"ahlak" etiketli yazılar:

03 Eylül 2023 Pazar

Fikrinizi çalarlar mı? – 3

Fikrinizi çalarlar mı?” sorusunun “aslında aynı anlama gelen ama birbirine zıt” yanıtlarına [1] ve [2] , FİKRİNİZİ ÇALAMAZLAR örnekleriyle devam ediyorum.

(3)

2006’da iş hayatımın bankacılık kısmına son verdim. Bankanın eski Yönetim Kurulu Başkanı, bir petrol dağıtım şirketinin de Yön. Kur. Baş. idi. Çevresine “Burada çok veri var ama veriyi bilgiye dönüştürmüyorlar. Bu işi yapacak birini arıyorum” demiş. Beni önermişler.

İki kere ikişer saate varan görüşme yaptık. Ben uzun bir tatil yapmayı amaçlamıştım ama “Şu anda Genel Müdür yok. Birini bulunca icraatın içinde olmayacağım. Bu nedenle hemen gel ve işe başla” dedi. Beni ikna etti. İşe başladım.

İki ay sonra bir Genel Müdür geldi. Yeni Genel Müdür, başka akaryakıt şirketinin İngiltere ofisinde yöneticiyken buraya transfer edilmişti. Benim ne amaçla geldiğimi öğrendikten sonra “Bırakın şu bilgi yönetimi gibi şeyleri. Siz bir sadakat kartı çıkartın” dedi. Yön. Kur. Baş. “İcraata karışmıyorum. Genel Müdür ne derse odur” deyince bir sadakat kart çıkarmaya çalıştım.

İngiltere’de yöneticilik yaptığı için vizyon bekliyordum. Yanılmışım.

Bu arada, bağlı olduğum GMY – hiç nezih ve nazik olmayan biçimde – değiştirilmişti. Başıma gelecek olanı anlamalıydım 🙁 .

Yine bir Türkiye’de ilk defa… Birden çok banka ile çalışabilen, işlemleri doğrudan banka kredi kartına aktarabilen, isterseniz farklı zamanlarda farklı bankaların kredi kartlarına aktarabildiğiniz (böylece bütçenizi yönetebildiğiniz), RFID ile pompa bilgilerini okuyabilen, pompacının hata-hile yapamayacağı bir sadakat kartı tasarladım. Yine güncel teknolojiyi izlemeyen IT ile ve bunca özelliği taşıyan kartın üretimini olmayacak kadar ucuza getirmeye çalışan yönetim kademeleriyle cebelleştim. (Bu mücadeleler çok sayıda blog yazısına konu olabilir.) Sadakat projesini hayata geçirdik. 2008 senesinin tek başarılı projesi oldu.

Proje için 15 adımlık yol planı çıkarmıştım (aşağıda yönetici özetini okuyabilirsiniz). 5’inci adıma kadar gerçekleştirdik. 8’inci adıma kadar iş isteklerini hazırladım ve 7’inci adıma kadar olan kısmın testlerini yaptık.

2008’in tek başarılı projesiydi ama başarıdan ötürü hemen hiç olumlu cümle duymadık, aksine sürekli tehdit, taciz ve hakaret işittik. Bağlı olduğum – yeni – GMY (aşağılamayı yönetim tarzı olarak belirlemiş) hiç de birlikte çalışmaya uygun biri değildi. İşten ayrılmadan önce profesyonel ahlakın gereğini yaptım. Projemin mevcut durumunu ve gerçekleştirilebilir ufkunu – vizyonunu ayrıntılı olarak yazdım. (Altında imzam olan her belgeyi saklardım. Geçenlerde aşağıdaki dosyayı buldum ve bu yazıyı yazmaya karar verdim. 🙂 )

Bu gördüğünüz Yönetici Özeti. Arkasında her bir aşama için ayrıntılı açıklamalar var.

Yukarıda yazmıştım, bırakmadan önce 5’inci maddeyi hayata geçirmiştim. Kısa süre sonra 4 ve 3’e indi. Şimdi bildiğim kadarıyla o düzeylerde sürüyor.

Diyeceğim şu: Bırakın fikrinizi çalmalarını, açık açık ortaya koysanız, vizyon ve hedefler konusunda ayrıntılı belge bıraksanız bile işe yaramayabilir. Bıraktığınız noktada bile tutamazlar, siz olmayınca geriler. Piyasadaki alelade ortalamaya kadar düşebilir.

 

 

İster “taşıma suyla değirmen dönmez” deyin, ister “ithal vizyonla proje yönetilmez“… Profesyonel ahlakınız gereği projenin gerekçelerini ve stratejik hedeflerini açıkça yazsanız bile hayata geçiremiyorlar. Dolayısıyla, hiç korkmuyorum “fikrimi çalarlar” diye… ÇA-LA-MAZ-LAR.

Keşke çalsalar. Birileri – çoğunlukla – yıllar sonra hayata geçirir ve başarılı olursa gerçekten sevinirim. Çok doğru düşündüğüm kanıtlanmış olur.

