Geçiş Hakkı (İşimiz Zaman Satmak 2)
Bir akşam, arkadaşlarla beraber iş sonrası Ortaköy’de bir iki saat oturduk. Daha sonra saat 20:30 sıralarında evime giderken, tek yönlü yolda bir taksi ile karşılaştık. Yol benimdi. İçinde bir müşterisi bulunan taksi, tek yönlü yola ters taraftan girmişti.
Gerek onun, gerekse benim iki araba boyu arkamızda boş yer vardı. Arabalardan herhangi biri iki araba boyu geri giderse, sorun çözülecekti. Köprüde karşılaşmış iki keçi gibi birbirimize baktıktan sonra, taksi şoförü dayanamadı:
– Arabanı geri çek!
– Burası tek yönlü yol ve benim yolum. Senin geri çekmen lazım.
– Uzatma da, geri bas.
Ben arabanın kontağını kapattım, el frenini çektim ve ellerimi göğsümün üzerinde kavuşturarak, hiç bir şey söylemeden beklemeye başladım. Şoför, kabalığını artırmaya başladı. Ben sakin sesle uyardım:
– Bu saatte senin işin benimkinden daha acele olmalı. Eğer zamanına önem veriyorsan geri git. Yoksa ben burada saatlerce beklerim.
– Ulan, bela mısın be! Ben buranın kaç yıllık şoförüyüm. Adamı doğduğuna pişman ederim. (ve yazamayacağım bazı ilave sözler)
– Bu söylediklerini yapmakta çok kararlıysan, hemen yolun ucunda bir polis var. Gel beraber gidelim, derdini ona da anlat.” diye sakince konuştum.
Taksi şoförü, benim sakin kararlılığımı görünce, söylenerek arabasını geri aldı. Yanından geçerken, o bana küfrediyordu; bense ona:
– Bak bugün yeni bir şey öğrendin” diyordum, “zamanın değerini.”
Bu olayı da arkadaşlarıma anlattım. Tıpkı, Zaman Satmak 1‘de olduğu gibi değişik tepkiler aldım. “Taksi şoförüyle uğraşılmaz. Ben olsam hemen geri alırdım” ile başlayıp, “Doğru yönde giden ben olduğum zaman, hayatta geri çekilmezdim. kabalığının cezasını da aynı şekilde verirdim” ile biten geniş yelpazede her şey söylendi.
İçlerinden biri sordu:
– Senin acelen olsaydı ne yapardın?
– İlk önce benim haklı olduğumu söylerdim. Ama, adamın inatlaştığını görünce, hemen geri alırdım ki, daha fazla zamanım kaybolmasın.
– Kimin haklı olduğunu, acelesi olmak mı belirliyor?
– Hayır, kimin haklı olduğunu kurallar ve trafik işaretleri belirliyor. Zaman sıkışıklığı, yalnızca kimin taviz vermesi gerektiğini belirliyor.
– Olmaz öyle şey. İnsan ya haklıdır, ya da haksız.
Arkadaşıma, haklı olmak veya olmamak konusunda hiçbir şeyin değişmediğini anlatamadım. Haklılığımı kanıtlamak için geçireceğim zamanın değeri, bu zamanın alternatif kullanımından daha az ise alternatife yöneleceğimi; aksi durumda, zaten işim yoksa ve zamanım fazlaysa, bu arada bir taksi şoförüne ders vermenin beni mutlu edeceğini söyledim.
Bir çok kişi için, haklı olmak yeterli nedendi. Oysa, haklı olduğunu karşısındaki de biliyordur. Demek ki önemli olan, ona kabul ettirdiğini bilmenin değeri söz konusu olmalı. Üstelik bu değer, alternatifinden daha fazla ise anlamlıdır. Yoksa yine zaman boşa harcanmış olur.
Haklı olduğunu karşı tarafa tartışmasız bir şekilde kabul ettirmenin alternatif maliyeti de öğrenilmesi gereken kavramlardan biridir aslında… Bir arkadaşımla şehirlerarası yolda hızla giderken, karşıdan gelen arabaya doğru aniden direksiyonu kırdı. Şoförler arasında “kafa gösterme” denen hareketi yaptı.
Kızgınlıkla haykırdım:
– Ne yapıyorsun?
– Kendi yolundan gitsin.
“Bak” dedim, “şehirlerarası yolda giderken çarpışan iki arabadan çıkarılan dört cesetten haklı olan yerine, geçip giden arabadaki hakkı yenilen canlı olmayı her zaman tercih ederim. Üstelik, geçiş hakkı, kesinlikle uğrunda can verilecek haklardan biri değildir.
