23 Aralık 2012 Pazar

Bloglarda pazarlama 1

Aynebilim, friendfeed’de “bir blogger markaya ürünle ilgili ha bire soru soruyorsa ‘al bu ürün hediyemiz olsun dene’ cümlesini duyana kadar susmaz!!!!” diye yazmıştı.

Yorumum “Blogger’ların yarattığı bu izlenim, onların değerini artırmıyor, düşürüyor. Nasıl ki sosyal mecraların (SM) sadece şikayet için kullanımı da SM’nin değerini düşürüyorsa..” şeklindeydi.

Sosyal mecraların doğası gereği çeşitli şekilde yorumlar devam etti.

Birileri, benim söylediklerimi yine idrak edemedi. Hazım sorunu yazılarındaki [1] , [2] gibi anlayıp, başka anlamlara çektiler.

“blogger olmak sadece blogger olmak demek değildir; blogger olmak bir camiayı temsil etmek de demektir. bu mantığa hayranım. ayakta alkışlıyorum gerçekten”

“bloggerlık, şu bi bilogda bi şeyler karalayanlar değil mi?neye kıyas değer düşme durumu olabilir ki?yazar geçer işlerlikte çalışmaz mı karaladıkları?redaksiyon filan umursamamazlık serbestliğinde özgürleşmezler mi?bi denetim mekanizması ya da bi otoriter bilirkişilere karşı boynu bükük filan mıdırlar ?”

gibi yorumlar geldi. Aşırı saldırgan olup nefretini kusanları buraya almıyorum.

😛

Anlatayım:

4 – 5  sene önce, topluluk önünde konuşan her “sosyal medya celebrity”siMutlaka blog açın. O gün ne yaptığınızı yazın, beğendiğiniz şeyin resmini koyun, aklınızdan geçenleri klavyeye dökün” diyorlardı. Ertesi gün “Dün dinleyicilerden 45 tanesi blog açmış, bana bildirdi” diye sosyal mecralara karşı görevini yapmanın iç huzuruyla öğünüyorlardı.

Ben de başkasına hiç bir faydası olmayan yazıya içerik denilmeyeceğini savunuyordum.

Aradan zaman geçti. Bu teşhir’i, iç dökme’yi blog yazmak zannedenlerin çoğu okunmadıklarını farkettiler. Heveslerini kaybettiler. Bloglarını bırakıp twitter’a dadandılar. Zaten 140 karakter üzerinde ifade edecek malzeme olmadığı için kendilerini orada yansıttılar. “Takip edeni takip ederim” rüzgarları yarattılar.

Tüm sosyal mecralar birbirleriyle bağlanmaya başlayınca LinkedIn’i bile kedi – bebek – güneş batışı resimleriyle donattılar. Her bir mecranın kendisine özgü yapısını değiştirip hepsini Facebook’laştırdılar.

Türkiye’de aktif blogların sayısı da, okuyanların sayısı da azaldı. Dünya’da ne olup bittiğini bilmeden “Bloglar öldü” cümleleri söylenmeye başlandı. Dünya’da ise blogların değeri artarak devam ediyordu.

  • Nielsen’in bu konudaki araştırmalarına bakanlar ABD’deki blog’lara ayrılan zamanın Tumblr veya Twitter veya LinkedIn’e harcananlardan fazla olduğunu görecekler.
  • Bunlardan bazı uzmanlık siteleri ciddi gelir elde etmekteler.

😉

Gelelim işin pazarlama tarafına:

Sanal veya gerçek topluluk oluşan her yerde pazar da oluşur. Yüce Zerey bunu “İster maç için, isterse bir protesto eylemi için toplanılsın eğer bir yerde topluluk oluşursa hemen satıcılar, sucukçu, köfteci, bayrakçı, vb. gelir.” diye yazmıştı.

Sosyal mecraları bundan dışlamak mümkün değil. Fatoş Karahasan’ın kitabında belirttiği gibi sanal sosyal oluşumları gerçeğinden ayırt edemeyiz. Sosyal mecralarda da topluluklar oluşunca mutlaka pazarlama amaçlı kullanmak isteyenler olur. Bundan kaçınılmaz.

