Öğrencilik Halleri – 6
Bir dönem daha bitti.
Geçmiş ders yıllarında yaptığım gibi bazı öğrencilik hallerini derledim.
Dersi sınıfta işliyoruz. Çeşitli konuları anlatıyoruz. Ertesi hafta kendi seçtikleri bir sektöre bizim anlattıklarımızı uyguluyorlar. Onların uygulamalarını tartışıyoruz. Böylece kulaktan dolma değil, iş başında eğitim gibi yapıyoruz. Bu tartışmalardan sonra düzeltip gönderdikleri ödevlere not veriyoruz. Dolayısıyla okuyarak değil, derse gelerek öğreniliyor.
Ürün yönetimi dersinde başlattığımız yöntemi, CRM dersinde de uyguluyorum.
Aslında, çok fazla akademisyenin tercih edebileceği bir yöntem değil. Ders verenin işini çok zorlaştırıyor. Grup sayısı kadar firmaya danışmanlık vermek gibi bir iş. Ama yıllardan beri iş hayatındayım. Bu nedenle, böyle bir yöntemi uygun buluyorum. Blogda ve sosyal mecralarda yapılan yorumlarda yöntemin beğenildiğini de gördük.
Şimdi bu dönemin öyküleri
Bir derste hızlı sınav (pop quiz) yapmaya karar verdim. Sınıfın yarısının kalem veya kağıt getirmeyeceğini tahmin etmiştim. Maalesef haklı çıktım. (Bende bol miktarda yedek kalem ve kağıt vardı.)
Bazıları bizzat sınıfta işlenen ve öğrenilen bir derse geliyor, ama hiç not tutmuyor. Sınıfta not tutmanın önemini bilmeyenlere şunu okumalarını öneririm.
🙂
Bir hafta önce “projenizin sermaye ihtiyacını ve başabaş noktasını şöyle anlarsınız” diye fizibilite raporundan bir satıra nasıl bakılacağını anlatmıştım. Sınavda sorular şöyleydi:
- Projenizin sermaye ihtiyacı nedir?
- Başabaş noktasına ne zaman ulaşıyorsunuz?
Bize gönderdikleri fizibilite ödevlerine bakmaları da serbestti. Sadece 2 ayrı rakam yazılması gerekirdi. Lakin sınıfta bunu yapan çıkmadı.
🙂
Dönemin başında ayrıntılı şekilde anlatıyorum. Linkini de veriyorum. Derste öğrenme yöntemi nedeniyle yoklama aldığımı ve sınıfa gelinmesine dikkat ettiğimi söylüyorum.
14 haftalık dönemin sadece 6 dersine gelen kişi sınıf geçmeyi umuyor.
🙂
Bu durumda sınıfta bırakacağımı, ama isterse uzaktan eğitim öğrencileri ile birlikte Final sınavına girebileceğini söylüyorum.
Final sınavı tarihini beğenmiyor. Kendisinin kış tatiline denk geldiği için sınava girmiyor.
🙂
Sanırım “MBA = Masrafını Babamdan Alın” sanıyor. Benim görüşüm ise kaynak israfı olduğu yönünde.
Geçmiş dönemlere ait “Öğrencilik Halleri” yazıları şurada: [1] , [2] , [3] , [4] , [5] .
Bu dönemin öyküleri bitmedi. Devamı yarın.
Resim şuradan alıntıdır
Etiketler: ders, ödev, öğrenci, öğrenmek, okul, sınav, sınıf, ürün geliştirme, ürün yönetimi
Kategori: pazarlama, yaşamın içinden
20 Ocak 2015
3:28 pm
O derse girmek, o bilgilere ulaşmak için ciddi emekler ve paralar vermeye razı insanlar varken kıymetinizi bilmiyorlarsa bırakın geçmesinler o dersi. Bunu ilk başta kötülük olarak algılacaklardır fakat ilerde bugün ne yapmak istediğinizi daha iyi anlayacaklar diye düşünüyorum.
Öneri olarak derse iş hayatında başarısız olmuş, batmış ve bu durumun onun hayatını ne yönde etkilediğini anlatabilecek kişileri ya da hikayelerini dahil etmek, bir gün baba parasının da bitebileceği gerçeğiyle yüz yüze kalmalarını sağlamak konunun ciddiyetini anlamaları açısından yararlı olabilir.
”Bireylerin kalitesi yükseldikçe toplumun da kalitesi yükselecetir” gerçeğini gözönünde bulundurarak, hiç tanımadığım öğrencilerinizin, ben de toplumun bir parçası olarak iyi olmalarını istediğimden bu yorumu yapmak istedim.
Sporda, sanatta, siyasette, iş hayatında şu bahaneleri bırakalım artık diyorum… Biraz kafa patlatalım, değer üretelim.
21 Ocak 2015
5:31 pm
Uğur Hocam,
Eğitimci kimliğimle baktığımda, yapmaya çalıştığınız şeyle ilgili tam 400 yıl önce Cervantes bir roman yazmış 😉 Örnek alınması gereken bir yöntem, sadece kolay gelsin demek istiyorum…
Fatih Bey’in yazdığı “değer üretelim.” sözündeki “değer” kelimesini “TL” olarak algılayanlar olduğu sürece, ne sizin yapmaya çalıştığınız şeyi, ne de yorumunu anlayabileceklerini sanmıyorum.
Ayrıca bahsettiğiniz eğitim işi MBA’e kaldıysa vay halimize..