24 Ekim 2009 Cumartesi

Yeni yönetim

Kriz ile birlikte, yönetimlerin el değiştirmesi arttı. Krizden önce de vardı. Türkiye’ye giren yabancı sermaye, gelecekte verimli olacağına inandıkları çok sayıda şirketi ve bankayı satın almıştı.

Bu sayede, yönetimde değişikliklere şahit oldum. Geçiş dönemi denilen olguyu yaşadım. Kötü yönetilirse neler olabileceğini de gördüm.

Dün bir arkadaşım ile sohbet ediyorduk. Kendisi, satın alma ile gelen yönetimin bir parçası.

Yaptıklarını anlatıyordu “Yeni yönetim…” diyerek.

Dedim ki “Söylediklerine dikkat ediyor musun. Yeni yönetim deyimi bile, kendini ispatlama çabasını ifade ediyor.

Düşündü… Hak verdi…

Ben de geçenlerde yazdığım Uluslararası Denizcilik Konferansı örneğini anlattım.

😛

Olası yanlış anlamaları düzelteyim… Yönetimi kemikleştirin demiyorum.  Çok hızlı hareket etmek gerekebiliyor.  Hele çağımızda…

Değişimi yönetin. Doğru bildiğiniz yolda hızlı da gidebilirsiniz. Hızı artırmak için bazen üst kadronun çoğunu değiştirebilirsiniz. Ama kendiniz için yeni yönetim deyimini kullanmayın. Gerek alt kademeler, gerekse dışarıdaki paydaşlar için tutarlılık ve süreklilik önemlidir.

😀

Etiketler: , , , , , ,

Kategori: İş hayatı

“Yeni yönetim” yazısına şu ana kadar yorum yapılmamış

  1. Özel bir kurumda yabancılar büyük ortak durumuna geliyor. Yabancı sermaye tarafından atanan yeni yönetim, kimliğini kanıtlama çabası içinde… Devamı bu link’te…

  2. Ugur Hocam,
    ara kademe yöneticilik geçmişim olsa bile, kendimi coğunlukla “eleman” seviyesinde düşünüyorum. Sınıf bilincini koruyarak işini iyi yapmak.. “işini iyi yap” ki “gücün olsun” .. kulağımdan hiç cıkarmadığım küperlerimden biridir.

    Ancak objektif olarak vakayı değerlendirecek olursan “iş”e ve “işin”e karsı olan düşkünlük bazen yöneticiler tarafından “kullanılir” Sizinle şimdiye kadar yazıstıgımız ve benim ilk dikkatimi çeken, bu konulara girmeme ve düşünye sevkeden Hasan Basusta’nın ortaya attığı konusma idi..

    Ben dönüp dolasıp güc sahibi kendi gücü seviyesinde ve sorumlulugunda en iyisini yapması gerektiğini savunuyorum. Win-Win düşlesem de profesyonel yasamda/pratikte biraz zor hatta bazı durumlarada imkansız olduğunu gözlüyorum. İllede yasamak gerekmiyor, algı kanalları acınca insan cevrede olan biteni görüp değerlendirir..

    Değişimi yönetmek ve bazen düşkün olduğunu işinizi değiştirme fikri .. alıştıgınız düzen bir yana, galiba “eleman” seviyesinde kendi kendimize ket vurduğumuz nokta.. Bilmem demek istediklerimi ifade edebildim mi??

  3. Açıkçası, sınıf bilinci’nin tanımını sormam gerek. Kulluk davranışı yazısındaki gibi, “hepimiz elemanız” ise, ben ona başka isim takıyorum.
    😛
    Yaratıcı profesyonellik gereği, gücüm olsun diye değil, kendime saygım olduğu için işimi iyi yapmayı seviyorum.
    😉
    Elbette işe karşı düşkünlük bazen kullanılır. Çocuk da kendisine karşı düşkünlüğü kullanıyor. Sevgili de kullanıyor. Yani insanın doğası bu. Sadece patronlara özgü bir davranış değil. Suçlama konusu yapmadan önce… İnsana bakmak gerek.
    🙂
    “iş” ve “iş yeri” düşkünlüğü birbirinden ayıralım. Şahsen, işimi iyi yapmamı sağladığı sürece, işyerime karşı düşkünümdür. Aksi durumda yazdığım gibi değişiklik kaçınılmaz. Profesyonelliği bıraktığımda 17’inci işimdeydim.
    😉
    İşimi iyi yapmanın avantajlarını çok yaşadım. Şubede bir gün bile geçirmeden bir bankanın pazarlama stratejilerini yürüttüm. Bana saldıran olduğunda, üst yönetim engelledi. Yani, amirler benimle çalışmayı tercih ettiler, bunca sert tavırlarıma rağmen. Kendi “rahatlık alanı”m (comfort zone) içinde rahatça hareket etmemi sağlayan da bu “işime düşkünlüğüm” oldu.

    O yazıda dediğim gibi, işi değiştirmesem de iş yerini değiştiriverirdim.
    🙂
    Anlamış mıyım?

  4. Evet 🙂 anlatabilmişim..

Yorum Yazın