Sosyal mecralar sayesinde taşlar yerinden oynarken (henüz yeni yerine oturmadığı için) çeşitli yanlış pazarlama girişimleri de olur. Bu da olağan.

Bu aşamada blogger’lara hediye, davet, içerik verilmesine karşı mıyım? Kesinlikle hayır. İşte püf noktası burada… Kime hediye, davet, özel içerik sağlanacağının bir metodu ve gerekçesi olmalı. İşte üzerinde durduğum konu bu.

Her blogger’ı aynı zannetmek pazarlama açısından en büyük yanlış. Önce ağ haritası çıkarılmalı, kimin nerede olduğu tesbit edilmeli.

Örneğin teknoloji ürünleri söz konusuysa, Serdar Kuzuloğlu’nun “internet hesabını telefona kuramayacak kadar teknik bilgiden yoksun ama e-postalarını okumadan edemeyecek kadar internetle (ya da e-postayla) haşır neşir” dediği noktadayım. Beni kesinlikle listeye almamalısınız.

Eğer pazarlama etkinliği, toplantı veya zirve yapıyorsanız ve amacınız sadece sesinizi duyurmak veya reklam yapmak ise, katılımcılara yenilik veya fayda sağlamayan içeriğiniz varsa yine beni çağırmamalısınız.

Kendi alanınızda kimlerin sizin düşüncelerinizi daha iyi yayacağına inanıyorsanız (kendinize de güveniyorsanız) onlara hediye, davet, içerik sağlarsınız. Onların aleyhte yazabileceğini de bilirsiniz.

Sizin sağladığınız içerik sayesinde onlar kendi alanlarında daha fazla bilgi sahibi olurlar , uzmanlıkları pekişir, okurları artar. Onlara özenenler de yine çeşitli dikeylerde birikim sahibi olmaya çalışırlar. Birçok konuda kapsamlı blog eksikliği azalır. Gerçek uzmanlar da içerik üretmeye özenir. Türkçe içerik zenginliği artar. (Dünya’da da böyle oldu.)

Sosyal mecralara ayar verilemeyeceğinin farkındayım. “Blogların değerinin artması” diyerek bunu kasdediyorum.

İçeriği olmayanlar diğer sosyal mecraları kullanırlar. İsterlerse yine günlük tutar gibi blog da yazabilirler. Sonra da sıkılır, Twitter’da “takip edeni…” kampanyaları yaparlar. Su yolunu bulur. .

 

Etiketler: , , , , , , ,

Kategori: interaktivite, pazarlama

“Bloglarda pazarlama 1” yazısına şu ana kadar 18 yorum yapılmış:

  1. Hocam elinize sağlık,

    Bloglardan twitter gibi daha mikro mecralara kaçanlar gerçekten önemli bir sayıya ulaştı. Eskiden keyifle okuduğum bazı bloggerların artık 140 karaktere sıkıştığını gördükçe benim de canım sıkılıyor.
    Ancak son zamanlarda tersi örneklere de rastlamaya başladım. Geçmişinde blog tecrübesi olmayan ancak twitter’da paylaşımları değer kazanıp, ulaştığı çevre büyüyünce kendisine 140 karakterin yetmediğini fark edip bloglara göç edenlere/etme isteğinde olanlara şahit oldum. Sanırım mecralar arası döngü, zamanın getirileri doğrultusunda git geller yaşamaya devam edecek.

