24 Mayıs 2009 Pazar

Verdimse BEN verdim

Başlığa bakıp da siyasi bir şey yazdığımı düşünmeyin.

Carte d’Or’un bir çalışanının “aidiyet” duygusunu yazacağım aslında.

Kendi aidiyet duygum konusunda bir çok kere yazdım. Son yıllarda bana pek uğramadı. Bunun kişiden (benden) kaynaklandığı ortada… Ancak genelde, aidiyet duygusunun kurumdan kaynaklandığını ve kişilere sonradan bulaştığını düşünürüm.

Aşağıda kısa bir örnek var.

🙂

Dün Carte d’Or’un fabrikasını, bir çok yemek blogcusu ile birlikte ziyaret ettik.

Hemen hepsi aileleri ile birlikte gelmişti. Eşle ve çocuklar çoğunluktaydı.

“Dondurma fabrikasında olmak”… Çocuklar için muhteşem bir zaman… Hepsinin gözleri ışıl ışıldı… Biri dışında tüm çocukların söz dinlediğini söyleyebilirim. O biri… Olumsuzluk döneminin zirvesinde… Jandarıyor… Anne uğraşıyor, çabalıyor… Baba hiiiç aldırmıyor… Çocuğun olumsuzluğu öyle boyutta ki, “yol uzundu (2 saat), isterseniz biraz rahatlayalım” dendiğinde, hemen itiraz etti: “Hayırrr, rahatlamayalım

🙂

Fabrikayı gezmeden önce, Carte d’Or Marka Müdürü Sn. Canan Barut bize markayı tanıttı.

(Canan hanım ve ekibi ile 12 Nisan’da Carte d’Or’un kahvaltısında tanışmıştık. Kahvaltıdan sonra da interaktif mecralarda markaların yer alması konusunda Özgür Alaz ile birlikte Excel İletişim Danışmanlığı elemanları ve Carte d’Or Marka Yönetiminin çalışanlarıyla uzunca sohbet etmiştik)

Canan hanımdan sonra, fabrikanın mühendislerinden  Hakkı bey bize üretimin hemen her aşamasını anlattı.

Bahsedeceğim “aidiyet” hissini hemen her cümlesindeki tonlamalarda hissettim. “Avrupa’daki 2’inci büyük fabrika” derken, “ihracatı en yüksek olan” derken… Gurur somut bir şekilde seziliyordu.

“NATO askerleri için dondurma satın alacaklardı. Bir çok ülkede, bir çok fabrikayı denetlediler. Bizden almaya karar verdiler. Çok firma istedi ama NATO askerine dondurmayı BEN VERDİM” dedi. O cümledeki “ben verdim” derken elini göğsüne götürmesi, sesindeki vurgu…

Buraya dikkat… “Algida verdi” değil, “Ben verdim”… Elbette kendi aralarında konuşuyorken, “ben” değil “biz” diyorlardır. Hepsi dışarıdan gelen ziyaretçilere konuştuğu için “ben” demesi olağan… (Sakın ha “bencil” diye düşünmeyin.)

Bir insanın kurumuna bu derece sahip çıkması, ancak başarıların paylaşılması ile olur. Burada 2 önemli unsur var. Başarı ve paylaşmak.

Aksi takdirde, ne olduğunu da gördüm. Firması başarı elde etmiş. Ama onu anlatan yönetici, “Şu yarışmada birinci olduk” derken, “sabah servisi yakaladım” der gibi anlatır.

Bize fabrikayı gezdiren, oradayken yardımcı olan tüm Carte d’Or ve Algida personeline teşekkür ederim.

😀

Ekleme: Carte d’Or fabrika gezisi  konusundaki diğer yazılar

😛

Etiketler: , , , , ,

Kategori: İş hayatı, pazarlama, yaşamın içinden

“Verdimse BEN verdim” yazısına şu ana kadar yorum yapılmamış

  1. fabrika gezisi rutinden midir? Yoksa size özel miydi?

  2. Fabrika gezisi Carte d’Or ile yapılan sabah kahvaltısı sırasında konuşulmuştu. (İlgili linkde ayrıntısı var.)

    Yemek blogcuları ve bazı pazarlama blogcuları davetliydi.

Yorum Yazın