"akademi" etiketli yazılar:

13 Şubat 2018 Salı

Girişimci Genellemeleri

Bugünlerde “Hayatında hiç girişim yapmamış, risk almamış akademisyenlerin girişimcilik eğitimi vermesi” üzerine çok sayıda aşağılama okuyorum. Bir hafta içinde 4 – 5 farklı kişinin Tweet’lerinde veya Facebook iletilerinde gördüm.

Girişimcilik eğitimi vermiyorum ama, düşünce sistemi açısından birkaç cümle etmek istiyorum.

😉

Ben de…

Hayatında araştırma metodları, modelleme ve tüme varım hakkında
hiçbir bilgi edinmemiş olanların genellemelerine bayılıyorum.

Ayrıca,

Hayatında tek bir gün bile ücretli çalışmamış genç girişimcilerin
“neden kurumlarda çalışmamalı” konulu konuşmalarına bayılıyorum.

.

Risk konusunda, çoook eski bir toplantıdan bahsedeceğim.

Bülent Eczacıbaşı “girişimcilik” konusunda kendisine sorulan bir soruya şu yanıtı vermişti:

Girişimci hesaplayarak risk alan insandır. Bir dönemin en bilinen girişimcileri… Vehbi Koç, Sakıp Sabancı… babamın yakın arkadaşıydılar. Hepsi bir girişimden önce uzun uzun hesap kitap yaparlardı.

Girişimcilik kumar değildir.”.

Yazının devamında Vuslat Çamkerten‘in yorumu var.  Ona da göz atıverin.

😀

Türkiye’deki “girişimci ekosistemi” denen ortamın neden kısır kaldığının en güzel açıklaması bence girişimcilerin düşünce yapısıdır.

Yatırım alınca beyaz mercedes resmi yayılayıp “çocukuk aşkıma kavuştum” diyen; Dünya sağlık, ulaşım, akıllı şehirler, giyilebilir teknolojiler, eğitim, sıfır atık üretimi, siber-güvenlik vb. gibi oluşumların peşinde koşarken onsekizbinyediyüzseksenbeşinci e-ticaret sitesi açmaya çalışan; müşteri deneyimini düşünmeden gelir modeli anlatan; tüm odağını “bir yatırımcı ve exit” üzerine toplayan; akademik düşünceyi sürekli kötüleyip, her yanlışı bizzat kendisi tekrarlayarak öğrenen… ve kendisine girişimci diyenlerin oluşturduğu ortamdır bu EKOSİSTEM.

Umut Aydın’ın şu Tweet’i ile başlayan

ve tartışmalarla devam eden

tweet’leri sırayla okuyun.

🙁

Oluşmayan ekosistem nedeniyle en çok yatırımcıyı suçlayan binlerce “girişimci tweet’i” siz de okumuşsunuzdur.

Şimdi dönüp tekrar etrafınıza bakın. Girişimcilik eğitimi konusunu geçtim, her hangi bir konuda bilimsel araştırma yöntemleri ile ilerleyen kaç tane girişimci gördünüz?

[Neyse ki birkaç tane tanıyorum.] Siz diğerlerinden kaç tane tanıyorsunuz?

🙂

18 Haziran 2016 Cumartesi

Bir Kariyer Önerisi

Geçenlerde şöyle bir mesaj geldi:

Merhabalar, Ben XXX

AAA Üniversitesi İşletme Bölümü #. Sınıf öğrencisiyim.

Sizden kariyer planlamam hakkında yardım talep ediyorum.

Durumumu şöyle izah edeyim;

Öğretim görevlisi olmak istiyorum (Pazarlama Anabilim Dalı veya Girişim Bölümünde)  bu doğrultuda not ortalamamı yüksek tutuyorum ve bir yandan ALES ve YDS sınavına çalışıyorum. Fakat yine de ek planlara ihtiyacım olduğunu düşünüyorum. Bu ek planlar biraz daha hobi gibi olsalar da ilgili olduğum ve biraz üstünde çalışmaya başladığım konulardır. Veri madenciliği ve programlama dili (en az 3 tane) öğrenebilirim diye düşünmekteyim. Sizin fikrinizi çok merak ediyorum bu konulara yönelmeli miyim? Tavsiye edebileceğiniz alanlar var mı?

PlanŞöyle yanıtladım:

Merhaba,

Pazarlama branşında akademisyen olacaksan, önce iş hayatında bir süre çalış. Gerçekten pazarlamayı, marka oluşturmayı, ajans ilişkilerini, yıllık pazarlama planını, varsayım yapmayı filan öğren.

Müşteri verilerini anlamlandırmayı, verilere dayalı karar vermeyi, değişen müşteri davranışlarını verilerden anlamayı, vb. bu sırada uygulamaya çalış. Veri madenciliğini öğren. En azından SPSS kullan.

