22 Eylül 2008 Pazartesi

Gel, gel, toplantıya gel…

Bazı işyerlerinde sürekli olarak toplanılır. Eskiden çalıştığım bazı yerlerde, “Sürekli toplantıda olduğumu anneme söylemeyin. O benim çalıştığımı sanıyor”; “Organizasyon şemamız, katıldığımız toplantılardır”; “Toplanmaktan çalışmaya fırsat bulamıyoruz”; “Ben sahada çalışırken, Genel Müdürlükteki herkesin sürekli toplantıda olmasından nefret ederdim. Şimdi sürekli toplantıdayım” sözlerini sıkça duyardım.

Gereksiz toplantılar konusundaki en güzel sözü bir dönemler amirim olan Metin bey söylemişti. Sonuçsuz toplantılar tekrarlanmaya başladığında “Bir toplantıya katılmak için, ya ben diğerlerine faydalı olmalıyım, ya da toplantıya katılarak birşeyler öğrenmeliyim. Her ikisi de yoksa, toplantıya katılmayı gerekli görmüyorum” demiş ve toplantıya gelmemişti.

Siz gereksiz toplantılara katılmayı sevmeyebilirsiniz. Ama bazı arkadaşlar, toplantılarda bulunmayı gurur meselesi yapabilirler. “Bu toplantılara o gidiyor da neden ben katılmıyorum” sorusu içlerini kemirir. Bir keresinde “Toplantıya çağırılınca kendimi üst yönetimin bir parçası gibi hissettim” diyen bir arkadaşımız olmuştu. “Hangi parçası?” diye sormadım. Soramadım…

Etiketler: , ,

Kategori: İş hayatı

“Gel, gel, toplantıya gel…” yazısına şu ana kadar 9 yorum yapılmış:

  1. Herkesin bilinçsiz bir şekilde farkında olduğu, ama kimsenin aklına bile gelmeyen ince bir tespit. Teşekkürler Uğur Abi. Bundan sonra toplantılara bakış açımı değiştiriyorum 🙂

  2. hiç bir karar alınmayan, yönetilmeyen, katılımcıların geç kaldığı, onları beklediğin, geyikle geçen, gerektiğinden fazla uzayan, son direktörünün 5 dakika önce haber vererek, sunum yapmanı istediği toplantılar insanı iş hayatından soğutuyor.ben kimim, dünyaya neden geldim, bir işe yarıyor muyum diye düşündürtüyor insana…

  3. Sevgili Taci ve Sevgili Arzu,
    Kısa zaman içinde, toplantılardaki yönetici davranışlarını da yazacağım.
    Kendinizden kuşku duymayın. Patronlarınız gibi olmayın yeter…

  4. Toplantılar konusunda yeni bir yazı

  5. Muhteşem patronların yanında çalıştım. İsmail Yalçınkaya’yı, Metin Ünal’ı, Ayhan Keyman’ı, David Owen Hill’i hep mutlulukla andım. Yazmadığım ama şükranla andığım niceleri var.

  6. Bir keresinde “Toplantıya çağırılınca kendimi üst yönetimin bir parçası gibi hissettim” diyen bir arkadaşımız olmuştu. “Hangi parçası?” diye sormadım. Soramadım…
    kısmına koptum hocam. Allah sizi de güldürsün emi 🙂

  7. Sosyal mecralarda birilerini izlemek ile toplantıya katılmak için gerekçe bulmak arasında hemen hiç fark yok.

    Eğer bilgi veya keyif almayı sağlamıyorsa, ikisi de yapılmamalı.

  8. Hastalığa doğrudan maruz kalan bazı kişilerin “Yaşasın ben de yönetimin bir parçası olduğumu hissediyorum.”, “Artık bazı konular bana da soruluyor” şeklinde düşünmeye başlamaları hastalığın ilerlemeyeceğinin göstergesidir.

  9. Pınar toplantılar konusundaki yazıma yorum göndermiş. Patronların toplantılardaki yanlış tutumlarından söz etmiş. Benim iş hayatımda çok örnek var

Yorum Yazın