  2. hocam ellernize sağlık..ikinci defa feedimin bir bloga konu olmasının mutluluğunu yaşıyorum:)) ilki çok acayip olmuştu
    http://friendfeed.com/aynebilm/7bd412d4/yaknda-universitelerde-ders-konusu-olacam-aha
    .
    hamza, işte bloggerların anlamadıkları bu.. markalar işini hakkıyla yapanları tercih ediyor.. ben de bloggerım, benim de blogum var, bana da ürün gönderin diyenlerin üstleri çizilip gidiyor.
    .
    bu feedi açmamı sağlayan blogger twitter hesabını yönettiğim markanın bir ürünüyle ilgili üst üste DM’ler attı..sabırla hepsini tek tek cevapladım.. her sorunun cevabına teşekkür edip yenisini sordu.. baktı soracak soru kalmadı ben de ısrarla “size hediye edelim bir deneyin” demedim teşekkürü bile kesti.. acaba twitterda mı yok, online mı olmadı dedim. baktım gayet online..
    .
    bir diğeri de sitem etti “bana neden göndermediniz” diye mention atarak.. gönderimleri direkt yapmadığımızı aracı bir kurum üzerinden yürüttüğümüzü yazdım.. “benim öyle huylarım yoktur, kimseye mail atıp isteyemem, sizin düşünmeniz gerekir” dedi ama aradan iki dakika geçmeden verdiğimiz adrese mail gönderdi. “ben de bloggerım benim de blogum var ürün tanıtmak istiyorum” diye..
    .
    insanlar baktı millet para pul vermeden istedikleri ürünlere dilencilik yoluyla sahip oluyorlar önüne gelen blog açtı.. bloggerım diye ortalarda dolanmaya başladı.. her gün artıyor sayıları.. markalar da aralarından cımbızla doğru olanları seçip onlarla çalışıyor işte..

  3. Blog yazarları ile ilgili bir feed, epey de bir tartıışma dönmüş ama konu blog yazarları ve markalar mı emin olamadım. Yazıp yazmama konusunda tereddütlerim de yok değil.
    .
    Öncelikle şunu kabul edelim. Her alanda işini iyi yapan ve kötü yapan var. Hatta rezil edenden yüceltene geniş bir skala var. Bu durum blog yazarları için de geçerlidir. “Blog” denen mecrayı tümden rezil gibi gösteren yazarlarla, bloglar hakkında negatif konuşmayı doğru bulmuyorum. Çünkü bu değeri yaratanlar doğal süreçte zaten eleniyor. Blog yazmak, daha doğrusu yazma eylemi çok fazla zaman, fikir ve istikrar gerektiriyor. 2 Hediye peşinde koşan nereye kadar yazabilir? İstediğini alamazsa yazar mı? Sanmıyorum.
    .
    Diğer taraftan, hiç “bana niye yollamıyorsunuz” diye çirkeflik yapmadım ama blog yazarlarına hediye gönderme furyasının başladığı dönemlerde bir şey alamayınca üzüldüm ve bir şeyler alabilmek için daha fazla özenli olmaya başladım. Çünkü gördüğüm şuydu, markalar içerik üretenlere, onlara değer katacaklara ürün gönderiyor. Eğer markalar bana da bir şey gönderirse, ben de başarı kriterlerinden birine erişmişim demekti. –
    .
    Bugün ise marka ve blog yazarı etkileşimi değişti. Bloglara ürün göndermek bir alışkanlık halini alınca, hediye alan bir blog yazarı olmanın da ehemniyeti kalmadı benim açımdan. Bu yönde bir beklentim, isteğim olmadığı gibi gelene de -istisnalar hariç- “eheh beleş gelen mal” olarak bakıyorum. Zira markalar özeni ve kişiselleştirmeyi unuttular. Hem de öğrenecekken unuttular.
    .
    O eleştirdiğimiz bloglar arasından birazı tamamen çıkarcı ve “beleşçi” olsa da, bence önemli bir kısmı da markalardan ürün almayı bir değer kıstası olarak görüyor. Belki de haklılar çünkü ürün alan blog yazarları da kendilerini öyle konumlandırıyor bir noktada. Erişilemeyen bir yere ulaşma arzusu var. Ben biliyorum ki içerik üreten ve bu beklentiye sahip blog yazarları da var.
    .
    Markalar biraz da ajansların esiri olmuş durumda. Onlar nereye sürüklerse oraya gidiyor ve gerçek sonuçlar değil,, rakamlar konuşuyor ama bu sayısal veri aldatmacasını yeniden konuşmasak da olur.
    .
    Marka ve blog yazarının en doğru kesiştiği nokta mühim. Kişiselleştirme vb. şeylerin devamında, blog yazarları hiçbir sebeple hak etmedikleri noktalarda iyi geçinmemeyi öğrenmeli. Hediye için iyi yazmamayı bilmeli ama gereğinde hakkını da vermeli markaya. Yani kötü olanı yazmaktan bahsetmiyorum. Konvansiyonel medyanın reklam kaygısıyla yaptığını yapmamaktan bahsediyorum.
    .
    Markalar ise, bu eleştirilere hazır olmalı ve blog yazarını dinlemeli. Madem bir ürün hediye ettin, denettin, bir etkinlik yaptın, blog yazarının “teşekkür ederim canım” deyip öpmesini beklemeyeceksin. Bu iki nokta örtüşürse, sorun da kalmayacak neredeyse. Yani hem markalar daha doğru bir yola girecek, hem de daha “amatör” bloglar da bu işten faydalanacak.
    .
    “Kötüyü de yazacak” dedim; onu bir parça detaylandırmak istiyorum. Eğer bir marka, blog yazarı ve okur etkileşimi olacaksa, herkes bu işten bir şey kazanmalı ve bu işin sorumluluğu blog yazarındadır. Yazar hediye, davet vb. ile kazancını peşin olarak alıyor. Sonrasında ürettiği içerik hem markaya bir şey katmalı, hem de okura bir şey katmalıdır. Sen markayı deli gibi översen ama okur bundan sıkılırsa, sistem çöker. Sen deli gibi eleştirirsen biraz şakşakçı kazanırsın ama markayı kaybedersin ve sistem çöker. Sen okuruna en doğru bilgiyi verirsen ise okur kazanır, seni besler ve bu okurdan marka kazanır.
    .
    Demek ki neymiş? CONTENT WINS!
    .