Şunu göreceksin: Bunun için programa dili bilmeye gerek yok. Algoritmayla düşünebiliyorsan, tek eksiğin pazarlama tecrübesi olur.

Özetle, istersen yazılım dili de öğren. Ama işin gerçeği, pazarlamayı sadece derslerden değil, stratejik pazarlamayı bizzat yaparak öğren. Sonra öğretim üyesi ol. Derdin doçent olmak, profesör olmak filan olmasın. Çocuklara yararlı olmayı hedefle.

Sevgiler,

Genç arkadaşın sorularını tam olarak yanıtlamadığımı biliyorum.

Aklımdakini dökmek istedim

😉

Önemli not: Bu yazıyı kullanarak tüm hocalarınıza saldırmayın. Soyut düşünce becerilerinden çok yararlandığım değerli akademisyenler var. Sosyal mecralarda onları takip etmeye çalışıyorum. Söylemleriyle düşüncelerime ışık tutuyorlar. Bir konuyu tartıştığımızda, bende türlü fikirler  uyanıyor. Öğrencilerinin yolunu aydınlatmaya çalıştıklarını tüm yazdıklarından görüyorum.

Belki iş hayatında hiç bulunmadılar. Hatta, iyi ki iş hayatına girip soyut düşünce becerilerini kaybetmediler. Onlar bu yazının konusu değil.

🙂

Diğerleri, hiç iş hayatı olmamış ve öğretim görevlisi unvanına sığınmış, gerçek hayatta hiç sınanmadığı için akademik kibir sahibi olmuş hoca’lar… Kendilerine kul-asistan olmayacak kişileri master’a, doktoraya almayan unvan sahipleri… Çocukluklarındaki köşe kapmaca oyununu büyüyünce oynayan, hasbelkader kaptıkları köşeleri / koltukları bırakmayanlar… Değişen bilgi kaynaklarına değil, kendilerinin öğrenciyken okuduğu 50 yıllık kitaplara bağlı kalanlar…

Genç arkadaş bu ikinci gruba benzemesin istedim.

😉

22 Eylül 2013 Pazar

2 noktadan 1 doğru geçmez

18 Eylül 2013 tarihli yazımda “kamu spotları daha estetik olmalı” dediğimizde bizim “estetik değerleri toplumsal meselelerin önünde tutmakla” suçlandığımızı yazmıştım.

Bu gibi az boyutlu düşüncelere uzak değilim. Size en ilginçlerden birini anlatayım.

Ödüller konusunda tavrımı biliyorsunuz. “Hiçbir ödül jürisinden daha kıymetli değildir” diyorum. [1] , [2] , [3] , [4] , [5] , [6] , [7] , [8] . Bir sohbette bu cümleme örnek olarak Nobel ve Oscar ödüllerini verdim.

Oscar’ın asıl adı Akademi ödülü. Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi (Academy of Motion Picture Arts and Sciences) tarafından veriliyor.

Nobel Ödülleri, ise İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi, İsveç Akademisi, Karolinska Enstitüsü ve Norveç Nobel Komitesi tarafından veriliyor.

Her iki ödülün arkasında da akademik kurullar olduğu için, bazı yıllar tartışmalar olsa bile, saygın olmayı sürdürüyorlar.

Bunu söylemiştim ki sohbetteki arkadaşlardan biri şöyle dedi.

Amerikan film sanayi, kültür emperyalizmini aşılıyor. Nobel dersen, o da dinamiti bulup savaşlarda milyonlarca insanın ölmesine neden oldu. Bence ikisi de saygın değiller.

Kafasındaki kurgu içerisinde 2 noktayı bir doğru ile bağlamış.

“Oscar alan filmlerin, aktörlerin, yönetmenlerin yüzde kaçı Amerikan Kültür Emparyalizmini yayması için oy çokluğuyla seçilmiştir. İsimlerini veya oranı verebilir misin?” diye soramadım. “Nobel ödülü alan bilim adamlarının kötü niyetlerle neler yaptığını anlatır mısın?” da diyemedim. “Nobel Edebiyat Ödülü almış kaç kişinin kaç eserini okudun?” bile diyemedim.

Ne diyeceğimi bilemedim. Hiçbir şey yapılamazdı.

🙁

İşte o zaman anladım. Hani okullarda “2 noktadan 1 doğru geçer” diye öğretiliyor ya. Tek bildiği bu olanlar, kendilerince tüme varım yapıyorlar. Oysa, bu cümle sadece iki boyutlu geometri için geçerli.

İnsan veya topluluk söz konusuysa, boyutlar neredeyse sonsuza yakınsa… yani sosyal bilimlerde iki noktadan bir doğru geçmez. Çok sayıda örneklem sorgulanır, iddianın ne kadar desteklendiği gözlenir. Önce, sorgulama ve kendinden emin olMAma ile başlamak gerek.

geometri-2

Zor ama keyifli bir yolculuk…

Resim şuradan alıntıdır.