Bir çok olayda, haklı olmak yetmez. Akıllı olmak da gerekir. Aklın en önemli ölçüsü de, alternatif bedeli iyi bilmektir. Üstelik zaman, en önemli bedellerden biridir.
1996
Etiketler: alternatif maliyet, etkin tecrübe, maliyet, profesyonellik, sorgulama, taksi, trafik, zaman
Kategori: İş hayatı
17 Eylül 2014
2:20 pm
Uğur Hocam, ben de geçen hafta trafikte ders vermeye kalkıştım. Sonuç: Sağ aynamın kırılması…
Oysa, daha evvel iki kez de silah çekildiğini hatırlamam ve trafikteki ne idüğü belirsiz kişilerle uğraşmamam gerektiğini bilmem lazımdı. Kendinize dikkat edin lütfen.
18 Eylül 2014
12:47 pm
Merhabalar,
Meşhur deniz yıldızı hikayesini herkes bilir. Hani kız sahilde dolaşırken deniz yıldızlarını geri atıyor, sonra biri gelip ne yapıyorsun, yüzlerce deniz yıldızı var, hangi birini kurtaracaksın diyor. Kız da her birini kurtaramam ama kurtardığım her bir deniz yıldızı için çok şey fark eder diyor.
Herneyse.. Ben trafik konusunda çok takıntıları olan birisiyim. En çok kendimden ceza yememek için uğraşırım. Kurallara her şartta uymaya çalışırım. Bilinçli bir şekilde zaman dahi kaybedecek olsam kuralları asla çiğnemem.
En çok takıldığım noktalardan birisi de engelliler için ayrılmış park yerlerinin işgal edilmesidir. Bu konuda da kendimce bir çözüm üretip bir etiket yaptırdım. Üzerinde gayet kibar bir şekilde park edilen alanın özürlüler için ayrılmış olduğu ve onların madur olacağı, bu konuda daha hassas davranmaları gerektiği yazıyor.
Oturmuş bir gün bu etiketi tasarlarken bir arkadaşım geldi, yaptığım çalışmayı gördü ve boş işlerle uğraşıyorsun dedi. Ben de kendisini durumu anlatırken; eğer ben özürlü olsaydım ve özürlü yerine park etmiş bir araç görseydim onun çıkamayacağı şekilde arkasına park eder ve hatta sonra da eve taksi ile gider 2-3 gün de gelip arabamı çekmezdim dedim. Tabi bana güldü… Ve o arkadaşımın o hafta sonu aynı anlattığım şey başına geldi. Ben de kendisine çok güldüm…
Trafik sorunu eğitimle çözülebilecek bir sorun aslında. Sorun ülkemizde herkesin okullarını pekiyi ile bitirip herkesin bir şekilde üniversite mezunu olup trafikte bu kadar kural ihlali yapması. İşte bu bizim aslında eğitimsiz olduğumuzun en güzel ispatı değil mi? Üstelik ben trafikte ne okullar bitirmiş tahsilli insanlar tanıyorum… Trafik kurallarını ihlal etmenin hiç bir mazereti olamaz.
23 Eylül 2014
12:42 pm
Yazıyı okurken daha yakın zaman da okuduğum şu yazı aklıma geldi. http://www.hasanyalcin.com/acil-olan-mi-daha-onemli-onemli-olan-mi-daha-acil/#more-3240
25 Eylül 2014
8:47 am
Merhaba,
Eğitim, eğitim diyoruz ama eğitimde bir yere kadar. Bu tip İNSANLIK gerektiren İNSANCA yapılması gereken davranışların tamamen kafada bittiğini, insanın içinde olması gerektiğini düşünüyorum. 300 araçlık bir filonun sorumluluğunu yapıyorum. Ne üniversite mezunları gördüm, ehliyeti cebine koymuş kendisini sürücü zannediyor. Birde İlkokul mezunu olan ofisboyumuz var, sokak arasında bile sinyal veren. Özetle demem o ki, eğitim (kısmen) çare değil. Çare insanların kendi beyinlerini eğitmesi. İNSANLIK insanın içinde olacak. Sonradan eklenmiyor. Saygılar…
25 Eylül 2014
8:49 am
Yazı içinde teşekkür etmeyi unuttum. Çok güzeldi, anlayana ders verici. Elinize sağlık. Umarım bu tip insanlar zamanla kaybolur ve sevgili, saygılı insanlarımız gelir.