Değişim Yönetimi günü
7 Ocak 2010 Perşembe günü, Marmara Üniversitesi Değişim Yönetimi Kulübünün toplantısında konuşmacıydım.
Friendfeed’de bu konuda bazı notlar yazdım. Sn. Fatmanur Erdoğan “sunumu paylaşırsan, ben de görüş yazarım ;-)” diye yazmış.
Sunumda oradan, buradan alıntılar vardı. Sadece sunumu değil tüm öyküyü paylaşmaya karar verdim. Fatmanur’un görüşlerini hak etmek için…
- Aşağıda siyah yazılı olanlar, söylediklerim veya yaptıklarım. Renkli olanlar ise, sunumlarda yer alanlar…
😛
Marmara Üniversitesi Değişim Yönetimi Kulüp Başkanı Murat Durak ile daha önce konuşmuştuk.
Konferansın açılış konuşmalarından sonra sahneye çıktım.
Başkan Murat Burak’ın konferans sonrasında Friendfeed’e yazdığından alıntı:
===================================================
“Uğur hocam konuşmasından bir kaç gün önce kafalardaki inovasyon dair düşünceleri resetleyeceğini söylemişti bana… Uğur hocanın şaşırtacağını biliyordum ve bekliyordum da. Sabah 10.00’da çok dakik bir şekilde mekandaydı. Şule hocanın da destek olmak için orada olması sürpriz ve mutluluk vericiydi. Uğur Hoca sahneye çıktı. Gösteriye başlamadan önce dinleyicileri bir kıvama getirdi. 🙂 Arkalara dizilenlere öne gelmelerini söyledi. Gelmezler ise, onlara malum katılım sertifikası yerine 🙂 uyku sertifikası vermemi söyledi bana…”
===================================================
“Asıl program başlamadan önce reklamlar var… Uğur Özmen reklamları…” dedim.
Konusu inovasyon olan bir toplantıya beni neden çağırdıklarını düşündüğümü anlattım.
Yaptığım bazı buluşları ve onları yaparken ne düşündüğümü aktarmaya çalıştım.
Reklamlar bitince Fikircilik – Yenilikçilik konusunda bazı cümleler okudum. Bunlar ile aynı fikirde olanların el kaldırmasını rica ettim.
===================================================
Buradan mezun olduktan sonra şu şirketlerden birinde çalışmak isterim:
- Accenture
- Arçelik
- Deloitte
- Prise Waterhouse – Coopers
- Procter & Gamble
- Sony
- Unilever
- her hangi bir Banka
El kaldıranlar yaklaşık % 65 – 70
===================================================
Sınırsız özgürlük yaratıcılığı artırır
El kaldıranlar yaklaşık %50
===================================================
Kıta Avrupası ülkelerinden birinde Belçika’da yağmur yağarken bir kaldırıma paspas koyup “Lütfen ayaklarınızı siliniz” diye yazarsan, hemen herkes ayaklarını siler.
Bu durumda ayaklarını silmeye gerek olmadığını düşünmek yaratıcılıktır
El kaldıranlar yaklaşık %20
===================================================
Zaman baskısı yaratıcılığı artırır. (“Kul sıkışmayıncca Hızır erişmez” diyenler… cümlesi ile açıkladım)
El kaldıranlar yaklaşık %30
===================================================
Kıyafet zorunluğu yaratıcılığı öldürür.
El kaldıranlar yaklaşık %50
===================================================
Bunun üzerine ilk cümleyi hatırlattım. Büyük çoğunluk, kurumsal firmalarda çalışmak istiyordu. Ama bu kurumların kurallarının yaratıcılığı öldüreceğine de inanıyordu.
Diğer cümlelerle ilgili görüşlerimi sonra söyleyeceğim diyerek, eski bir yazımdan alıntı yaptım.
===================================================
- Yenilikçilik bir seçenek değil, zorunluluktur.
- Bugünün iş dünyasında, yenilikçilik her zamankinden önemlidir.
- Globalleşme, yenilikçiliğe yönelten önemli etmenlerden biridir.
- Şirketler yenilikçiliği içlerinde geliştirmek ve içselleştirmek zorundadırlar.
