28 Aralık 2008 Pazar

Saçlarımı süpürge…

“Ben bu şirkete 15 yılımı verdim” dedi.

“Hayır, şirket size 15 yıl vermiş” dedim. Afalladı…

“Bu 15 yıl içinde, tıkır tıkır maaşınızı aldınız mı? Aldınız. Şirkete diğer insanlardan farklı bir katkınız oldu mu? Olmadı. Başkaları çok yüksek maaş teklif etti de, şirketi sevdiğiniz için mi kaldınız, yoksa böyle bir teklif hiç gelmedi mi? Gelmedi. Bir daha düşünelim isterseniz, siz mi şirkete 15 yıl vermişsiniz, şirket mi size…” dedim.

Beni pek sevmedi.

🙂

Etiketler: , , , , ,

Kategori: İş hayatı

“Saçlarımı süpürge…” yazısına şu ana kadar yorum yapılmamış

  1. Çokkk kapitalist bir yargı olmuş.
    Marx’a göre “sinerji” denen bilimsel bir şey vardır. Mesela bir kişi 20 kilo kaldırırken iki kişi 40 değil 50 kg kaldırabilir. Bu fazladan oluşan “fayda” kapitalist sistemlerde “girişimci” tarafından alınır ve kar her zaman için çok çok fazladır.

    Kısacası ortalama bir memur bile çalışırken aslında yarattığı sinerji ile hakkının altında alır. Ve bizimki gibi fazla mesai kavramı olmayan, sosyal hakları az, vergisi yüksek, özel sigortası hak getire ülkelerde bir insan 15 sene işini cidden iyi yapmış, şirketi yüz tane ipsiz, acımasız, dolandırıcı, beceriksiz adamla uğraşmaktan onları, eğitmekten onlara güvenip soyulmaktan korumuşsa adamın hakkını bu şekilde ezmek bence çok “patroncu” bir yaklaşım oluyor.

    Şüphesiz o adamın yakınışları sızlanmaları da saçmadır. Kalkıp bunu savunacak değilim. Sızlanma her zaman insanın kendisine acımasından yola çıkılarak devam edilen hatalı bir mantık silsilesine dayanır. Ama emeğine saygı duyulması başka şeydir ve gerekir. Eğer öyle olmasaydı, bütün kurumlar eski çalışanlarını saygıyla anmaz, devletler iyi çalışan başkanları için hatıralar hazırlamaz ve hatta toplumlar yiğitlerini destanlaştırmazlardı.

    Düşünsenize “Fatih Sultan Mehmet zaten saltanıtını sürmüş keyfini çatmıştır” demek gerekir bu bakış açısıyla bir de tarihten saygı mı bekliyor demek gibi haksız bir nitelemedir bu örnek.

    Lütfen bir daha düşünelim 🙂

  2. Patronlarım ile, bu arkadaştan (ve benzerlerinden) daha fazla kapışmışımdır. Onlar gibi, “gelen ağam, giden paşam” demedim. Onlar gibi “2 yılım kaldı. Sonra emekli olacağım” demedim. Onlardan daha çok faydam dokundu çalıştığım yerlere… İstifa da etsem, kovulsam da yararlı oldum.
    Çalıştığım yerlere yararlı olma çabam sayesinde, benim sağladığım katma değer, hemen her zaman daha fazla olmuştur. (Yani “girişimci”ye daha çok para kazandırdım.)
    Elbette herkes, üretime net katkısının altında alır. Aksi takdirde “girişimci” diye bir kavram olmaz. Sevgili Süleyman, dediğin gibi “kar her zaman çok çok fazla” olsa idi, her girişimci başarılı olurdu. (Şu genellemeler yok mu, hiç inanmam ve güvenmem). Kendi sermayesini risk altına atması, diğerlerine iş vermesi, rant ile geçinmemesi, hemen herkes ile aynı işlere yarayan (farklılık üretemeyen) insanların geçinmelerini sağlaması bile, “girişimci”ye saygı duymak için gerekçe olmalı.
    Bu düşünce yapısını TV’de izledim. Özel sektörde aldığının yarısına yakın maaş ile devlet memuru olmak istiyor. Neden… Özel sektörde her an kovulma olabiliyormuş. 15 yıl çalışmak mı, 15 yıl ve fazlasını çöreklenmek mi?… Tembelliğe bu kadar prim verilmemeli…
    Fatih Sultan Mehmet farklılık yaratmış mı? Evet. Fatih Sultan Mehmet bir çalışan mı, yönetici mi? Yönetici. Bu durumda tartışmada ne işi var? Ben anlamadım.
    Çok okunmaktan başka bir şey yapmadan reklam geliri elde etmeyi haklı bulacağız, ama “girişimci”yi yereceğiz. Yok öyle şey…

  3. Sevgili Uğur Abi, insanlar sevilmek kabul edilmek ister. Maslow’un ihtiyaçlar piramidinde bir basamaktır bu. http://tr.wikipedia.org/wiki/Maslow_teorisi Bir çalışan da işyerinde sevilmek takdir edilmek ister.

