"algı" etiketli yazılar:

17 Ocak 2018 Çarşamba

Blockchain, kripto para… Kafalar karışık

Bu sabah önce Twitter’da, sonra da B2B haber ileten bir sitede şu haberi gördüm:

Dünya’nın en büyük lojistik/ taşımacılık şirketlerinden olan MAERSK (%51), IBM (%49)  ile ortak bir blockchain şirketi kurmuş.

İlgili yayınlarda belirtildiği üzere, bu yeni şirketin amacı yükleyicilere, nakliye şirketlerine, liman idarelerine, gümrük bürolarına, bankalara ve diğer paydaşlara küresel tedarik zincirinde yüklerini izleyebilmelerini ve kağıt işlerini ortafan kaldırıp zamana dayanıklı dijital kayıtlar kullanılmasını sağlamak.

Özetle, paydaşların güveneceği bir kayıt defteri (ledger) amaçlanıyor. Bunu hayata geçirmek için çok sayıda diğer kurumların da işin içine girmesi gerektiği röportajda belirtiliyor.

🙂

Bu gibi gelişmeleri zaten bekliyoruz.

Bana ilginç gelen ise, bu haberin Tweet’ine yapılan yorumlar.

Anlaşılan oralarda da birileri blockchain deyince, diğerleri kripto para anlıyor. (Tribünlerin karşılıklı “siyah“,” beyaz” demesi gibi…)

Buralardan pek farkı yok.

😉

09 Ekim 2015 Cuma

Hızlı Koşan Çözüm

Bir çok operasyoncu, müşterilerin söylediklerine aldırmazlar ve Henry Ford’un söylediği iddia edilen “Müşterilere sorsaydım, daha hızlı koşan at isterlerdi” sözünü tekrarlarlar.

  • Önce şunu vurgulayayım, ciddi araştırmalarda Henry Ford’un bu sözü söylediğine dair ipucu bulunamamıştır. 1999 senesinde birinin yazdığı “muhtemelen böyle derdi” iddiası ile başlamıştır. Şurada araştırmaların sadece bir tanesi var. Google teyze size daha birçok araştırmayı sunuyor.

Steve Jobs’un en sevdiği cümle olduğu iddia edilen sözün yakıştırma olması ayrı bir mizah konusu. Jobs’a özenti çok sayıda girişimcinin tekrarlaması daha da ilginç.

Müşteriden uzak yaşayanların egosunu tatmin eder gibi görünse de, pazarlamacı olarak bu sözü tamamen farklı yorumluyorum. Bu yaklaşım, Sanayi Dönemi’nden kalma bir düşünce yapısıdır. Üstelik o zaman bile yanlıştı. O dönemde ürün odaklı düşünüldüğü için, sözü uyduran kişi araba ile at arasında karşılaştırma yapmış. Oysa, kendi uydurduğu cümlede bile, işin müşteri tarafı çok açık bir şekilde ifade ediliyor. “daha hızlı”.

Müşteriler aslında çözüm istiyor. Bu çözümü, kendi bildikleri çerçevede tanımlıyorlar. Kelimelere takılmak yerine müşterileri dinlemeyi bilirsen gerçekten ne istediklerini (müşterinin temel ihtiyacını) anlar ve çözüm üretirsin.

Henry Ford’un “Siyah istedikleri sürece, istedikleri renk araba alabilirler” sözü Sanayi Dönemi’ne uygun. En hızlı kuruyan renk siyah olduğu ve sırada bekleyen çok sayıda müşteri olduğu için rahatça söylemişti.

O bile, birkaç sene sonra her renkte araba üretmeye başlamıştı. Özetle, doğru müşteri ihtiyacına iyi odaklanan hep kazanır.

🙂

 

30 Ağustos 2008 Cumartesi

Trafikte marka algıları(m)

İstanbul’da yaşıyorum. Evim Ataşehir’de, işyerim Maslak’da… Sabah trafiğinde zaman harcamamak için saat 06:40’da evden çıkıyorum. Sabahın o saatinde, 80 km.’yi hiç aşmasam da saat 07:00 olmadan köprüyü geçiyorum. Akşamları ise, çoğunlukla yoğun trafiğe yakalanıyorum.

Sabah trafiği, benim çıktığım saatte çok yoğun olmadığı için gözlem yapmaya fırsat buluyorum. Bugün size, trafikte markalar konusunda oluşan düşüncelerimi paylaşacağım. Şimdiden söyleyeyim, bunların hiç biri panolar, durak reklamları, bill board’lar, direk reklamları, sokak afişleri, vb. ile ilgili değil.

Üstelik, izlenimlerimin bir kısmı genellemelere dayalı. Hiç bilimsel değil. Tekrarlandığını düşündüğüm durumlar, giderek bana genelleme yaptırıyor. Nedir bunlar:

  • Minibüs sürücülerinin trafik kurallarına uyma düzeyi,
  • Taksi sürücülerinin sollama ve sağlama yeteneği,
  • Halk otobüsü kullananların diğer araçlara (özellikle kadın sürücülere) gösterdiği hoşgörü,
  • Şehirlerarası otobüslerin, yolcularının geç kalmaması için hız yapması,
  • Bazı pahalı markalı araçları kullananların, parayı arabanın hızına verdiklerini düşünmeleri,
  • Üzerinde bazı içecek ve sigara markası yazan küçük arabaları kullananların slalom merakı,
  • Dört dörtlük magandaların, sıfatlarını arabalarının hacmi ile pekiştirebilmeleri…

5. ve 6. maddeler doğrudan “marka algısı”nın bir parçası. Park yerinde bile görsem, “O markalı aracı kullananlar kendilerini tutamıyor, gaza daha fazla basmak ihtiyacını hissediyor” diye düşünüyorum. Bakkalda vitrinde görünce “üzerinde şu markaların yazılı olduğu araçları kullanan genç satıcılar, kış tatilinde yeterince slalom yapamadıkları için, yoğun olmayan trafikte fırsatı değerlendiriyorlar” diye hatırlıyorum.

Düşündüm de, nasıl ki araçlar veya üzerinde yazılı olan markalar konusunda beynimde bir düşünceler dizisi oluşuyorsa, minibüs, taksi, halk otobüsleri ve şehirlerarası otobüsler için de bazı düşünceler oluşmuş. Yani onları da “marka” gibi algılamaya başlamışım. Oysa “ürün” olduklarını düşünmem gerek.

Tedavisini bilen var mı?