- Bir kurum eğer başarılı olmak istiyorsa, yenilikçiliği vizyon, liderlik, süreçler ve kültürünün bir parçası haline getirmelidir.
- Yeni ürün ve hizmetlerin geliştirilmesinde, yeni iş yapma biçimlerinde merkezde yenilikçilik yer almalıdır.
- Başarılı kurumlar yenilikçiliği kucaklamalı ve hızlı büyümek, pazar payını artırmak, kurumu daha iyi bir konuma getirmek için yenilikçiliğin vazgeçilmez olduğunu anlamalıdır.
Yenilikçilik konulu bir makalenin ana cümleleri bunlar ise, bu sözler devamlı tekrarlanıyorsa… Makale doğru söylüyordur. Ama hiçbir işe yaramıyordur.
😉
===================================================
Sonra aynı cümleleri “müşteri odaklılık” ile tekrarladım.
===================================================
- Müşteri odaklılık bir seçenek değil, zorunluluktur.
- Bugünün iş dünyasında, müşteri odaklılık her zamankinden önemlidir.
- Globalleşme, müşteri odaklılığa yönelten önemli etmenlerden biridir.
- Şirketler müşteri odaklılığı içlerinde geliştirmek ve içselleştirmek zorundadırlar.
- Bir kurum eğer başarılı olmak istiyorsa, müşteri odaklılığı vizyon, liderlik, süreçler ve kültürünün bir parçası haline getirmelidir.
- Yeni ürün ve hizmetlerin geliştirilmesinde, yeni iş yapma biçimlerinde merkezde müşteri odaklılık yer almalıdır.
- Başarılı kurumlar müşteri odaklılığı kucaklamalı ve hızlı büyümek, pazar payını artırmak, kurumu daha iyi bir konuma getirmek için müşteri odaklılığın vazgeçilmez olduğunu anlamalıdır.
Bunların da hepsi doğru değil mi?
😉
===================================================
Aynı cümleleri bir kez de “insan sermayesi” ile yineledim.
“Benden sonraki konuşmacılar bu cümleleri kullanırlarsa, ne olduğunu biliyoruz, siz bize nasıl olması gerektiğini anlatın diyerek ısrar edin” sözleri ile benden sonraki konuşmacıların hayatını zora soktum.
Sonra Koç Üniversitesi Pazarlama Kulübü’nün 2008 sonunda düzenlediği “Pazarlamada Yenilikçilik” konferansının notlarından alıntı yaptım.
===================================================
Bakalım ustalar ne demişler:
- Ana konuşmacı Prof. Dr. Rajesh Chandy “Inovasyon, yeni bir fikrin başarılı bir ticari uygulamasıdır”;
- Garanti Ödeme Sistemleri A.Ş.’nin Genel Müdürü Mehmet Sezgin: “İnovasyon, fikrin kar getiren şekilde hayata geçirilmesidir. Yeni bir müşteri değeri sunmalıdır.”
- Sony Eurasia Genel Müdürü Mohsen Noohi “inovasyon = yaratıcı fikir + doğru uygulama”
Bu cümlelerin ortak noktası şudur: Her fikir, yenilik değildir. Uygulanabilir ve para kazandırabilir olması gerekir.
===================================================
Bu noktada, buluş denildiğinde ilk akla gelen meşhur Porof. Zihni Sinir’den bahsettim. TUBİTAK’ın en neşeli yayını olan bu kitabı dinleyicilere önerdim.
Tren kazaları olduğunda, benim aklıma hep şu proje gelir.
(Dijital kopyasını bulamadım. Bendeki kitaptan scan ettim. Bu nedenle yeteri kadar net çıkmadı.)
Sonra yine eski yazılarımdan alıntıları açıklayarak devam ettim.
===================================================
Theodore Levitt “Yaratıcılık Yetmez” diyor. “Yaratıcılık – fikirler oluşturmak – nispeten kolaydır. Yenilik – onları yaşama geçirmek – çok daha zordur”. “En kötüsü, inovasyonu yaratıcı kişilerin eline bırakmaktır”
===================================================
“En kötüsü, inovasyonu yaratıcı kişilerin eline bırakmaktır” cümlesini tekrar vurguladım. Ve Theodore Levitt‘in Yaratıcılık Yetmez makalesinden devam ettim.
