Yaratıcılık ve Yapay Zeka
Nicedir kafamı kurcalıyan bir konu var: “Ortalıkta bunca veri varken, bir insanın ne zaman, neredeyken ve kiminleyken, nasıl tepki gösterdiğini bildiğimiz bir dünyada, reklam ajanslarının yaratıcı iletişimine gerek var mı?” sorusunu çok yerde tartışmaya açıyor ve öğrenmeye çalışıyorum.
Brandtalks‘un genç patronu Murat Durak da konuyla ilgilendi ve bir panelde konuyu tartıştık.
Panelin açılışında, yukarıdaki soruyu sordum. Alemşah Öztürk bu konuda oldukça ayrıntılı açıklamalar yaptı.
Uzun ve ayrıntılı konuşmayı özetlersek “Çok sayıda markanın pazarda olduğu ama giderek farkların azaldığı (deterjan, şampuan, vb.gibi) ürünlerde, farkı yaratıcılık yaratır” dedi. (Bu görüşe kesinlikle katılıyorum.)
Konunun daha iyi anlaşılması için Youngme Moon‘un FARKLI isimli kitabından bir bölümü buraya alıyorum.
Ürünler arasındaki fark anlamsızlaşmaya başladığında, seçimleri yaratıcılık etkiliyor.
😉
Bu açıklamalardan edinilen sonucu Seda Genç Twitter’da paylaştı.
Bu kısa tartışma sonrasında Seda Genç bir yanıt alamadı.
- Öğrenciliğimde de rahatsız olurdum. Bazı ideoloji savunucuları, bir konu hakkında tartışırken “Sen şu kitabı oku” derlerdi. Ben de “Madem sen okudun, şu soruya yanıt ver” dediğimde”Önce oku, sonra tartışalım” cümlesinden başka yanıt alamazdım.
Sevgili Alemşah Öztürk‘ün konferanstaki konuşmasının (yukarıdaki bir cümlelik özetinin bile) yeterince açık olduğunu düşünüyorum.
😉
Birkaç sene önce, semantik projesinde yer aldım. Projenin lideri önceleri “Bilgisayarlar, insanın yaptıklarını insandan daha iyi yapar” deyip duruyordu. Örnek de” satranç ustasını yenen bilgisayar” idi.
Ne var ki, yazılımın doğru tahmin oranı bir türlü %85’i geçemedi. Sonra (o dönemde işsiz kalan) bir akrabası, kalan %15’i gözle ayrıştırdı. Yeni ayrıştırma kriterleri yazılıma eklendi, oran %92’yi buldu. Epey zaman sonra bir konuşmasını izledim. Tıkanılan yerde insan aklının gerekliliğinden bahsediyordu.
En iyi bilişsel (cognitif) projede bile
insan aklı → analitik → insan aklı → analitik → insan aklı → analitik …
diye bir yol izlenir.
Her şeyi yazılımdan bekleyenlerin, milyon dolarlık yazılımlar için “Bunca para ödedik ama bir işe yaramadı” dediğini defalarca duydum.
😉
Bir küçük noktayı daha belirtmek isterim.
2010 sonrası doğan çocuklar muhtemelen şoförlük öğrenmek zorunda kalmayacaklar. Spor veya macera için istemeleri dışında, direksiyona hiç geçmeyecekler.
Bir yerde çalışırlarsa (?) ve şahsi arabaları olursa (?) araba onları evlerine (?) en kısa zamanda götürecek yolu seçecek.
Eğer güzel manzaralı bir yoldan geçmek isterlerse, arabaya “Beni şuradan götür” diye emir vermek zorunda kalacaklar.
Yani, robot (veya ot veya köle) gibi değil de insan gibi davranmak için makineye müdahale etmek zorunda kalacaklar.
🙂
Özetle fark gerektiğinde, insan yaratıcılığı gelecekte de kaçınılmaz olacak.
😉