    Bu takdiri göremezse sızlanmalar başlar. Eğer 15 sene orada çalışmış ve patron işine son vermemişse işini iyi yapmıştır. Devlet memurluğu değil, özel sektör olduğunda kimse kötü çalışana bir ay bile tahammül etmiyor. Hele ki bu kriz zamanlarında…

    Peki 15 yıl bu adamdan memnun çalışmışsa karşılıklı bir saygı varsa, “Aldın maaşını daha ne istiyorsun?” yaklışımı modern İK yönetim felseferine ne kadar uyuyor? Hani jübileler, hani emekli olanların ne kadar saygı gördüğünü göstererek bugün çalışanların vefa duygularını perçinlemeler, motivasyon ve gelecek kaygısını gidermeler?

    Fatih Sultan Mehmet’i yönetici olarak çalışmanın dışına çıkarmak pek doğru değil. Sonuçta bugün bir genel müdür bile sistemin yönetici olmasına karşı çalışanıdır. Gerektiğinde kovulabilir. Örneğin Steve Jobs bile kovulmuştur. Padişahlar da biliyorsunuz veliahtlarla devrilirdi. Neyse daha net örnek vereim. Fatih’in dev toplarını yapan dökümde çalışan vefakar Macar Urban’ı analım. Yoksa anmayalım mı? Eminim Fatih gerekli ödemeyi yapmıştır.

    Dediğiniz gibi bir işletme açan girişimci risk alır ve stres altına girer. Her zaman da başarmaz. Ama 15 sene bir işletmeyi çalıştırmışsa “her zaman” kar eder Uğur Hocam. Kar etmeyip sürekli zararla 15 sene geçmez.

    En son paragrafınızı ise üzülerek okudum. Sanırım tartışmada farklı bir yöne kayma olmuş. İncitmek istemişsiniz ve bunu başrdınız da. Oysa dünyada yaşarken web siteleri yokken de çalışıyordum şimdi de çalışıyorum. Holding kurmadım ama bir sürü mesleği yaptım ve öğrendim. Şimdi de öğretmenlikten para kazanıyorum web sitelerinden değil. Web sitelerinden gelen kazanç ise halen kendi masraflarına ancak yetiyor. Kısacası tartışma amacım görüş belirtmekti. Bu şekilde anlaşılmak değil. Ve yine sanırım artık yorum yazmayı kesmeliyim. Farklı görüşleri dinlemek demek ki, herkes için çok zor.

  4. “Herkes” olabilen kişilerin bu kadar kayırılmasına itirazım var. Örneklerini de verdim. Vereceğim de… “Devlet kovamayacağı için az maaşa razıyım” demek, “aslında üretken değilim” demenin başka yolu. Benim vergilerim ile orada oturuyor…

    Konuştuğum gençler de maalesef, onları örnek alıyor. Bu nedenle o piramidin en üst basamağına ulaşmayı düşünemiyorlar bile… İhtiyaçlar karşılanmış, sırt sıvazlamaya gelmişiz. Stop…

    Fatih (kesinlikle ısrar ediyorum) bu tartışmada yeri olmayan biri. Macar Urban’ı hatırlıyoruz da yanında çalışan işçi Cemal’i, Hasan’ı neden hatırlamıyoruz. FARKLILIK… Daha fazlasını tekrarlamayı, kendim için uygun bulmuyorum.

    Reklam, tamamıyla “kapitalizm’in icadı”. Dönelim Maslow’a, oradan devam edelim. İhtiyaçlar hiyerarşisinden bakınca, reklamı yapılan kaç ürün ve hizmeti piramite yerleştireceğiz.

    Çok okunmayı becererek reklam geliri elde edilmesini destekliyorum. Yazdım da… http://ugurozmen.com/?p=208 Ama düşüncelerde çelişkileri desteklemiyorum. Aynı felsefeden kaynaklanan bir şeye “evet” deyip, diğerine “tu kaka” denmesine dayanamıyorum. Hele alınganlık gösterilmesi…

    Özetle, konu farklı düşünceleri dinlememek değil, tartışma alanını farklı noktalara kaydırmak. Karşı çıktığım da bu. Başkası yapınca inciniyorsak, kendimiz de yapmamalıyız.