===================================================
“Büyük özel şirketlerde yaratıcılık ve yaratıcı insan eksikliği gerçekten de çok azdır. Esas sorun, kendilerine yaratıcı denilen insanların çoğu zaman esas meselelere el atma sorumluluğunu başkalarına havale etmeleridir. Bu kişilerin kafalarında birçok fikir vardır, ama işin peşini iş dünyasına özgü biçimde kovalama anlayışları çok kıttır. Sahip oldukları fikirlere kulak verilmesini ve denenmesini sağlayacak doğru çabayı göstermezler.”
===================================================
Bu cümlelerden sonra, “neye yenilik (inovasyon) deniyor” diye şu alıntıyı perdeye yansıttım.
===================================================
- piyasaya yeni bir malın veya modelin sürülmesi veya bir malın kalitesinin artırılması (müşterilerin daha önce bununla tanışmamış olmaları yeterli)
- üretimde yeni bir tekniğin kullanılması (sadece bilimsel olarak yeni olmayabilir, var olan bir ürünün farklı kullanılışı da bu kapsama giriyor)
- yeni pazarlara açılma (bu pazarın daha önce var olup olmamasından bağımsız olarak üretimin bir kolunun daha önce girmediği bir pazar olması yeterli)
- yeni bir hammadde veya yarı mamul kaynağının bulunması (daha önce zaten var olmasından veya yeni yaratılmış olmasından bağımsız olarak)
- endüstrinin reorganizasyonu (bir tekel yaratmak veya bir tekel pozisyonunu ortadan kaldırmak)
Bu Joseph Schumpeter’e ait olan tanım dünyaca kabul edilmekte. Hatta birkaç sene önce Joseph Schumpeter için yazılan bir kitapta “Yenilikçiliğin Peygamberi” denilmiş.
Peter Drucker’ın yenilikçilik üzerine makaleleri okunursa, aynı felsefeyi benimsediğini görürüz.
===================================================
Bunlar perdede duruyordu. Ama hiç birini okumadım. (Benden sonra konuşacak birileri mutlaka bahseder diye düşündüm.) Onun yerine çok bilinen vantilatör örneğini verdim. Biri elektrik motoru ile çalışan tekerleği bulmuş. Başkası aynı prensip ile vantilatörü bulmuş. Diğeri onu arabayı soğutmakta kullanmış. Biri vantilatörü şapkaya monte etmiş, yüzünü serinletmiş. Öteki, fırçanın ucuna takmış, bardakları temizlemiş. Bir diğeri de diş fırçalarına monte etmiş.
Bunların hepsinin buluş / yenilik olduğunu, “Zaten bulunmuştu… Hiç yaratıcı değil…” cümlesini sadece kendisi birşeyler bulamayanların söylediğini vurguladım.
Ve Theodore Levitt ‘den bir alıntı daha…
===================================================
“Bir fikir önerenin göstermesi gereken sorumlu davranış, bu öneriye maliyet, risk, insan gücü, zaman, hatta belki o fikri hayata geçirmesi gereken özel bazı kişiler bakımından en azından birtakım asgari ipuçları (UÖ katkısı: fikrin hayata geçirilmesi için gerekli aşamaları ve süreç tasarımı, SWOT analizi, rakiplerin ve benzer uygulamaların ülkede ve dünyadaki durumu, yasal ve sosyal çevrenin etkileri / etkileşimi, temel performans göstergeleri, olası gelir/gider tablosu, şirket alt-yapısında neleri değiştireceği, mevcut hangi uygulamaları kullanacağı, vs.) eklemektir.
===================================================
Sonra, başlangıçtaki ön yargılı cümlelerin yanıtlarını açıkladım.
===================================================
Zaman baskısı arttıkça yaratıcılık artar mı?
“Araştırma denekleri, kendilerini zaman baskısı arttıkça yaratıcılıkları da artan insanlar olarak gördüklerini söylemişlerdir. Tuttukları güncelerin bu özdeğerlendirmeyi yalancı çıkarması üzücüdür.”