😉

Girişte “aslında aynı anlama gelen – birbirine zıt – iki yanıt vereceğim” yazmıştım. Gelecek yazının konusu “fikir nasıl çalınır” olacak. Yine gerçek hayattan örneklerle…

😀

21 Şubat 2020 Cuma

Umut Tacirleri

Geçenlerde İnsan Kaynakları’nın yapay zeka önünde verdiği sınavdan bahsetmiştim.

🙁

Dün bana anlatılan bir konu ile bugün Twitter’da gördüğüm haber yine işe alma konusuna dönmemi sağladı. Twitter’da gördüğüm haber  şuydu:

Bana anlatılan konu ise… Hani iş ve eleman bulma siteleri var ya… Onlardan birini anlattılar.

Çok bilinen iş ve eleman bulma sitesinin satışçıları firmaya gelmiş. “Bize ilan verin” demişler.
Yahu biz adam aramıyoruz, aksine eleman çıkartıyoruz” yanıtını almışlar. “Neden ilan verelim ki?
Normal zamanlarda olsa 2000 TL isterdik. Bu dönemde ilan verin… Şimdi 200 TL… Hem marka görünürlüğü artar; hem de elinizde kriz sonrasında değerlendirme için çok sayıda CV olur.”

Maalesef, o kurum da ilan vermiş. Gelen başvurulara, CV’lere bakmayacaklar bile…

🙁

Bu olaydan alınacak dersleri düşünelim:

  • Eğer sizi kapıya koyan kurum “yeni eleman aranıyor” ilanı veriyorsa, büyük ihtimalle Kurumsal İletişim’e soyunan [“algı yönetini” bildiğini sanan] bir İK’cı vardır (İK’dan Kİ’ye kolay sanırlar).
  • İş aramanın ve boşa umutlanmanın ne kadar yıpratıcı olduğunu bilmeyen İK’cılar bu tekliflere atlıyorlar O firmaları bir yere yazın. (Bence en üzücü olanı bu.)
  • Size iş bulacağını vaat eden sitelere güvenmeyin. (TR’de girişimci ahlakı konusunda bir örnek daha)

O iş ve eleman bulma sitesi, belki 200 TL kazanıyor ama, daha sonrası için kendi güvenirliğini yok ediyor. Direktörü “Tamam, ilan verelim” dese bile, diğer İK çalışanları bunu herkese söylüyor. Gençler şimdiden “Şuna hiç inanma” diye paylaşıyorlar.

🙁

24 Şubat tarihli EKLEME

Aşağıdaki mesajı Twitter’da yayınladım.

Yanlış anlaşılmasın. 3 alana 1 bedava değil, “1 alana 3 bedava” veriyor.

26 Aralık 2020 tarihli EKLEME:

Aşağıdaki görsel, ilave açıklama gerektirmiyor.

🙁

 

02 Ocak 2019 Çarşamba

İş Ahlakı Araştırması – 2018

Türkiye İktisadi Girişim ve İş Ahlakı Derneği (İGİAD) tarafından yapılan ve Nesiller Boyu İş Ahlakı sloganıyla duyurulan Türkiye İş Ahlakı Araştırması 2018 sonuçları, İstanbul Ticaret Odası’nda (İTO) açıklanmış.

Araştırmayı kaynağından okumaya başladım. İçeriği konusunda daha sonra yazmayı amaçlıyorum.

Bugün, tüm yayın organlarında neredeyse aynı şekilde verilen haber (muhtemelen PR ajansı çalışması) konusunda yorumlarımı burada paylaşmak istedim.

😉

Bir haber olmaktan çok, epey yorum eklenmiş. Elimde olsa yazının bir kısmını siler, sonra tekrar okurdum. (Zaten bu yazıyı yazmadan önce birkaç kere okumak zorunda kaldım.)

.

Bir yerinde şöyle yazılmış: “İş hayatında yavaş yavaş 2000 yılı sonrası doğumluların oluşturduğu Z kuşağının işlerin başına geçeceğini belirten Rekabet Kurumu Başkanı Ömer Torlak“… Durun biraz…  Onlar daha 18 yaşından genç. Önce okullarını bitirecekler, sonra biraz deneyim kazanacaklar, sonra işbaşına geçecekler. Onlar işlerin başına geçene kadar en az 10 yıl geçecek.

  • 10 sene önce, “Ne olacak bu Y kuşağı?” diye birçok İK Yöneticisine sormuştum. Hemen hepsi “Y Kuşağı yönetici pozisyonuna geliyor. Onların kendi nesillerine nasıl davrandığına bakıp öğreneceğiz” demişlerdi. (Blogda da yazmıştım ama bulamadım. 🙁 )

Rekabet Kurumu Başkanı bu cümleyi bir yerde Y kuşağı için okumuş. Sonra burada söylemiş. Başkasının hazırladığı bir sunumu anlattığı, bu cümlesinden belli. Toplantıda olsam, aklım “okumuş, söylemiş” olgusuna takılırdı, devamını dinlerken önyargılı olmamakta zorlanırdım.

.