    Markaların dinlemesine gelince.. Şimdi birileri reklam yapıyorum diye eleştirmesin diye marka adı vermeyeceğim. (geçenlerde Erikli su şişesini Instagram’a attım, reklam dediler.) Bir marka birkaç ay önce bir etkinliğe davet etti beni. Mekan güzeldi. Pahalı ve özenli yiyecekler servis edildi. Herkes maddi değeri olan bir hediye aldı. Hatta bazıları çekilişle daha değerli hediyeler aldı. Ama etkinlik kötüydü! Topu topu 10 blog yazarı gelmiş, ama beni kimse tanımıyordu. Diğerlerini de.
    .
    Yazdım, eleştirdim. Marka yetkilisi eleştirimi tweet attı, bloguma müspet yorum yazdı. Kısa süre sonra aynı markanın bir başka ürün grubunun etkinliği vardı. Ajans “kimleri davet edelim” diye benim de fikrimi aldı. Etkinlik mekanında ise eleştirdiğim ne varsa tek tek düzelmişti. İlgili kişiler beni ve yazılarımı biliyordu mesela. Diğer blogları da… –
    .
    Yazım çok okundu. Demek ki okur memnun. Marka daha iyi bir etkinlik yapıp ses getirdi. Marka da memnun. Hem çok okundum, hem de marka beni ciddiye aldı. Ben de mutluyum. Markanın adını çokça zikretsem de, reklamını yapmadım. Aynı markanın bir ürün incelemesini yaptığım için, ikinci etkinliği başarısına rağmen yazmadım bile..
    .
    Özetliyorum: Blog yazarları gerçekten içerik üretir ve markalar biraz onları dinleyip, kişiselleştirmeyi öğrenirse (ki bunları yapanlar var) herkes kazanacak.
    .
    Bir de lütfen ürün ve marka adı geçen her blog yazısının reklam olduğunu düşünmeyin. O iş hiç öyle değil.
    .
    Bir başka detay, daha doğrusu bir başka cephe daha var aslında. Blogumda zaman zaman ürün incelemesi yapıyorum. Bir inceleme yazısını tamamlamak, bazen 2 haftamı alıyor. (inceleme süresi hariç, incelemeden sonra notları yazıya çevirmek) İki durum var. İlki, bu bedavacılık değil. Test cihazlarını 1-2 hafta kullanıp, üzerindeki jelatinine kadar teslim ediyorum. Reklam yapmıyorum, gördüğümü yazıyorum ve bu cihazları inceleyip yazmayı seviyorum. İkincisi ise, bu noktada markalara “bakın bunlar örnek incelemelerim, lütfen test cihazı gönderin” diye ısrarcı davranıyorum. Birçok marka bu şekilde ürün göndermeye yanaşmıyor. Bu incelemelerin maddi olarak bana kazanç bir yana, zarar verdiğini de söylemeliyim

