Gillette’in blogger deneyimi…
Proje sona erdi. Kazananlar açıklandı. Benim favorilerim yaratıcılıkları ile Selçuk Koyuncu ve (hariçten) Süleyman Sönmez idi.
Bir akademisyen ve pazarlama profesyoneli olarak konuyu baştan sona ele aldım. Kendi konusunda ilklerden biri olan bu çalışmayı kayda geçirmek istedim. Bu konuda yazılmış hemen her yazıyı okudum. Daha sonra yayınlamak üzere, oldukça uzun bir derleme de hazırlıyorum.
Kampanya sırasındaki tartışmaların 2 grupta toplandığını gördüm.
- İlk 150 blogger arasında olması gerektiğini düşünüp “ben de varım, yokum” diye tartışanlar.
- Gillette için yazı yazmayı, blogger ahlakına uyup uymaması açısından değerlendirenler
Birinci kısımda bulunanlar için söyleyeceğim bir şey yok. Hak ettiğini düşünenlerin talepkar olması, hak ettikleri sürece doğrudur.
Ama ikinci grupta yer alanları okumak bana ilginç geldi. Şöyle ki:
Broşürde “Gillette Fusion Power Phenom’u denemen ve tıraş olurken aklından geçenleri (tıraşla ya da Gillette’le ilgili olsun olmasın) kendi blogunda yazman” isteniyordu.
Bir çoğu “görev”, “kullanırken neler hissettiğimiz soruluyor” benzeri cümleler yazmışlardı. Anladım ki blogger’ların ezici çoğunluğu, ya kutunun içinden çıkan broşürü okumamıştı, ya da tıraş olurken akıllarına tıraş bıçağından başka bir şey gelmiyordu. Bu durumu Özgür Alaz’ın röportajında Cem Batu da “konsept dışı yazı hazırlayan bazı blogger’lar oldu. Yani tıraş olurken akıllarından geçeni yazmak yerine ürün deneyimini anlattılar” diye ifade etmiş.
Her yerde “yaratıcılık” ve “okunma” sözü edenlerin çoğunlukta olduğu blogger cemaati açısından üzücü…
Ama daha üzücü olanı, bu konuda yazmanın ahlaki olmadığının söylenmesi idi.
Broşürün okunmadığı konusunda kuşku duyuyor da olsam, deneyimlerin gerçek olduğu konusunda hiç endişem olmadı. Üstelik, blogger’ların böyle bir deneyimi yaşamalarından ve yansıtmalarından dolayı sevinç duydum. Bir yandan, “kurumlar bize reklam vermiyor, blog’ları tanımıyor, adam yerine koymuyor” diye şikayet ederken, diğer yandan “deneyimini yazmak” söz konusu olduğunda çelişki yaşamayı anlamadım / anlamıyorum.
“Beğenmeseydim keyifle yazar, yerden yere vururdum. Ama beğendim. Bunu yazarsam, reklam yapmış olurum. Bu da benim blogger kimliğime aykırı” diye düşünen bir çok blogger olduğunu gördüm. Onlara üzüldüm.
Gerçek deneyimlerini – olumlu veya olumsuz – yazarak etkinliğini göstermekten kaçınan bir mecrada reklam ile etkinlik gösterilmesini kim bekleyebilir. Sadece amatörler… Amatör ruhtan bahsetmiyorum, amatör bilinçten bahsediyorum.
🙁
Etiketler: ahlak, akademi, amatör, blog, blogger, Gilette Fusion Power, kampanya, profesyonellik, Selçuk Koyuncu, Süleyman Sönmez
21 Aralık 2008
9:37 am
Hocam konuda bizi anmışsın teşekkür ederim. Bu projeyi geçen yıllarda (2007) daha ortada hiçbirşey yokken ilk kez ben yazmıştım.
http://www.gunesintamicinde.com/cildirtan-detaylar/
Sanırım birisi okudu unuttu ve sonrasında projeyi yeniden keşfetti 🙂
Ne hikmetse beni de unutarak. Önce unutulmak incitti. Çünkü gerek Alexa verilerimizle gerek Google Pagerankla gerek aylık 100binden fazla okunma sayılarımıyla hatta aldığımız blog yarışması 1.liği ile nasıl unutuluruz? dedim.