  5. Üstad ellerin dert görmesin, yıllarca bu konuda eleştiri alan biri olarak çok mutlu oldum okuyunca. Çalıştığım kuruma katacağım bir şey yoksa, onlar da bana bir şey katamıyorsa ne anlamı var orada oturmamın. Blogunu farklı yaklaşımın nedeniyle seviyorum, her satırından birşeyler öğrenip yararlanıyorum. Olduğun gibi olmak senin en önemli özelliğin, popüler olmak için değişme lütfen.
    Sevgi ile kal…

  6. Ertuğrul Kılıç :
    29 Aralık 2008
    8:49 am

    Konu dışı olacak belki Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u feth ederken kullandığı topları döken Macar usta önce aynı teklifle bizans imparatoruna gider. Yeni bir top buldum, bunu kullanırsanız size saldıracak olan Osmanlıyı rahat bir şekilde önleyebilirsiniz der. Bunun karşılığındada yüklü miktarda altın ister. Bunu duyan yöneticiler adamın para talebine kızar ve sen nasıl olurda bu kağıt parçasında yazanlar karşılığında bizden para istersin derler üstüne birde adamı hapse attırırlar formülüde kullanmazlar.

    F.Sultan Mehmet Han zindandaki ajanlarından aldığı istihabaratla adamın ordan kaçırılmasını sağlar kaçış için tonla para ödediği gibi, adamada istediği paranın iki katını verir ve o toplarıda İstanbul’un fethinde kullanır.

    Kıssadan hisse; para şarttır ama kime, ne zaman, ne kadar ödenmesi gerektiği ancak ERBABI bilir.

  7. bana biraz evlilik gibi gelmeye başladı iş sözleşmeleri. “sana saçımı süpürge ettim, gençliğimi harcadım”.
    bazı kocalar, genç sevgilileri tercih ediyor, eşleri yaşlanınca. hanımın da hep kendine bakması, hayatın içinde olması, beğenilen, arzulanan olması için çaba harcaması gerekiyor evlilik hayatı boyunca. hayatın her alanı aynı. vicdansız eşler, vicdansız şirketler. ya da sömürücü, parazit kadınlar, parazit çalışanlar.

    açık sözlülüğünüz için kutlarım.

  8. Bu konuda çok ta şirket düşmanı olmamak gerek, şirket size bir fark oluşturmanız ve en azından katkıda bulunmanız gerekiyor. Bulunduğunuz departmanda bir sekreter görevi görüyorsanız orada bulunmanızın bir manası yoktur. Ayrıca, geçenlerde de bir CEO ile buna benzer bir konu konuştuk, ve kendisi “insan kendisini de bir blog ya da websitesi gibi sürekli yenilemesi ve SEO ayarlarını yaparak açılarını kapatması gerekiyor”. Çünkü alternatifimiz çok fazla ve çabucak tüketilebiliriz. İyi çalışmalar.

  9. naci narşap :
    29 Aralık 2008
    3:26 pm

    Böyle bir lafı söyleyen kişinin özelliklerini sayalım:

    1. 15 yıldır bir şirket için çalışıyor.
    2. Uğur hocanın da dediği gibi şirketten maaş alıyor.
    3. Böyle bir lafı söylediğine göre demek ki mutsuz, biraz genişletici bir yorumla motivasyon problemi olduğunu söyleyebiliriz.

    Bu şirkette münferit bir kişiyse ne yapılacağı bellidir, ama şirkette göz ardı edilemeyecek bir çoğunluk aynı lafları söylüyorsa, şirketin bir de dönüp kendisine bakması lazım. Neticesinde motivasyonu düşük insanlara her ayın başında para veriyor, çalışanlarından yeterli katma değeri alamıyor, ortada bir sorun var demektir.

    Hikayeye konu kişi işten çıkarıldı mı bilmiyorum ama, eğer çıkarılmadıysa, bu konuşmadan sonra motivasyonunun arttığı konusunda ciddi şüphelerim var.

  10. * Hasan ve Müge,
    Ortak fikirleriniz ve desteğiniz için teşekkür ediyorum.

    * Arzu,
    Haklısın… Evlilik deyimleri işe, iş terimleri evliliğe / birlikteliğe benzetilmeye başlandı. Ayrı düşünmek ve konumlamak zor mu geliyor acaba…

    * Eğitişim Kariyer Enstitüsü,
    Ben de “insanın kendisini bir blog ya da websitesi gibi sürekli yenilemesi gerektiğine” inanırım.

    * Naci,

    O yıllarda insanlar pek işten çıkarılmıyordu. Galiba krizler teğet geçiyordu. 🙂 İlk eleman çıkarma furyası, bu olaydan 3.5 – 4 sene sonra yapıldı.

    Bu vesileyle belirteyim, yukarıdaki konuşmayı yaptığımda üst kademe yöneticisi değildim. Bu kişiden daha az iş hayatım vardı. Ama kişilerin önce kendilerinde yenilik ve farklılık yaratması gerektiğine inanıyordum.