Teresa M. Amabile, Contance N. Hadley, Steven J. Kramer
Harvard Business Review Ağustos 1992
===================================================
Şu “Kıyafet zorunluğu yaratıcılığı öldürür” kavramına hep takmışımdır. Bu konuda söylemimi şu videoda izleyebilirsiniz.
- Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nin Marketing Anadolu Kulübü tarafından düzenlenen “Sıfırın Altında Marketing” organizasyonunda sahneye çıktığımda da sormuştum. “Yaratıcı olmak için bere ve atkı takmak zorunda mıyız?”
===================================================
Sınırsız özgürlük yaratıcılığı artırır
Yine, Teresa M. Amabile, Contance N. Hadley, Steven J. Kramer tarafından yazılmış (Harvard Business Review Ağustos 1992) makaleden bir alıntı
===================================================
Bu örneklerde de görüldüğü gibi ucunda bir amaç olmadığında, insanlar kendilerini araştırma seferindeymiş / görev peşindeymiş gibi hissetmezlerse, yaratıcılıklarının düştüğünü anlattım.
Araştırmalar, sınırsız özgürlük yaratıcılığı artırmaz diyor. Zaten Young Guns sürecinde biz de bunu görmüştük.
Dinleyicilere önyargılardan uzak bakmanın önemini anlatmaya çalıştım.
===================================================
Yenilik için ön koşullar
- Dinlemeyi öğrenmek
- Gözlemek
- Anlamaya çalışmak
- Sorgulamak
===================================================
Burada önemli nokta, dinlemek yetmez. Henri Ford’un “onlara sorsaydım, otomobil değil daha hızlı koşan at isterlerdi” sözü doğrudur.
Anlamaya çalışmak, ihtiyaçları gözlemek ve çözüm bulmak önemlidir.
Müşterilerin söyledikleri ile yaptıklarının farklı olduğu bir iki örnek daha verdim. (Burada başka bir örnek de var.)
Son söz, yine kendiyazılarımdan bir alıntı idi. Yine arkadaşım ve eski patronum, Dışbank eski Genel Müdürü Faik Açıkalın’a ait bir cümle…
===================================================
“Bazıları, uygulanamaz bir çok fikre sahiptir. Kendilerini vizyoner sanır. Devamlı yepyeni fikirler saçar ortalığa… İnovasyon ile fikir ishalini karıştırmayalım.”
===================================================
😛
SUNUM BÖYLE BİTTİ
😛
Ancak, önemli bir notum daha var.
Sunum sırasında dinleyen yaklaşık 200 kişiye sordum. Televizyonda geçirdiği zaman internette geçirdiği zamandan daha fazla olan var mı? diye… Sadece tek bir dinleyici parmak kaldırdı.
(Diğer arkadaşların da internette zaman geçirmelerine rağmen, ağlarda pek yer almadıklarını söyleyebilirim.)
Young Guns’ı duydunuz mu? diye sordum. Hiç biri duymamıştı.
- (Young Guns fikri de zaten böyle bir seminer sonrasında aklıma gelmişti. Zamanını internette geçiren dinleyicilere “internette reklam veya pazarlama” konusunda ders alıp almadıklarını sormuştum. Yanıt HAYIR idi.)
Bu nedenle aynı soruyu yinelemedim. Kulüp başkanı Murat Burak’a buradan sesleniyorum. Değişim Yönetimi Kulübü’nün gelecek toplantısının konusu “interaktif reklamcılık” olmalı…
😛
Etiketler: buluş, buluşculuk, fikir, fikircilik, inovasyon, kulağa küpe, müşteri odaklılık, reklam, yaratıcılık, yenilik, yenilikçilik
Kategori: pazarlama, yaşamın içinden
10 Ocak 2010
8:34 pm
Yılın yazısı olmuş bu…
10 Ocak 2010
8:44 pm
Yazının girişinde okumuşsunuzdur. Fatmanur’un yorumunu hak etmek için çok ayrıntılı yazdım. Bunun üzerine yorumlarını yazdı.
😛
Fatmanur ile friendfeed’deki yazışmalarımızı mutlaka okuyun.
Bir kısmını buraya almaya çalışacağım.
FATMANUR:
Öyküyü zevkle okudum. Kaçırdığıma üzüldüm okurken. Benim yenilikçilik tanımlarına bir eklentim var. Yenilikçilik demek girişimci bir kültüre açık olmak, hata yapma riskini öğrenmek olarak görebilmektir.