Sonra 2. grup gibi rahatsız olacağımı düşündüm. Ben severek kullanıyorum Gilette’i ama okurlarım hediye için yazdığımı düşüneceklerdi. Bu çeşti bir yaklaşım bana duyulan güveni sarsacaktı. Çünkü her zaman sadece sevdiğim şeyleri yazdım ve okuruma sadık kalma yeminim var.
Sonra eleştrmek ve unutulmamı esefle hatırlatmak için Friendfeed’de kampanya başlattım. 10 civarında reklam malzemesi ve esprisi buldum. Hatırlarsınız Keloğlan Gilette padişahının kızına şık olur Padişah da iste o da kel köseyi görünce “kırk katır mı istersin kırk bıçaklı Gilette satır mı?” der 🙂 Diğer bir örnek Bir jilet üstünde yürüyebilen tek hayvan salyangozdur ama Gilette Fusion üstünde beşi yarışırken arkadaki favori bıçağında birisi durup hakemlik yapabilir. 🙂 veya “Gilette for Werevolf” (Kurtadamlar için Gilette) gibi gibi gibi. Daha bir sürü espri. Sanıyordum ki firma davetiye gönderip pardon hatalıyız hemen katıl kardeşim diyecek o durumda bile katılmayı istemeyecektim. Ama ajansın bunu yapmaması bana başka ilişkilerin döndüğünü hissettirdi. Blograzzi ağırlıklı ilk 150 blogun seçildiği gibi. Blograzziyi istatistiksel küme ölçüm hataları nedeniyle boykot ediyorum ve listede yer almıyorum. Ölçümlerinin bilimsel olmadığını birçok kez yazdım. Neyse kısacası ortamı germeme adına konuyu kapattım esprilerimi de alıp gittim 🙂
Bu deneyim kesin şekilde bana öğretti ki, blog yazarları dürüst yazabilmelidir. Böyle bir kampanyaya katıldılarsa bile gerekirse ödülü hiçe sayıp beğenmedikleri ürünü yerden yere vurmalıdır. Yapan oldu mu?
Başka türlü blog medyasının “yandaş medyalardan” ne farkı kalır?
21 Aralık 2008
10:43 am
Süleyman,
Ürünü yerden yere vuran olmadı. Muhtemelen (senin de Friendfeed’de yazdığın gibi) ürünün iyi olmasından kaynaklanıyordu. Bundan ötürü, deneyimlerini paylaşmalarını olumlu değerlendirdim.
Bir kısmı, senin açık sözlülüğünden cesaret almış da olabilir. “Süleyman abi beğendiğini yazmışsa, ben de yazabilirim” demişlerdir.
Beni şaşırtan şu: Beğenmedikleri ürünü yerden yere vurmayı bilenler, beğendiklerini söylemekten neden kaçınıyor. Neden “ahlaki bulmadım” diyebiliyorlar. “Deneyim” deyince akıllarına sadece “olumsuzluklar” mı geliyor.
Bu arada, 5 satırlık broşürü okumamış olmalarını nasıl yorumlayacağımı da bilemiyorum.
Özetle, sana yapılan yanlışlık konusunda aynı fikirdeyim. Ancak son paragrafına hiç katılmıyorum. Olumlu deneyim yazmayı öğrenmeliler.
Aksi takdirde, “blogların gücü” deyince sadece olumsuz anılmaktan kaçamazlar. Markaların büyük çoğunluğu da (doğal olarak) reklam vermez.
21 Aralık 2008
11:15 am
Uğur hocam son paragrafım anlatım bozukluğumdan istediğim mesajı yanlış taşıyor olabilir. Şüphesiz iyi olan bir ürünü “gerçekçi görünme” adına yerden yere vurmak gibi akla sığmayacak birşeyi önermiyorum.
Dediğim, insanların hediye aldıkları için kendilerini baskı altında hissetmemeleri ve eleştirirken iyi ve kötü yanlarını korkusuzca yazabilmeleri. Ürün değerlendirme yazmamızı isteyen firmalar bunu bilmeli.
Gönderilen basın bültenlerini olduğu gibi yayınlamamızı ya da ürünü göklere çıkarmamızı beklememeleri ve bunu yapmayan blogu bir sonraki listede markaya zarar veriyor diye elemelerini kınıyorum.
Yoksa ortada hiçbirşey yokken ben Gillette’den ne kadar memnun olduğumu yazdım. Türkiye’ye girdikleri günden beri bıçak sayısı her arttığında ilk kez denedim ve insanlara deneyimlerimi aktardım.