  4. Uğur hocam ellerinize sağlık
    .
    Aynebilim çingene her yerde çingenedir. Blog açmasına karşı mı duracaksın? Ben 7 yıldır blog yazıyorum marka bana 7 yıldır hediye mi veriyor? Hayır.
    .
    Birileri hediye için bir taraflarını yırttığında benim kıymetim artıyor. Yapsınlar yapsınlar da sen yapma bunu söylediğinde tüm camiayı kastettiğini düşünür insanlar. Bırakın millet dilensin, bırakın millet blog yazmasın zaten blog yazmayı da yanlış anlamışlar varsın çingenelik yapsınlar?

  5. ben feedi açmama neden olan olayı yukarıda açıkladım.. bu işi layıkıyla yapanlar zaten üzerlerine alınmayacaklardır ki benim tanıdığım bir sürü insan var zaten..
    .
    ben yapamam mesela ürün tanıtımı filan..tutup da bu üründe şu var buna iyi geliyor böyle böyle üretilmiş.. okurken sıkılıyorum ben 🙂
    .
    bi defa böyle bişe yaptım. o da sevdiğim bi arkadaşımın çalıştığı firma olduğu için kıramadım ama nerdeeeee bende ürün şöyle böyle aman da ne güzel üretmişler diye yazacak yazı http://aynebilimben.blogspot.com/2011/12/homendden-yln-faili-aynebilime-sarap.html
    .
    öyle yazsam bi kere samimiyetimden şüphe ederim.. çünkü ben bu değilim :/

  6. Yiğit Ahmet Kurt

    Şu teşhisin doğru. “Geçmişinde blog tecrübesi olmayan ancak twitter’da paylaşımları değer kazanıp, ulaştığı çevre büyüyünce kendisine 140 karakterin yetmediğini fark edip bloglara göç edenlere/etme isteğinde olanlara şahit oldum”
    .
    Demek ki, anlamlı içerik değerli.

  7. Sosyal Medyanın şikayet amaçlı kullanımı konusunda:
    – Erman Akdeniz’den http://www.infopik.com/infografik/sosyal-medyada-musteri-sikayet-yonetimi
    – benden http://ugurozmen.com/uncategorized/sikayet-merci-olarak-sosyal-mecralar

  8. Uğur Bey kısa bir süreden beri yazılarınızı ilgiyle okumaktayım.
    Zengin içerikli paylaşımlarınız gerçekten çok faydalı.

    Emeğinize sağlık,çalışmalarınızda sonsuz başarılar dilerim.

  9. Bloglarda Pazarlama dizisinin 2’inci yazısı

  10. Benim gördüğüm kadarı ile Blogculuk veya namı değer blogger olmak yurtdışında insanlara hobi sunulan bir aktiviteydi. Buralarda insanların birbirleri ile bilgilerini, tecrübelerini veya farklı şeyleri paylaşmaları amaçlanıyordu. Bu işten bazı insanlar paralar kazanmaya gelir elde etmeye başlayınca bunu gören bir çok insanda bir hevesle bir şeyler yapmaya çalıştı.

    Ülkemizde basın yayın kuruluşları blog olayında bu kısımı ön plana çıkaran haberler yaptılar insanlara direk bu işten para kazanabilecekleri yönünde bir izlenim uyandırdılar. Bir meslek olarak bloggerlık ortaya çıktı. Hatta ben bir yerde karşılaştım iş mevzusu açıldı ne iş yapıyorsun dedim blogger’ım dedi bana sordu ne iş yapıyorsun dedi bende kamyoncuyum dedim. O kişi kamyoncu dediğim için beni garipsedi ama kendisine göre onda bir gariplik yoktu. Blog yazmayı meslek olarak sunması normal bir durum onun için.

