Marka ve Ego
Markaların sahipleri (veliahtlar dahil) bazen ego göstermeden duramazlar.
- Aslında marka biraz da ego’dur. Biraz farklılıktır, biraz ayrıcalıktır… Bunu olağan karşılarım. Ne var ki, bazen bu ego gerçeğin görülmesini (hatta doğru anlaşmalar yapılmasını) engelleyebilir.
1988 veya 1989 senesiydi. Kredi kartları yeni yaygınlaşmaya başlamış. Aylık fon maliyeti % 4.5 – 5 civarında.
Kredi kartlı alışverişlerde işyerlerine uygulanan komisyon oranları büyük değişiklikler gösteriyor. Bankalar arası takas komisyonlarının %4 olmasına karar verildi.
🙂
Ben o dönemde üye işyerleriyle anlaşma yapan ekiplerin yöneticisiyim. Telefonum çaldı. Açtım.
Karşımdaki kişi adını soyadını söyledi. Onu bilmeyen yok. Perakendenin duayenlerinden biri. Markalaşmayı Türkiye’de ilk yapan kişi olarak anılıyor.
– Buyurun efendim” dedim.
Markanın adını vurgulayarak (ki zaten onun ismiyle özdeşleşmiş olduğu için bilmeyen yok) “yüzde kaç işyeri komisyonu uygulayacağımızı” sordu. “Onlardan kâr etmesek bile, bari başabaş noktasında olsun” diye düşünerek % 4 uygulayabileceğimi söyledim.
– Anlamadın galiba. Biz …. markasıyız. Şu kadar ciromuz var. Müşterilerimiz şöyle, böyle” diye birkaç cümle daha kurdu. Ben “%4’den daha düşük bir oran olduğunda, artan cironun bize kâr değil, zarar vereceğini” anlatmaya çalıştım.
- Düşünsenize, %4’ün altında oran verdiğiniz takdirde, zarar etmemek için müşterinizin cirosunun artması değil, azalması için dua etmeniz gerekebilir
Bir kez daha ısrar etti. Ben yine “artan ciro, artan zarar” noktasında kalınca “Evladım. Senin kafan …. markasının büyüklüğünü algılamaya muktedir değil” dedi. Genel Müdürü arayacağını söyledi.
Bu marka da bugünlerde “anneannenizin markası” diye anılanlardan biri.
Demek ki markayı yönetenlerin kafası, kuşak farklarını anlamaya muktedir değilmiş.
😛
Not: Resimler 85 yaşındaki manken Carmen Dell’Orefice‘ye aittir.
Etiketler: ego, genç nesil, konumlandırma, marka, marka algısı, pazarlama stratejisi
Kategori: İş hayatı
6 Ekim 2016
10:57 am
Türkiye’ de şirketler bağımsız denetim şirketlerine tepki verdiler. Sonra şirket kasasındaki parayı kendi paraları gibi harcayamamaya başladılar. Şimdi şimdi verinin önemini anlamaya başladılar ama GEÇ KALDILAR.
Çünkü rakipleri uzun zamandır bu disiplinde iş yapıyor ve gelişiyorlardı.
Bana 8 milyon TL vergi borcu olan adam ticareti anlatmaya kalktı.
Bu kafalarla anca milli sermaye tüketilir yani devlet.
2 milyon esnaf Bağkur pirimini ödeyemiyor ve yapılandırıyor. Bakan diyor ki haberler iyi. 2 milyon kişi yapılandırdı borcunu. Bakana kimse sormuyor. Hacı bu 2 milyonun içinden kaçı önceki yapılandırmadan aktarıldı ? Bu kapanan dükkanlar nereye gitti ?
Bilgi ile işi olmayan bir ülkeyiz. Verinin ve bilginin farkını bile bilmiyoruz. Kime ne anlatacağız hocam ?
Günlük yaşıyoruz ve ne kadar günümüzün kaldığını bilmiyoruz ama ben şunu biliyorum son çok uzak değil. Devletin ekonomi dahil hiçbir konuda önlem almaması bu yüzden. Ülke tasfiye ediliyor.
6 Ekim 2016
11:51 am
Twitter yorumu.
.
Umut Aydın
Bir Ortadoğu zevzekliği olarak; “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?”.
Üç gün evvel benzer bir olayı Hollanda’da yatırımcı ilişkileriyle ilgilenen bir arkadaşımdan dinledim.
Memleketin holdinglerinin CEO’larından biri yatırım için Amsterdam’a gitmiş. Pasaport polisi “ziyaret amacınız” diye sorunca ortalığı ayağı kaldırmış. Arkadaşı arayıp “beni buradan aldırın hemen yoksa ofisi kapatıp gidiyorum” demiş.
Bana “Burası Türkiye değil anlamıyorlar, halbuki iş yapıyorum deyip geçeceğine ortalığı ayağı kaldırıyor” dedi.
Arkadaş sırf pasaport polisinin sorusu nedeniyle Hollanda ofislerini kapatıp gitmiş.
Detayı çok ama özü bu
🙂
.
7 Ekim 2016
4:15 pm
Ben “%4’den daha düşük bir oran olduğunda, artan cironun bize kâr değil, zarar vereceğini” anlatmaya çalıştım.
Bu kısmı biraz daha açabilir misiniz? Artan ciro size nasıl zarar verebilir, operasyonel ve finansal process’lerin artacağı yük nedeniyle mi?
7 Ekim 2016
7:38 pm
Berkan,
Bu açıklamayı sorduğun için teşekkürler.
🙂
%4 komisyon ile çalışmak şu demek: 100 TL’lik bir işlem için 96 TL ödeniyor.
– Eğer kendi kredi kartınız ise, ortalama 28 gün sonra 100 TL tahsil ediyorsunuz. (Aylık fon maliyeti %5 ise zaten zarardasınız.) Eğer kartı kullananlar paranın tamamını ödemez de faizlendirirse, oradan para kazanıyorsunuz.
– Eğer başka bankanın kartı ise, takas komisyonu oranından işlem yapıyorsunuz. O oran da %4 ise, tüm kayıt işlemlerini yaptıktan (yani operasyonel maliyet yarattıktan ve parayı 4 – 5 gün taşıdıktan) sonra, 96 lira alıp diğer bankaya hazırlanmış bilgileri veriyorsunuz. (Onun süreci yukarıdaki gibi)
😉
Eğer %4’ün altında, örneğin %2 işyeri komisyonu olursa, 100 liralik işlem için 98 TL ödüyorsunuz.
– Eğer kendi kredi kartınız ise, ortalama 28 gün sonra 100 TL tahsil ediyorsunuz. (Aylık fon maliyeti %5 ise zaten en az %3 zarardasınız.) Bu orandan kâr etmek için, ödenmeyip faizlendirilen tutarın çok büyük olması gerek. (Risk de unutulmamalı)
– Eğer başka bankanın kartı ise, takas komisyonu oranından işlem yapıyorsunuz. O oran da %4 ise, 98 TL verip aldığınızı 96 TL’ye satıyorsunuz. (Net %2 zarar) Tüm operasyonel işlemler de cabası.
.
Pazar payınız %30 ise, işlemlerin %70’i diğer bankaların kartıdır. O zaman zararı hiç kapatamayabilirsiniz.
Sanırım bu şekliyle daha anlaşılabilir olmuştur.
9 Ekim 2016
9:16 am
Marka ve Ego yazısına gelen yorumu yorumladım