16 Aralık 2009 Çarşamba

Patronun ne olduğu…

Yeni girdiğim bir işyerinde, 2 ay sonra gelen Genel Müdür, ilk olarak bağlı olduğum Genel Müdür Yardımcısı’nın işine son verdi. Oldukça çirkin bir şekilde…

Ben kendisine, “Aradan biraz zaman geçtiğinde, onun davranışının nezaket ve nezahat düzeysizliğini unutacaksınız. İşte o zaman, bu şirkette olmadığınız için çook memnun olacaksınız.” dedim.

Birkaç ay sonra görüştük. Eski patronum gençleşmişti. Bana hak veriyordu…

😀

Nereden biliyordun? diye soracaksanız… Anlatayım…

Bazen yeni Genel Müdürler, kendi kadrolarını işin başına getirmek için eski Genel Müdür Yardımcıları’nın görevlerine son verirler. Bunu olağan karşılarım.

Unvanını mesleği sananların yanlış yaptığını, unvanların verildiği gibi alınabileceğini daha önce çok kez yazdım.

Maaşlı yaşamın, zaman ve birikim alışverişi olduğuna inanırım. Satın almak istemeyenin de, satmak istemeyen kadar hakkı olduğunu düşünürüm. İstifa eden ne kadar haklı olabilirse, göreve son veren de o kadar haklı olabilir.

Profesyonel yaşamda geçen 30 yıl boyunca kovulduğum da oldu, iş akdini feshedip adam gönderdiğim de…

Ancak işin başka yönleri de vardır.

Rahmetli Mümtaz Zeytinoğlu’nun “Adamın ne olduğu işe girerken değil, işten ayrılırken belli olur” dediğini yazmıştım. (Sadece iş değil, sevgiliden veya eşinden ayrılırken de belli olur.)

Patronun ne olduğu da astın görevine son verirken belli olur.

😉

Etiketler: , , , , ,

Kategori: İş hayatı

“Patronun ne olduğu…” yazısına şu ana kadar yorum yapılmamış

  1. Yine bir hayat dersi tabii anlayabileceklere. Çalışmaya başladığımda, Türkiye’nin en büyük matbaalarından birinin üst düzey yöneticisi olan rahmetli eniştem bana minik bir nasihat verdi. “İnsanlara kendini nasıl hatırlatacağına karar ver öncelikle, ayrılsan da her an kapısından girip herkese selam vereceğin bir iş yeri olsun” demişti. 34 yıla yaklaşan çalışma hayatımda hep bu nasihati dinledim. Hep dost olarak ayrıldım işyerlerimden. Yolumun üstünde olduklarında çaylarını içmeye uğrayabileceğim dost kapıları olarak kaldılar hepsi. Patronunuza, müdürünüze, yöneticinize ne kadar kızarsanız kızın veda ederken mutlaka iyilikle gidin, efendilik sizde kalsın. Hem sektörler hem de dünya pek küçük, karşılaştığınızda kaçılan değil rastlandığı için mutlu eden biri olun. Teşekkürler Üstadım yazdığın ve paylaştığın için.

  2. Uzun bir süredir aynı iş yerinde çalışıyorum.Öyle hüzünlü, zaman zaman kötü ayrılışlar gördüm ki, yazıdan sonra hepsi gözümün önüne geldi. Ben de hep aynı öğüdü veriyorum “iyi ayrılın” diye. Tabi yolları ayırdığım kişilere de böyle yaklaşmaya çalışıyorum. Aslolan insanlık, tad.

  3. Hocam yine ne güzel yazmışsınız. Söylecek çok şey var ama susuyor ve saygıyla önünüzde eğiliyorum 🙂

  4. mehmet kaya :
    18 Aralık 2009
    4:55 pm

    Sizin işinize de hiç son verdilermi ugur hocam?

  5. Mehmet Kaya,

    Çok kez kovuldum. Bunların bir kısmı, “kovulma” etiketi ile ulaşılabilecek şekilde yayınlandı.

  6. Hiç kovulmamış olanına yönetici demek doğru değil…

  7. Mükemmel bir yazı daha olmuş Uğur Bey.Bende uzun zamandır aynı şirkette çalışıyorum ve çok tatsız ve hoş olmayan ayrılıklar görmedim.En güzel olan da bu sanırım.Bir yerde son bulan şey başka bir yerde başlangıç oluyor herzaman.Ve herzaman daha iyi bir başlangıç yapmak için çabalıyoruz..teşekkürler Uğur Bey.

  8. […] var ki “bizden değil” mantığı çalışıyor. Pazarlama Müdürü’nü onurlandırarak göndermek yerine küçük düşürme çabası içinde… Hatta “Başkan”, pazarlama […]

  9. Uğur bey düşüncelerinize katılıyorum. Ben herşeyin saygı içerisinde çözülebileceği taraftarıyım. İş bir anlaşmadır. Taraflardan biri bu anlaşmayı artık uygun görmediğinde, taraf olmaktan çekilebilir. İş gibi Eş olma Sevgili olma Arkadaş olma durumu da tercihler sonucudur. Yürümeyen her türlü ilişkinin yıkıcı yıpratıcı ayrılıklar değil saygı ve sükunet ile bitmesi taraftarıyım. Yorum yazan Müge hanıma verilen nasihat “İnsanlara kendini nasıl hatırlatacağına karar ver öncelikle, ayrılsan da her an kapısından girip herkese selam vereceğin bir iş yeri olsun” sözü konuyu çok güzel özetlemiş. Herşey gelip geçici.. aslolan hep insanlık.

  10. sene 1987. Aslında siz kendiniz gittiniz ve giderken söylediğiniz bir çift söz haala kulaklarımda çınlıyor. Maalesef dinlenmediğiniz için onca insan açıkta kaldı. Sonuç ” padişahlar vezirleri sevmediği halde onları hep el üstünde tutarlar, ancak imparatorluk çöker ” ve de öyle oldu… 🙁

Yorum Yazın