    Bende hobi olarak bir blog açtım içine bir şeyler karalıyorum. Birisi faydalı olduğunu söylediğinde çok mutlu oluyorum. Bunu hobi olarak görüyorum bir gelir kapısı veya iş kolu olarak görmüyorum. Bu işi hobi ötesinde profesyönelce yapanlar var ve onları takdir ediyorum.

    Bana göre firmalar blog yazarlarından yanlı yazılar beklediği sürece, yazarlarda firmalardan bedava sirke beklediği sürece bu durum hep böyle devam eder.

  11. Uğur bey güzel bir içerik yazmışsınız tamamını okudum. Öyle bir içerikki yeri gelmiş yumuşamışsınız yeri gelmiş sert bir tavır almışsınız. İnsanları hem kışkırtan hemde evet haklı dedirten bir içerik olmuş. Yazının içeriğiyle ilgili tartışmayacağım. Keza anlaşılma kaygım yok. Sadece şunu belirtmek isterim. Her insanın kendine dair bir hayat tecrübesi ve bakış açısı vardır. Aynı ürüne herkes farklı bakabilir. Markaların da ürünü farklı kişilere göndermesi bence daha mantıklıdır. Bu yüzden iyi blogger kötü blogger diye düşünmeyin. İyi dediğiniz bir blogger’ın 10 paragrafta yaptığı bir incelemeyi, kötü dediğiniz bir blogger 1 cümleyle özetleyebilir. O Blogger’ın okunurluğu değil ürettiği içerik daha önemlidir. Az kişiye öz bilgi ulaşması, çok kişiye yanlış/gereksiz bilgi ulaşmasından daha önemlidir. Kime göre iyiyiz kime göre kötü?

    Elinize sağlık.

  12. Mehmet Emin ve Oğuzhan Akman,

    Bloglarda Pazarlama dizisinin 2’inci ve 3’üncü yazılarını okuduysanız, düşüncelerimi (yanıtları) ve yurtdışı örnekleri orada bulacaksınız.
    http://ugurozmen.com/pazarlama/bloglarda-pazarlama-2
    http://ugurozmen.com/pazarlama/bloglarda-pazarlama-3

  13. Bir blog sayfası açmak ve iki satır yazı yazmak, bir çok kişiye son derece kolay görünen bir şey.
    Ama iş, özgün içerik üretmeye ve istikrarlı bir biçimde yazmaya gelince, bunun hiç de o kadar kolay olmadığı görülüyor.
    ABD gibi bir kaç ülke istisna olabilir ama dünya genelinde, niş kategori olarak tabir edilebilecek özel konularla ilgilenen blog sayısı çok fazla değil.
    Bol bol copy-pasta yapıp bir yerlerden demo ürün kapmaya çalışmak ise ayrı bir başarı hikayesi tabii 🙂

  14. Sosyal medyalara yansıyan uygulamalarından biri olan bloglarda pazarlama’dan 3 yazılık bir dizide yayınladım.

  15. Konu hakkindaki diger 2 yazisinizi da okuyacagim ancak sunu yazmadan edemedim. Hediye gonderimi olayi moda veya life style bloglarda da oldukca yaygin ancak bence markalar veya PR ajanslari, cogu zaman yeterince arastirma yapmadan yani urunlerinin hangi bloggerin okuyucu kitlesine hitap ettigini goz onunde bulundurmadan, sadece takipci sayisina gore hediye gonderimi yapiyorlar. Ve blogger-marka sorunlari bundan kaynaklaniyor sanirim.

  16. Bloglarda Pazarlama dizisinin devamı

  17. 2015’deki araştırmalara göre de en çok zaman geçirilen sosyal mecralardan biri bloglar.

  18. Yanlış anlaşılmasın, reklam alınmasına veya bloglardan para kazanılmasına karşı değilim. Aksine uzmanlığın bir şekilde ödüllendirilmesini desteklerim.

Yorum Yazın