Sınırsız özgürlüğün yaratıcılığı artırdığına / azalttığına ilişkin bilgiler ve araştırmalar çok hoşuma gitti. Daha önce bu konuda bir araştırmaya rastlamamıştım. Görünen o ki, yapılan işin bir amaca hizmet etmesi büyük önem taşıyor. Çalışanların o işi neden yapıyor olmalarını anlamaları önem taşıyor. Zaman baskısının bu anlamda olumlu sonuç veriyor olması bana ilginç geldi. Bu durumun kişiden kişiye de değişiyor olduğunu tahmin ediyorum. Zaman baskısı dolayısıyla stresi yüksek ortamlar, yaratıcılığı öldürebilir kişisine göre… –
Bu arada “sınırsız özgürlük” diye bir şey yoktur hayatta görüşündeyim:)
Bu arada, inovasyon’un “yeni bir fikrin başarılı ticari uygulaması” tanımlamasına katılmakta güçlük çekiyorum. Inovasyon her zaman günün şartlarında “ticari” olamayabiliyor. Bazen yılların geçmesi gerekiyor inovasyonun para kazandırır olması için, ama bu o fikrin kötü olduğu ya da geçersiz olduğu anlamına gelmez.
.
UGUR:
Şöyle sorabilir miyim? “Inovasyon, yeni bir fikrin başarılı bir ticari uygulamasıdır” denildiğinde, takıldığın kelime YENİ olması mı yoksa TİCARİ olması mı? Anında olmasa bile, zaman içinde para kazandırmasını dışlamıyor o sözler. Para kazandırmasa da topluma maliyetini azaltırsa, yine inovasyon sayabiliriz, bence.
.
FATMANUR:
Ticari kelimesine takılıyorum sanırım. Çünkü bu cümlede bir şekilde “ivedilik” hissi var. Yapıyorsan, ticari olmalı ve hemen olmalı gibi…oysa, büyük, geleceğe dönük inovasyonlar, bugünün ticari kaygılarıyla yapılmıyorlar. Hedef, bir gelişmeye hizmet etmek oluyor. Bu sebeple, yaratıcı beyinlerin kafalarında ticari kaygı on planda olmuyor. Gerekli olduğunu biliyorum, ve neden bu şekilde ifade edildiğini de anlayabiliyorum. Sadece bilimsel inovasyonlar için rahatlıkla geçersiz olabilecek bir anlayış olduğuna dikkat çekmek istedim.
.
UGUR:
Bu sözlerin edildiği Koç Üniversitesi etkinliğinde, önemli alt başlıklardan biri de “bilimsel icat” ile “buluş” arasındaki bazı farklardı. Orada diğer yönde bir bakış açısı sorgulanmıştı. Bazıları da, bilimsel bir icat ve/veya keşif olmadıkça hiç bir şeyi beğenmiyor. Bu bakış açısı, buluşculuğun önünü tıkıyor. Dolayısıyla, HAKLISIN, buluş / inovasyon denildiğinde kasdedilen biraz farklı…
Aslında bilimsel + uzun vadeli buluşları dışlamıyorlar. O buluşlar ile kıyaslanmamak istiyorlar. 🙂
10 Ocak 2010
8:59 pm
Ömer, çok teşekkürler.
Oldukça fazla uğraştım. Beğendiğine sevindim.
10 Ocak 2010
9:04 pm
Sevgili Uğur, çok güzel bir çalışma olmuş, eline sağlık. Fatmanur’a da ayrıca teşekkür ediyorum, sizi detaylarıyla yazmaya teşvik ettiği için. Okuyan herkes kendisi için pek çok yarar elde edecek. İzninle ben de paylaşacağım.
Sevgiyle…
11 Ocak 2010
11:50 am
Merhaba Uğur Bey,
O gün ben de oradaydım ve konuşmanızı canlı olarak dinleme fırsatı bulduğum için çok mutlu oldum. Bakış açınız ve vermiş olduğunuz bilgiler, kafamdaki inovasyon kavrayışı ile ilgili eksiklikleri gidermek açısından çok faydalı oldu. Paylaştıklarınıza kendimce ufak eklemeler yapmak istiyorum.
