"ast" etiketli yazılar:

27 Mart 2010 Cumartesi

Motivasyon tartışmaları

Bülent Eczacıbaşı ile 1.5 saatlik toplantının notlarını [1], [2], [3] yayınlıyordum.

Motivasyon konusunda güzel bir tartışma oldu.

Zeynepe Dan Pink’e ait bir TED konuşmasına yönlendirdi.

Nasuh Mahruki’nin “amaç insanı motive eder” cümlesinin (ki %100 katılıyorum) bilimsel anlatımı gibiydi bu video.

😛

Başak Temel, aynı yazıdaki başka bir cümleye dikkat çekti.

Bülent Eczacıbaşı “Eskiden olduğu gibi, sorumluluk ve yetki eşit şekilde artmıyor. Kademe arttıkça sorumluluk artıyor. Ancak yetki artmamaya başlıyor. Emir verip yaptıramıyorsunuz.” demişti.

Başak, bu durumun da motivasyon bozukluğu yarattığını yazdı.

😛

Benim görüşüm şöyle:

21’inci yüzyılda iş dünyasının gerçeği bu… Giderek de daha fazla sorumluluk olacak ve yetki eşit oranda artmayacak. “Ben gençken patronlara özenirdim… Ama çömezken daha iyiymiş, daha mutluydum” cümlesini sık sık duyacağız.

Bazıları için para kazanmak bir amaç. Başarının ölçüsü bu. Meşhur olmak, yetkili olmak gibi beklentileri de çok farklı değerlendiremiyorum maalesef.

Aşağıda bir dizi yazı var. Bunların konusu olan iş arkadaşlarıma (özellikle Terazinin kefesi‘nin kahramanı ve benzerlerine) baktığımda (kendimce) bazı ortak özellikler buldum.

  • Anne-baba, “başarı = para ve/veya yetki” diye yetiştirmişlerdi.
  • İşin ince ayrıntıları hakkında ailenin bir fikri yoktu.  İşini anlattığında “Ne yani, dünyayı mı kurtarıyorsun” benzeri cümleleri duyabilirdi.
  • Kendini başkalarına kanıtlamak hevesi ile doluydular. Bir yerlerden beğeni duymak, onların en önemli ihtiyacı idi.
  • Kendilerine güvenleri oldukça azdı. Bir işi yapmış olmanın gururunu tek başlarına taşıyamıyorlardı. Birisi onlara “aferin” demeliydi.
  • Yaptıkları işin sorumluluğunu üstlenmeye değil, yetkisini kullanmaya adanmışlardı.
  • Başarılar hep onlarındı, çuvallamalar için her zaman bahaneleri vardı.
  • Yükselmek, daha üst unvanlara gitmek için hırsım olmadığından ötürü bana kızarlardı. “Sizin yüzünüzden biz de yükselemiyoruz” derlerdi.

Motivasyon konusunda Dan Pink’in dediği 3 şeye inanırım.

  • Özerklik
  • Ustalık
  • Amaç

😛

Bu konuda amma da çok yazmışım:

Görüşünüz farklı ise…

🙂

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Amirim, duy sesimizi…

Geçenlerde yönetim düzeyindeki bir arkadaş ile sohbet ediyordum. Herkesin mesajında Cc:de olmaktan yakındı.

“İç yazışma’dan e-posta’ya”  isimli yazıda, şirket içindeki yazışmalara biraz dokunmuştuk. (Yeniden okumanızı öneririm).

😛

Bir anımı anlattım.

Ekibimin onlarca proje ile ilgilendiği bir dönem… Bölümün matrix yapısı gereğince, her projede birçok paydaş var. Hani, doğru müşteriye, doğru kanaldan, doğru ürünü, doğru teklif ile sunacağız demişiz ya.

Hemen her projede, kanal yönetimi, ürün geliştirme, CRM birimleri çalışıyor. Her birinin proje yöneticisi olduğu projeler var. Birinde “patron” sizseniz, diğerinde başkası… İşleri, görevleri baştan konuşuyoruz. Sorun çıkmadıkça bana gelmesini istemiyorum. Sorun çıkarsa… Zaten benim görevim.

Bazı yöneticiler, kendi elemanlarına gönderilen her mesajda “bana da CC yapılsın” derler. Aksine… Mutlaka okumam gerekmeyen mesajların bana gönderilmesini istemem.

Ekipteki birkaç arkadaş “ne kadar çalışkan olduğumu görün” gibilerden, kendi aralarındaki her mesaja beni de CC ekliyordu. Sohbet aralarında “ben görmesem de olur” mesajını verdim. Heyhat… İşe yaramadı…

Sonra ekibime bir e-posta gönderdim.

ic_mesaj1

Bazı arkadaşlarımız hemen uyum sağladılar. Ama bir kısmının “ne kadar çalışkan olduğumu görün” tavrı devam etti. Bana 2 – 3 gün CC gelmiyor. Sonra da tüm mesaj zincirini bir defada gönderiyor. 20 – 30 tane mesaj. Gerekçe “süreç konusunda bilgi vermek istedim”…

Karar bekleniyor mu? Hayır. Niye gönderdin?… “Siz bilin istedim… Hani, sorarlarsa…”.

Bir süre sonra benden ikinci bir e-posta…

Bilin bakalım Konu: kısmında ne yazıyordu…

ic_mesaj_02

😛

23 Temmuz 2009 Perşembe

Deneme… Yanılma…

Bu yazıyı dün yayınlayacaktım. Ama siteme EL KOYULMUŞTU. Bugünü beklerken Tuğçe Esener‘in güzel bir yazısını da gördüm.

Birbirimizden habersiz olarak işe yeni başlayanlar konusunda yazacakmışız. Önce Tuğçe’nin yazısını okuyun.  Sonra da aşağıdaki satırları…

😀

Askerlik hizmetinden hemen sonra… Deniz acenteliği işine yeni girmiştim. Girmeden önce, askere giderken bazı kitapları almış ve fırsat buldukça okumuştum. İşe girince de yoğun bir eğitime tabi tutuldum.

  • Bazı konşimentolar tek asıl (orijinal) ile düzenlenir. Bunların üzerine “1/1  – one/one” diye de yazılır. Malın teslimini sağlayan Ordino belgesi sadece bu tek asıl konşimentoyu getirene verilir.

O günlerden birinde…

15 yıldan beri şirkette çalışan Ordino Servisi Müdürü yanıma geldi. “Müşterinin elinde konşimentonun kopyası var. Üzerinde aslı gibidir yazılmış ve gönderen tarafından kaşelenmiş. Ordinoyu vereyim mi?” diye sordu.

Kesinlikle yapılmaması gerektiğini benden iyi biliyor. Amacı yeni gelen genç adamı açık düşürmek. Sonra da alay konusu yapmak.

“Canın isterse verebilirsin elbette!” diye yanıtladım. O “işte yakaladım” ifadesi ile dinlerken devam ettim… “Biri sorarsa VERME dediğimi söyleyeceğimi biliyorsun değil mi? Zaten bunu bana sormanın bile doğru olmadığını da biliyorsun… İstersen bir daha böyle deneme yapma…”

🙁

Bazıları, yeni gelenleri küçük düşürmeye meraklıdır. Onlar kolay unutulmaz. Çömezlere öğretenler ve destekleyenler de daima hatırlanır. Siz ikincilerden olun.

Sizi örnek alırlar ve onlar da çömezlerine bilgi ve destek aktarırlar…

😛