Sitemde beğendiğim ve önerdiğim dünya kadar ürün ve kişi var. Ama tüm bloglarda aynı kampanya olduğunda okuyucu ürküyor. Diyelim senin bloguna onun bloguna ötekinin bloguna giriyor. Herkes Gilette yazıyor. Ne oluyor kardeşim diyor? Nedir bu?
İşte bence bu blogların gücü değil, blogların “bloknote” haline gelişi oluyor. Tek parça ve hersayfası birbirinin aynısı.
21 Aralık 2008
11:27 am
Süleyman,
Sanıyorum bir çok noktada aynı fikirdeyiz. Ben de blogger’lardan daha yaratıcı olmalarını bekliyorum. Özellikle “yenilikçilik” dediğimiz zaman, hemen hiç bir şeyi beğenmeyenlerden… Hani “mangalda kül…” 🙂
Marka bir kampanya (zaman aralığı) önerse bile, yaratıcı yaklaşım yapılabilir, değil mi? Evet, Selçuk ve sen ispatladınız…
21 Aralık 2008
11:47 am
sonuçlarda ve ya herhangi bir konuda hiç söze girememiş olsamda ben de yazmıştım. Hatta kendimce en mantıklısını yazanlardan biriydim de diyebilirim. Çünkü traş olurken kaç kişinin aklına bıçak gelir ki? Ödül için yazıldığından bıçağın düşünülmesi gerektiğini sanmış herkes ama bence orda ilk akla gelen konu bloglar da artık reklam mecrası haline gelebiliyorlar …
Neyse iyi projeydi, iyi sonuçlandığını düşünüyorum …
21 Aralık 2008
5:36 pm
Burak,
Ben de projenin iyi sonuçlandığını düşünüyorum. “Blogları mecra olarak kullanabilirsiniz, ama blogger’ları asla” düşüncesi, “bedenime sahip olabilirsin, ama ruhuma asla” geyiğini anımsatıyor.
Deneyimlerimizi (olumlu da olumsuz da olsa) yazmaktan çekinmemeyi öğrenmemiz için yazdım yukarıdakileri. Yıllarca “reklam veren” konumunda oturan biri olarak, nasıl göründüğünü özetlemek istedim.
Bir de okumayı öğrenmek var. Bu arkadaşların bir kısmı, günü gelince amirden gelecek yazıyı, müşteri brief’ini falan böyle okuyacaklarsa, vay halimize…
21 Aralık 2008
6:13 pm
Şöyle bir paragraf yazmıştım konu ile ilgili; “Blogların etkisinin her geçen gün farkedildiğini görmek sevindiri olsa da, taahhüt edilen pahalı hediyenin yerine daha basit eğlenceli bir şeyler yeğelerdim. Böylece görüşlerimi daha rahat ve özgür ifade edebilirdim.
Bu arada “Sayın Blogger“ yerine ad / soyad ile hitap edilebilirdi. Zaten segmente edilmiş 150 kişiden bahsediyoruz. Manuel bile olsa fazladan bir yarım saatlik iş yükü harcanırdı.
Küçük bir iki hatanın dışında kendinden oldukça söz ettiren, Gilette için faydalı bir proje olduğunu düşünüyorum. Projenin resmi bloğuna buradan ulaşabilirsiniz.”
Sözü edilen pahalı hediyenin objektifliğin önüne geçebileceğini düşünerek böyle ifade etmiştim düşüncelerimi. Buna müteakip adsense gelirlerini kendisine oy verenler ile paylaşacağını taahhüt eden yazılar gördüm.
Bir anket yapılarak 150 bloggerdan kaçı yedek bıçak aldı ve hala bu ürünü kullanıyor? (biliyorsunuz kutuda tek bıçak vardı)
21 Aralık 2008
6:36 pm
Ben… Dazlak kafam sayesinde herkesden 4 kat fazla tıraş oluyorum. Dolayısıyla, hemen tükettim Gilette’i. Yenisini aldım.
Oğluma da tavsiye ettim.
25 Ekim 2009
9:50 am
Bloglarda ilk pazarlama deneyimini Gillette yapmıştı. Gillette Fusion Power ile… Elimden geldiğince öyküsünü yazmaya çalıştım.
Burada…
Sonra 2’inci tura başladılar…
9 Mart 2019
3:26 pm
Yine bekliyoruz 2019 yılı için 🙂