  11. wow, ateşli ve anlamlı bir tartışma olmuş.:)

  12. Ercan Erdoğan :
    30 Aralık 2008
    11:24 am

    üstad bu işlerden sizin kadar anlamıyorum, o kadar da tecrübem yok zaten. bana fazla acımasız geldi ama bu diyalog. Yorumlarla en azından biraz yumuşar mı diye onu da okudum ama onu da göremedim 🙂 İnsan faktörü pek göz önüne alınmıyor bence bu söylemlerde, sanki bir makinaymışsını yaşatıyor bu insana, bozuldun mu, takır tukur ses mi yapmaya başladın tamam kaldırın atın bunu yenisini getirin onu devreye sokalım, bir makinanın bu pek umrunda olmaz evet ama karşınızdakinin insan olduğunu düşünürsek; o kadar zaman (15 yıl) bir işyeri için çalışınca herşeye hakkı olmadığını ama yine de işyeri için bir önemi olduğu, ona makina gibi değil de insan olarak bir değer verildiğini anlatan diyalog olmalı bence. İş hayatı duygusal olunmamalı evet ama çok ta acımasız olunmamalı. Affınıza sığınarak fikrimi söylemek istedim.

  13. Sevgili Ercan,
    Bu dialog acımasız geğil. Gerçekci.
    * * *
    Öncelikle şunu saptamak gerek. “15 yıldır burada çalışıyorum” ile “15 yılımı verdim” arasında fark var. İkincisi zaten mutsuzluk beyanı.
    * * *
    İnsan kaynağı konusunda bir çok kez yazdım. Burada önemli kelime “kaynak” http://ugurozmen.com/?p=154 Yani, işyeri için makine değil de insan olmak istiyorsak, insan değerlerimiz ile öne çıkmalıyız. Diğerleri gibi olmayarak, fark yaratarak, üretime fazladan katkıda bulunarak… Edilgen değil, etken olarak…
    * * *
    Üst yönetime biat etme konusundaki görüşlerimi de yazdım: http://kariyeryolculugu.com/2008/05/28/degisime-uyum-egitimi/
    Büyük ihtimalle, işçi hakkı söylemleri yapanlardan daha fazla mücadele vermişimdir.
    * * *
    Yıllarca bankalarda çalıştım. Ekibim, saat 18.00 olduğu zaman çıktı. (Nadiren, proje teslim günü öncesinde bir kaç gün fazladan kalmışlardır.) 5 metre yanımızdakiler, saat 21.00’e kadar kalıyorlardı.
    Hemen herkesden önce işe başladım, çoğunlukla tüm adamlarımdan sonra işten çıktım.
    Adil performans değerlendirme için çaba sarfettim. http://ugurozmen.com/?p=103
    Eski elemanlarımın, artık bana karşı hiç bir sorumlulukları yokken saygı göstermelerini (ki bazılarının yorumlarını blogda ve friendfeed’de görüyoruz) iş hayatımın en büyük ödülü olarak algıladım.
    * * *
    Önce insanın geldiğini bilirim. Ama “insan” olunmalı… “Biri” veya “herkes” veya “makine” değil…

  14. Ercan Erdoğan :
    30 Aralık 2008
    5:29 pm

    Üstadım “insan” olunmalı cümlesinde herşeyi özetliyorsunuz. İşte bu “insan” iki taraflı olunmalı. Sadece karşıdakinden beklenerek olmamalı. Bazı zamanlar oluyor, günlerce bir işi yetiştirmeye çalışıyoruz, sizinde tecrübelerinizden aktardığınız gibi. Bu sonuç itibariyle elemanın kendisinin değil daha çok işyerinin menfaati için gösterilen bir gayret. Sonrasında istenmeyen bir şekilde konular açıldığında, uyuşmazlık durumları olduğunda; Ben zamanında şirket için şunları şunları yapmamışmıydım dendiğinde, yaptıysan parasını almadınmı karşılaması çok maddeci geliyor bana. Bunun bir koz gibi söylenilmesi yanlış o şekilde bir karşılama yanlış. Bu gibi durumlarda dediğiniz gibi üstadım “insan” olunmalı düsturunu iki tarafında düşünmesi gerekiyor bence.

  15. Sevgili Ercan,
    Sen “insan” olduğunda, zaten diğer taraftan bu davranışı beklemiyorsun. Ya da aldırmıyorsun…
    Kapanan bir kapı olunca, açılan 5 kapı oluyor. Anlatmak istediğim de bu zaten…

  16. Ercan Erdoğan :
    31 Aralık 2008
    9:54 am

    Yani işi yaparken hakkını vererek yapma ve bunuda görsünler takdir etsinler diye yapmama. İnsan olmanın gereklerinden diyorsunuz. Üstadım kıt kanaatimle vaktinizi aldım, personel konumunda işler biraz duygusal ilerliyo bizde malum 🙂
    Tecrübelerinizden bizide istifade ettirdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Yorum Yazın