Kendini Doğrulayan Kehanet
Bir Cumartesi akşamı, hemen yandaki binanın zemin katındaki balık lokantasına gittik.
Eve ısmarladığımız zaman çok daha ucuza mal oluyor ama, bu seferlik “Biz gidelim” dedik. Biraz da, çevre esnafına katkı…
Yandaki bina olduğu için, yıllardır o dükkanı biliyorum. Kısa aralıklarla el değiştirdi. İki yılı aşan bir işletme olmadı.
Anladığım kadarıyla, bu sefer de büyük umutlarla başlamışlar Belki de elde avuçta ne varsa oraya yatırmış.
Yanımızda bebek var. Kullandığımız her peçeteye dikkatle bakıyor. Her peçetede kafasında bir hesap yaptığını görüyorum. Endişesi artıyor, gözünü bizim masadan alamıyor. Oysa Cumartesi akşamı. Neredeyse tüm 7 masa da dolu.
😉
Var ya! Eğer dükkan batarsa, peçete yüzünden değil ama endişe yüzünden batar.
Bugünlerde böyle olguları çok duymaya başladım.
Patron’a “Ses izolasyonu kötü” diyorlar. “Para kazanalım, sonra izolasyon yaptırırız” diyor. Kötü ses izolasyonundan ötürü müşteriler gelmiyor.
Patron’a “Havalandırma berbat” diyorlar. “Önce para kazanalım, sonra havalandırmaya bakarız” diyor. Müşteriler havalandırma iyi olmadığı için gelmiyor.
“Müşteriyle temas eden çalışanlara eğitim verilmeli” diyoruz. Patron “Eğitimin parası ne kadar biliyor musun?” diyor. Bir kere gelen müşteri bir kez daha ayak basmıyor.
Sonra şirketler batıyor. Muhtemelen başkalarını suçlayacaklar.
İşin temel özelliklerini doğru yapmazsanız ne CRM işe yarar, ne de güleryüzlü (veya sırıtkan) elemanlar.
- Not: Önceki “Kendini Doğrulayan Kehanet” yazıları [1] ve [2]
- Yeni not: “Soruşturmadan ahkam kesmek” yazıma gelen eleştiri “kendini doğrulayan kehanet” gibi [3]
😉
Etiketler: başarısızlık, fizibilite, girişimci, mükemmel eleman, patron, planlama
Kategori: İş hayatı, pazarlama, yaşamın içinden
25 Mayıs 2015
2:53 am
Eski çalıştığım bir yerde patronun sürekli bir fiyatları değiştirme tutkusu vardı, çalışanlar olarak artık fiyatları takip edemez olmuştuk. Onu da geçtim, vaad ettiğimiz şeyleri yerine getirecek alt yapıyı da henüz kurmamıştık, patrona bu konuyu hatırlattığımızda hele bir şu yüzdeye ulaşalım diyordu.
Satış elbette önemli ama, hizmetin önüne geçince satış da gerçekleşmiyor. Bir şekilde promosyon, vaad ya da başka bir yolla gerçekleşse bile, bu sefer de devamı gelmiyor.
25 Mayıs 2015
2:56 am
Önce kazanalım sonra yaparız diyen bir çok işveren kaybetmeye mahkumdur.
25 Mayıs 2015
2:58 am
Seneler önce beyoğlunda bir pideciye – denk geldi – bir iki gün arayla yolum düştü. Her seferinde aynı siparişi verdim ve her seferinde farklı hesap ödedim. En sonunda hesabı getiren garsona nedenini sordum. Cevap: “Yan tarafta inşaat yaptırıyoruz biz ama.” oldu.
🙂
Şuursuz işletmecilik diyorum ben buna. Ne iş olursa olsun önce bir değer önerisini ve davayı sahiplenmesi lazım o işin başındakilerin. Sonrasında bazı kusurları müşterileri de görmezden gelebilir ya da bir süreliğine hoş görebilirler…
25 Mayıs 2015
3:01 am
“Isletmeler sahip yada yoneticilerinin vizyonlari kadardir. Hele hele restorancilik isinde en onemli yatirim musteridir.. Dekor, techizat ve reklama yapilan harcamalar musterilere yapilmadiginda yatirimlar 2. elcilerin magazalarini susler yada ‘devren satilik’ reklamlari ile gazetelere gelir olurlar… “
25 Mayıs 2015
3:04 am
Starbucks kahve alirim her sabah. Muhtemelen kalburustu restoranlara yilda harcadigimdan cok daha fazlasini birakiyorum onlara. Ancak gunun sonunda her sabah gelen bir baska musteriden farksizim bu eski patron anlayisi ile.
Yasadigim hic de oyle degil. Calisanlar adimi ve tercihlerimi ve de cocuklarimin tercihlerini ezbere bilir. Gerektiginde ikramlarini yapar.
Her nasil basariyorlarsa calisan turnoveri cok dusuk. Fark o kadar belirgin ki diger uluslararasi kahve zincirleri dahi bu musteri samimiyetini yakalayamiyor.
Ya da çıkın komsu firina gidin. Yoldan gecensiniz. Ne adinizi ne tercihinizi merak eden vardir…
.
Belki de suna geliyoruz. Musteri servis aliyor, sadece urunu ise yoldan gecen…