Literatürde inovasyon ile ilgili birçok tanım mevcut, ancak bunların çoğunun temelinde yatan kavramlar ortak paydada birleştirilebilir: yenilikçi fikir ve doğru uygulama. Yenilikçi fikir konusunda genel kabul görmüş bir anlayış olduğunu söylenebilir. Ancak iş, doğru uygulama konusuna geldiğinde ticarileştirme ile ilgili çeşitli tartışmalar olduğundan siz de bahsetmiştiniz. Benim görüşüme göre, “doğru uygulama” kavramını içini şu şekilde doldurabiliriz: belirlenen hedef kitlesi için değer yaratacak fikrin doğru zamanda ve doğru biçimde hayata geçirilmesi. Yani, “ticarileştirme” yerine daha kapsamlı bir ifade olan “değer yaratma” tercih edilmelidir diye düşünüyorum.
Ayrıca, “sınırsız özgürlük yaratıcılığı artırır” tezine vermiş olduğunuza cevaba katılıyorum. Bu noktada, insanlarda “yaratıcılık=özgürlük” gibi bir algı olduğunu gözlemliyorum, ancak literatürde yer alan inovasyon yönetim modeli çalışmalarında gördüğüm kadarıyla insanları yönlendirmek üzere inovasyon stratejileri oluşturulması ve kuruma yayılması çok büyük önem taşımaktadır.
Son olarak, “inovasyon ile fikir ishalini birbirine karıştırmayalım” sözünü çok beğendiğimi belirtmek istiyorum. İnovasyon geliştirme sürecini fikir oluşturma ve hayata geçirme şeklinde ikiye bölersek; asıl zorluğun üretilen fikirlerin hayata geçirilmesi kısmında yaşandığı belirtiliyor inovasyon araştırmalarında. Inovasyon geliştirme sürecini, uçak yolculuğuna benzetirsek; uçağınızı dilediğiniz kadar yükseğe çıkartabilirsiniz, ancak hedefe varabilmeniz için çıktığınız yükseklikten piste düzgün bir şekilde iniş yapabilmeniz gerekir.
Saygılarımla…
11 Ocak 2010
2:51 pm
Uğur Bey,
Sunumunuz çok sempatik, insanı içine okurkn bile çekiyor, keşke dinleyicilerden biri olsaymışım 🙂
Inovasyon kelimesinin tanımı için teşekkür ederim. Ben de hep tam manasını merak ederdim. E tıpkı Etohum seminerinde de ifade edildiği gibi “hayata geçmeyen fikir fikir değildir” lafını bir kez daha bu sunumla teyit etmişsiniz. Hayata geçirme kısmı zor olabiliyor, fikir ve uygulamanın aynı kişiye ait olması durumu her zaman denk gelmeyebiliyor. Bu arada Young Guns olgusunu gerçekten ben de merak ettim. Bu konuda öğrenmek gereken çok şey olduğunu zaten hissediyordum, yarama parmak bastınız. Şimdi sıra onu nasıl öğrenebileceğimizde.
Interaktif reklamcılık nedir, nasıl öğrenilir? Sevgiler
11 Ocak 2010
4:33 pm
Dura dura, sindire sindire, tekrar tekrar okudum hocam.. Ellerinize sağlık..
19 Ocak 2010
6:51 pm
O gün orda Uğur Hoca çok farklı bir bakış açısıyla, bize göre tadını damağımızda bırakacak kadar bize kısa gelen bir sürede çok şey öğretti.Belki çoğu kişinin hayatına bu kadar giren, yaşamını bu kadar etkileyen ve farkında olmadığı “İNOVASYON” kavramının doğru bilinen yanlışlarını gösterdi, tabi üstüne günlük hayatta yararlanabileceği bir çok doğrular ekleyerek.Bunun dışında kendinden sonra gelen konuşmacılara dinleyicileri şaşırtacak cok az sey bırakarak ve dinleyicilere yeni ve çok özel şeyleri öğrenmenin verdiği hazı yaşatarak sunumuna son verdi….Sevgiler..
17 Ocak 2012
12:25 pm
Yenilikçilik kavramlarını öğrenmek gerekli