12 Ekim 2008 Pazar

Bir yengen, bir de karışık tost…

Reklamlar müşteriye “söz verme” midir? Yaygın medyada sözünü yerine getirmeyince, yalan reklam yapınca bir yerlere şikayet edebiliyor muyuz? Evet…

Peki öyleyse, fast-food restaurant’lardaki fiyat panolarının üstünde yer alan resimler de aslında bir “söz verme” gibi, “taahhüt” gibi algılanmaz mı? Resimde gördüğü gibi bir tabağı alabilen var mıdır?

Sadece başında Mc veya sonunda King olan yerleri kasdetmiyorum. Zümküfül, yengen tost, Goralı sandviç satan yerlerde bile resimdekini tabağında görebilen var mı? Hamburger’in köftesi yarı kalınlıkta oluyor, sosis küçülüyor, patatesler azalıyor, sandviç ekmeği ufalıyor… Tostcularda bile, vitrinde gördüğünüz ile ısırdığınız arasında ciddi malzeme farkı oluyor…

Resimdeki porsiyonu alamayınca şaşırıyor muyuz, yoksa zaten alamayacağımızı bildiğimizden artık kanıksadık mı? Suçlamıyoruz bile… Bunu olağan buluyoruz da, sigorta reklamındaki eşek düştü mü acaba diye yüreğimiz kaldırmıyor.

Galiba Aziz Nesin söylemiş: İnsanoğlu naziktir, ağır sözü kaldırmaz. Eşek dersin kızar da sırtına binsen aldırmaz.

Etiketler: , , , ,

Kategori: pazarlama, yaşamın içinden

“Bir yengen, bir de karışık tost…” yazısına şu ana kadar yorum yapılmamış

  1. Konuyla ilgili Pundo3000.com sitesinin projesi de ilgi çekiciydi. Hazır yiyecek ambalajları üzerindeki fotoları yiyeceklerin kendisiyle karşılaştıran sitedeki görseller hem komik, hem de senin de bellirttiğin gibi düşündürücü Uğur Abi:

    http://funtasticus.com/20080324/advertising-vs-reality-a-product-comparison-project/

  2. Asıl bizde haber olan şu fast food versiyonu vardı 🙂

    Bigumigu linki:
    http://www.bigumigu.com/haber.asp?hid=1929

    Bu da haberin linki:
    http://www.thewvsr.com/adsvsreality.htm

  3. Teşekkür ederim Yalçın,
    Bunu görmemiştim. Eğlendim. Söylediğin sayfanın benzerini yapabiliriz. Ortaköy’deki kokoreçci xxx; Sakarya Caddesindeki dönerci mmm… Bir yanda dükkandaki resim, diğer yanda tabağın fotografı… Epey eğlenceli olur. Bigumigu’ya yakışır. Çok sayıda katkı da alabiliriz.

  4. erinç aşıcıoğlu :
    12 Ekim 2008
    7:40 pm

    çok normal bir durum fotoğraflarda gördüklerimizin çoğu pişmemiş bile olabilir.hatta bu fotoları özel olarak çekenler çeşitli boyalarla yiceklere makyaj dahi yapmakta yani photoshop değil.ama Gösterdiğini sunmamak özellikle markalar için tehlikeli. canlı bir örnek isterseniz eskişehiri örnek gösterebilirim eskişehirin yerel markası pino hamburgerin yerine daha kimse geçemedi şehir dışından gelenler bile bir daha mecburiyet dışında diğerlerini pek tercih etmiyor..;)

  5. “Kanıksamak” da doğru bir tanımlama olabilir. Aslında bir çeşit “ortak kod”lama bu… Yani biz, gördüğümüz “beauty photo”daki yansımanın, ambalajı açtıktan sonra karşımıza nasıl bir görüntü olarak çıkacağını önden biliriz. Karşılıklı uzlaşımın bir sonucu olarak bu görüntü bizde olumsuz bir sürpriz etkisi yaratmaz.

    Ayrıca, Yalçın’ın gönderdiği linkteki karşılaştırmalar da bir bakıma eksiktir. Reklamcının fotoğrafları nesnel gerçekliği estetize ederken, amatör fotoğraflar tam tersine bir etki yaratabilmektedir. Çünkü, “sabit kare” olarak bu fotoğraflar da gerçeği tam olarak yansıtamazlar, nesneyi sadece bir açıdan ve belirli bir ışıkta göstreriler.

    Daha da önemlisi, estetize edilmiş görseller de ambalajın içindekinin diğer açılarını, kokusunu, dokusunu ve lezzetini yansıtmaktan acizdir. Estetize ve idealize etmek biraz bu bakımdan da zorunludur; koku, doku ve lezzeti bir fotoğraf karesine sığdırabilmek için… Bazan bunu, fotoğraf da yapamadığı için illüstrasyonlara ve fotorötuşlara başvurulur.

    Bir başka konu, ambalajlarda gıda ürünlerinin çoğu zaman servis görüntülerinin verilmesidir. Hatta fotoğrafın bir kenarında servis görüntüsü olduğu bilgisini akarmak yasal olarak zorunludur. O fotoğraftaki manzarayı yaratmak ise kullanıcıya kalmıştır. Becerebildiği kadar artık:)

    Peki, idealizasyonun oranı ne olmalıdır? O da reklamcının vicdanına kalmış.

