Bir Kariyer Önerisi
Geçenlerde şöyle bir mesaj geldi:
Merhabalar, Ben XXX
AAA Üniversitesi İşletme Bölümü #. Sınıf öğrencisiyim.
Sizden kariyer planlamam hakkında yardım talep ediyorum.
Durumumu şöyle izah edeyim;
Öğretim görevlisi olmak istiyorum (Pazarlama Anabilim Dalı veya Girişim Bölümünde) bu doğrultuda not ortalamamı yüksek tutuyorum ve bir yandan ALES ve YDS sınavına çalışıyorum. Fakat yine de ek planlara ihtiyacım olduğunu düşünüyorum. Bu ek planlar biraz daha hobi gibi olsalar da ilgili olduğum ve biraz üstünde çalışmaya başladığım konulardır. Veri madenciliği ve programlama dili (en az 3 tane) öğrenebilirim diye düşünmekteyim. Sizin fikrinizi çok merak ediyorum bu konulara yönelmeli miyim? Tavsiye edebileceğiniz alanlar var mı?
Merhaba,
Pazarlama branşında akademisyen olacaksan, önce iş hayatında bir süre çalış. Gerçekten pazarlamayı, marka oluşturmayı, ajans ilişkilerini, yıllık pazarlama planını, varsayım yapmayı filan öğren.
Müşteri verilerini anlamlandırmayı, verilere dayalı karar vermeyi, değişen müşteri davranışlarını verilerden anlamayı, vb. bu sırada uygulamaya çalış. Veri madenciliğini öğren. En azından SPSS kullan.
Şunu göreceksin: Bunun için programa dili bilmeye gerek yok. Algoritmayla düşünebiliyorsan, tek eksiğin pazarlama tecrübesi olur.
Özetle, istersen yazılım dili de öğren. Ama işin gerçeği, pazarlamayı sadece derslerden değil, stratejik pazarlamayı bizzat yaparak öğren. Sonra öğretim üyesi ol. Derdin doçent olmak, profesör olmak filan olmasın. Çocuklara yararlı olmayı hedefle.
Sevgiler,
Genç arkadaşın sorularını tam olarak yanıtlamadığımı biliyorum.
😉
Önemli not: Bu yazıyı kullanarak tüm hocalarınıza saldırmayın. Soyut düşünce becerilerinden çok yararlandığım değerli akademisyenler var. Sosyal mecralarda onları takip etmeye çalışıyorum. Söylemleriyle düşüncelerime ışık tutuyorlar. Bir konuyu tartıştığımızda, bende türlü fikirler uyanıyor. Öğrencilerinin yolunu aydınlatmaya çalıştıklarını tüm yazdıklarından görüyorum.
Belki iş hayatında hiç bulunmadılar. Hatta, iyi ki iş hayatına girip soyut düşünce becerilerini kaybetmediler. Onlar bu yazının konusu değil.
🙂
Diğerleri, hiç iş hayatı olmamış ve öğretim görevlisi unvanına sığınmış, gerçek hayatta hiç sınanmadığı için akademik kibir sahibi olmuş hoca’lar… Kendilerine kul-asistan olmayacak kişileri master’a, doktoraya almayan unvan sahipleri… Çocukluklarındaki köşe kapmaca oyununu büyüyünce oynayan, hasbelkader kaptıkları köşeleri / koltukları bırakmayanlar… Değişen bilgi kaynaklarına değil, kendilerinin öğrenciyken okuduğu 50 yıllık kitaplara bağlı kalanlar…
Genç arkadaş bu ikinci gruba benzemesin istedim.
😉
Etiketler: akademi, doktora, etkin tecrübe, master, MBA, profesyonellik, tecrübe, üniversite
Kategori: İş hayatı
18 Haziran 2016
4:38 pm
Güzel cevap hocam. Umarım arkadaşı en az üç programlama dili hedefinden caydırabilmişsinizdir.
Richard Dawkins’in Kör Saatçi kitabındaki biyomorfları oluşturmak için yazdığı bir program var. Hangi programlama dili olduğunu bile hatırlamıyorum. Programlama dilleri sadece bir araç.
19 Haziran 2016
10:28 pm
Evet, bence de 3 yazilim dili ilk asamada birazcik gereksiz gibi. Bir yazilim muhendisi olarak 3 farkli yazilim dilini iyi bildigimi soyleyemem. Gokmen beyin dedigi gibi programlama dillerini arac olarak gormek gerekiyor. Python veya matlab ile baslayip alaninizdaki kutuphaneleri/toolboxlari kullanabilmek, bir dili iyi seviyede kullanmak 3 dilden daha faydali olur bence. Bu siralar yapay ogrenme konusunda ilginc gelismeler yasaniyor. Deep learning akilli sistemlerin basarisini arttirdi. Bu konuya da isaret etmek istedim
20 Haziran 2016
8:55 am
Facebook Yorumu, sosyal mecralarda izlemekten keyif aldığım bir akademisyenden:
Nezife Figen Ersoy
Merhaba Uğur Bey,
Bir pazarlama akademisyeni olarak nacizane birşeyler yazmam gerektiğini düşündüm. Evet sözlerinizde haklılık payı var.. çünkü uygulmayaı bilmeden sadece kitaplarda anlatılan kavramlarla pazarlama ne öğrenilir ne de gerçek anlamda öğretilir.
Bunun faydasını öğrenciliğimden itibaren bir çok firmada çalıştıktan sonra akademisyen olmayı seçmiş biri olarak söylüyorum. Bir çok genc arkadaşım akademisyenliğin kalesini kütüphane olarak görebilir ancak bu pazarlama için özellikle çok geçerli bir durum değil ne yazık ki. Kütüphane elbette önemli.. literatürü , geçmişteki araştırmaları bilmeden okumadan, öğrenmeden bu iş olmaz ama bu öğrendiklerinin nasıl uygulandığını ve hangi koşullar altında nasıl bir karar sürecinden geçilmesi gerektiğini de bilmek en az o kadar önemli..
Bırakın sosyal bilimleri Fen bilimlerinde bile öğrenciler labaratuvarlarda deney yaparak öğrendiklerini pekiştiriyorlar..Sosyal bilimlerin labaratuvarı ise piyasa..O yuzden ben tüm öğrenci arkadaşlarıma kendinizi akademik olarak geliştiriken mutlaka bir iş bulun ve çalışın diye tavsiye ederim.
Sözlerinde haklısınız sadece kütüphane ile hayatlarını sınırlamış akademisyenlerin gençlere çok faydalı olmayacağını düşünürüm ben de..