediklerim – Bülent Eczacıbaşı” yazısına şu ana kadar 8 yorum yapılmış:

  1. Evet, dediginiz gibi “Yukarıdaki cümlelerin her biri, üzerinde uzun uzadıya tartışılabilecek konular.”
    CRM dışı bir konu: GENEL BAKIS basligi altinda; sanayininin bir baska sorunununa deginmek istiyorum,
    Oncelikle, bildigimiz gibi Turkiye jeopolitik konumu nedeniyle kiskanilan, verimli topraklara ve zengin madenlere sahip, dogal guzellikleriyle bir Cennet olan ulke. Kim kiskanmasin ki? ( Bülent Eczacıbaşı’da deginmisti kiskanilan bir ulke diye)
    Simdi kronolojik olorak Turkiye’mizin Ticari anlamda hangi evrelerden nasil gectigini anlatirsam cok uzun olalacak o yuzden sizlere Ayşe Buğra’nin yazdigi State and Businnes in Modern Turkey adli kitabini oneriyorum.
    Bunlar aklimizin bir ucunda kalsin. Gelelim asil konuya; yeni dogmus bir cogu eger dustugunde kaldirirsaniz, agladiginda aman yavrum derseniz o cocugun otonomisi gelisemez her adimda birinden destek bekler, oz guveni azalir, hayattta bir takim riskler edinemez hale gelir, iste Turkiye bu cocuga benziyor zamaninda devlet o kadar el atmis ki ekonomin en iyi sekilde nasil gelisebilecegi gorulememis.
    Bu sadece girisimci ruhu olan sanayilesen bir adimla olur. Iste bu ruh bir ulkenin infant ve childhood donemlerinde yok edilmis- demisler; bize Marshall yardimi gelecek sanayiye dokunmayalim biz sadece tarim ulkesiyiz, disaridan da alim satim olmasin boyle her seyden uzak… Resmen Marshall Aid’le kandirilmisiz, onumuz kesilmis, sanayilesememisiz diye dusunuyorum.
    Peki simdi nicin dis ulkeler bizim sanayilesmemize bir sey demiyor bununla beraber bizi bir de Avrupa Birligine alacaklar acaba neden simdi istiyorlar? Yok ettikleri ya da yokettirdikleri girisimci ruhunu nicin simdi ortaya cikartiyorlar? Asil oyun simdi mi basliyor?
    Bu sorularin cevabini tek bir seyde buluyorum; dış kaynaklarin tukendigi şu gunlerde daha hic el deymemis daha dogru duzgun sanayilesmemis birini bulursak iyi olur dusuncesinde.
    Ben birazda pessimist bakiyorum olaylara ki riskimiz ne bilelim ki ona gore adimimizi saglam basalim. Nasil, hayatta karsimiza bizi yaniltacak insanlar cikiyorsa ulkeler arasi iliskileri de oyle dusunmeliyiz.
    Aslinda, konu paragraflarimin sonuna “…” koysam daha anlamli olur cunku UNCERTAINTY’nin yuksek oldugu su gunlerde nokta koymak garip oluyor.
    En onemlisi Tarihin tekerrurden ibaret oldugunu unutmamak gerekiyor. ( bunu goz onune aldigimizda da elimizde ileriki yillar hakkinda yapabilecegimiz tahminler icin veriler bulunmus oluyor)
    Yoksa kim istemez gelismis, ekonomik duzeyde guclu, social wellfare’ in yuksek oldugu bir ulke. Gerci Turkiye’nin bu konuma gelebileceginden suphem yok ama bu konuma geleceginden… umarim guzel seyler olur.

    Iyi gunler dilerim.

  2. Bu yazının devamı – 1

  3. Bülent Eczacıbaşı ile 1.5 saatlik toplantı sayesinde akla gelenler, tartışmalar…

  4. Vuslat Çamkerten :
    28 Mart 2010
    12:26 pm

    Merhaba Hocam,

    Hatırlarsınız, Bülent Bey, bizlerin sorularını yanıtlarken çok önemli ve ince bir noktaya degindi : “Girişimcilik ve Risk”
    Profesyonel hayata henüz atılmamış veya uzaktan bakmaya devam eden çoğu insan, “Girişimcilik”in ikiz kardeşinin Risk oldugunu düşünür. Oysa, Bülent Bey’in de üstüne basarak anlattığı gibi, girişimcilik arkasında ince planları, detay ve programları taşır. Planlar, gölge gibi girişim’i takip ederler. Bülent Bey’in de dedigi gibi, bir kişi, cogu zaman “varını yoğunu” ortaya koyarak, bir işe “kalkışıyorsa”, ardında mutlaka ince hesaplar ve bunlardan yola çıkan planlar ve öngörüler olmalıdır…Öyleyse, girişimcilik, Risk ile degil, Planlama ile anılmalıdır aslında…
    Belki de bu millet, karısını-çocugunu bırakıp, tarlasını satıp Almanya’ya zengin olmaya giden, kötü ihtimalle oralarda telef olan ya da iyi ihtimalle Mercedes’le köyüne geri dönen çok insan gördügünden girişimciligi hep böyle yorumlar.
    Girişimcilik körü körüne bir risk olabilir bizim gözümüzde…Doğaldır…:-)

    Sevgilerimle,
    Vuslat.

  5. Vuslat,
    .
    Bülent beyin soru-cevap kısmında söylediklerini kısa kısa yazıyordum. Girişimci – risk ilişkisini sonraya bırakmıştım
    😛
    Bu durumda, senin yazını giriş cümlesi olarak kullanıp, o bölümü de blog’a ekleyeyim.
    😀

  6. Vuslat Çamkerten :
    29 Mart 2010
    9:53 pm

    🙂 pardon hocam 🙂

  7. Bülent Eczacıbaşı ile 1.5 saatlik sohbet toplantısının notları

  8. Bülent Eczacıbaşı’yı dinlediğim başka bir toplantı

Yorum Yazın