    Yani, ortada bir etik sorun olup olmadığı biraz tartışmalı bir mevzudur.

    Eşeğe gelince… Bak, o ayrı bir mesele… Biz buruşuk hamburgerleri yeriz, ama bize gelen eşeğe gelmesin; ağzı var, dili yok garibanın. Üzüldük be abi!

  6. Bigumigu’daki haberi kaçırmışım. Keşke, resim + gerçek + lokantanın adı gibi bir şekilde ilerleseymiş.
    Her neyse, suyun akışı engellenemez.
    Amsterdam’da bir lokantada, resimdekilerin abartı olduğunu düşünüp ısmarlamıştık. Üstelik, elimizle duvardaki kocaman resimleri göstererek…
    “Bundan, şundan, bir de bundan…”
    Garson “hepsini 2 kişi yiyemezsiniz” dedi. Biz de güldük.
    “Ne kadar ki, büyüklüğü?..”
    “Resimdeki kadar”
    “Sen bizi bilmezsin…” cümleleri.
    Zorladık. Yedik ama… Adam haklıymış. Resimdeki kadarmış porsiyonlar…

  7. Bu arada, nedense Aygül’ün verdiği Bigumigu linkini atlamışım. Şimdi yorumları okudum. Ağırlıkla restoranlar eleştirilmiş. Tabii yukarıda söylediklerim direkt yanıltmayı amaçlayan fotoğraflar için değil. Oradaki amaç estetize etmek çabasından farklıdır.

    Bazı sebzelerin çiğ çekilmesi ise biraz teknik bir meseledir. Bir zeytinyağlı dolmayı olduğu gibi negatif filme aktarmaya kalktığınızda, tam tersine iştahınız kaçabilir.

  8. en son cebitteki sardunyanın da fotolar rezaletti. hamburgerin köfte kalınlığı gösterilenin 5te biriydi resmen..

  9. Pazartesi günü “müşteri tecrübesi yönetimi semineri”nde dinlediğim araştırmacıya ünlü markalardan biri gerçeği açıklamış. Hamburgerdeki köfte kalınlığı gerçeğinin en az 2 katı resimleniyormuş.
    Selim Tuncer’in belirttiği gibi, “karşılıklı uzlaşım” sonucunda zaten fotodakini beklemiyoruz. Ama insaf bekliyoruz 🙂

  10. Soner Özsöz :
    13 Ekim 2008
    1:03 pm

    Ürünün sunumuda önemli,Fast-food da ürünleri resimlerdeki gibi sunmaya kalkışmak ,zaman- maliyet açısından oldukça pahalıya mal olur ve bizde daha fazla ödemek zorunda kalırız.Ancak panolarda ki resimlerde ,müşteriye söz verilen kalitede ,biçimde sunulmadığı halde ,belirtilen fiatı ödediğimiz’de bir gerçek:))
    Satış sürdüğüne göre Selim beyin belirttiği gibi,ambalajı açtıktan sonra karşımıza ne çıkacağını biliriz.
    Türkiyede ki uygulamada ise tabeladaki resimlerin önemi olmadığını firmalar kavramış durumdalar.Biz sunum nasıl olursa olsun kendimize özgü değişiklik yapmaya ve hazır ürünleri dilediğimiz gibi tüketmeye alışığız.onun için masada Tuz-baharatlar-ilimon- ketçap vs bir çok ilave ürün bulunur.Aldığımız hazır çorbalara ayrıca yağ-salça-tuz katarız.
    Fast-food larda, sipariş verme ve ödemenin aynı yerde yapıldığını düşünürseniz, Türkiyede genelde sipariş-ödeme işlemlerini -kategori olarak-tabelayı önemsemeyecek kadar gençlerin ve erkeklerin yaptığını gözlemleyebilirsiniz.her iki katagoride daha sonra ambalajın içinden ne çıktığını önemsemiyecektir.Uğur beyin örneğinden yola çıkarak, buradada kadınların Hollandadaki gibi daha özgürlükçü yaşam biçimleri ve çalışan nüfusa oranları arttıkça tabeladaki resimler sorgulanmaya başlar.Kadınlar Ambalajın içini merak eder ve bekledikleri gibi çıkmazsa,hemen itiraz eder ve değişiklik yaptırmaya çalışırlar.Onun için akıllı üreticiler hazır çorba poşetlerinin üzerine değişik pişirme tarifleride koyarlar:))

  11. Bir yabancı, “sürprizleri severim, ama resimdekinin beşte biri kadar olan hamburgerleri değil” diye söylemişti.
    Hoşgeldin Soner…

  12. Soner Özsöz :
    13 Ekim 2008
    11:14 pm

    Hoş bulduk Uğur Bey özlemişim..
    Mc da Big meki resmini ilk gördüğümde ısıracak kadar ağzımı açamıyacağımı ve yerken,içindekileri üzerime dökeceğimi düşünüp hiç sipariş vermeye cesaret edememiştim.taki yanımda bir arkadaşım sipariş verip alana kadar.hayalimde canlandırdığım şey yok olmuştu.ve bu şeye bukadar para verilmez diye hala itici gelir bana..

Yorum Yazın