Nesiller arasında iş ahlakı algısında istatistik anlamında büyük farklılıklar olmadığına” katılıyorum. Gençlerin piştiği ortam değişmedi. “Ayakta durmak çok zor ve bunu gerekçe göstererek pek çok insan maalesef yaptığı hatayı, yanlışı meşrulaştırma eğilimine girebiliyor” Böyle büyüyor. Evde konuşulan bu ahlaksızlığı meşrulaştırma bahaneleri; işyerinde de tekrarlanıyor. Sonuçta babasından ve ustasından bunu görüyor.

Onların ahlaksızlığı meşrulaştırma girişimine karşı yasal önlem alırsan anlamlı olur. Aksi koşulda demeç verirsin.

.

Haberde anlatılanlardan “Yaşlıların bazı şeyleri kanıksamış durumda olabileceği” konusuna katılıyorum. Hatta artırıyorum. X nesli (benim gördüğüm kadarıyla, ailesi yeterince temel ahlak eğitimi vermemişse) zaten “her şey mübah” neslidir. Bir kısmının çok çalışkan olmalarının arkasındaki duygu da budur. “Ne olursa olsun yırtmak…

Blogumda yazamayacağım bazı anılarım var. Yazdıklarım sadece [1][2][3][4][5] . Yazamadıklarım daha çok.

  • Bir yanlış anlama olmasın. Yukarıda “ailede verilen temel ahlak eğitimi” diye yazdım. X kuşağının tamamı için genelleme yapmıyorum. Hiç bahane üretmeden hatalarının sorumluluğunu üstlenenler oldu. Şimdi de birbirimizle görüşmeye çaba sarfediyoruz.

.

Aile demişken, araştırmanın “İş Ahlakının Kaynakları” konulu bulgusunu (sayfa 17) paylaşayım

Aile + Patron + Yönetici’nin ne kadar önemli olduğuna bakın.

.

İş ahlakı konusunda bir araştırma ile “nesiller arasındaki farkların batıdaki kadar ayrışmadığı” anlaşılmış. Bence araştırmacıların nesil araştırmalarına daha çok zaman ayırmaları gerekiyor.

Y neslinin zaten “ortama uyum, ses çıkarmama, rahatını bozmama” konusundaki erken öğrenmişliğini anlaşılmadığını düşünüyorum.

  • Burada kilit kelime (ve tehlikeli kavram) erken öğrenmişlik.

Yurt dışına beyin göçü olduğundan, 250 bin kişinin gittiğinden bahsediliyor. Bunların büyük bir kısmı Y nesli. Bu gençler, daha sert iş ahlakı kuralları olan ülkelere çalışmaya giderken, buradaki davranışlarını da yanlarında götürecekler mi? Elbette HAYIR.

Bence, burada ustalarından ve babalarından farklı davranış göstermiyorlarsa, kabul ettikleri veya benimsedikleri için değil bulundukları ortamda ses çıkarmak tehlikeli olduğu içindir. Araştırmanın bu konuda da ipucu vermesini dilerdim.

.

Sunum konuşmasında “KOBİ’lerde rekabet edebilme adına veya çarpık bir rekabet anlayışı içinde faaliyetlerini sürdürebilme adına, iş ahlakına aykırı bazı hususları meşrulaştırma çabasından söz edebiliriz” denilmiş.

Oysa araştırmada (sayfa 16) “… iş ahlakı kültürünün benimsenmişliğini gösteren, daha az görünür etik kültür öğeleri olan iş ahlakı meselelerinin işletme içinde paylaşılabilmesi, özendirilmesi ve toplumsal sorumluluklarla ilişkilendirilmesi açısından ise KOBİ’ler daha başarılı görünmektedir” diye belirtilmiş.

Büyük kurum ve KOBİ karşılaştırması konusunda, Ufuk Aydın’ın  20 Aralık 2018 tarihli bir tweet akışına bakalım.

Şöyle yanıtladım

Bence de büyük kurumlarda iş ahlakı daha zayıf. Hatta birçok kurumda bu eksiklik kurallaştırılmış durumda.

Örnekler vereyim:

  • Görüşmeler yapılmış, içerik konusunda mutabakat sağlanmış, eğitim veya danışmanlık işini yapmış bitirmişsin. Katılımcılar veya paydaşlar da beğenilerini iletmiş. Fatura ödemesi gecikiyor. Nedenini soruyorsun “onay sürecinde” veya “imzada bekliyor” cümlelerini günlerce duyuyorsun.
  • Enflasyonun arttığı dönemde, geç ödeme yüzünden tedarikçisini batıran onlarca büyük kurum oldu. Hatta bunlardan birinde çalışan arkadaşım “fatura ödemesini bir ay erteleyince, bizim departmanın tüm maaşı çıkıyor” diye anlatmıştı.
  • Bizde ödemeler en az 60 gün sonra yapılır[a] , [b] cümlesi, kurumlaşma veya kurallaştırma değil ahlak eksikliğidir.

Ayrıca, bu ödemeyi geciktirme davranışı gösterenler, başkalarını ahlak konusunda sıkça eleştirirler.

🙁

Araştırmayı yapanların aklına ve ellerine sağlık. Daha ayrıntılı okuyacağım. İlginç bulguları paylaşırım.

.