"AVM" etiketli yazılar:

09 Eylül 2016 Cuma

Apple Kuyruğu

İstanbul’un Anadolu yakasında yaşadığım için, “karşı” tarafa geçince, toplantılarımı birbiri ardına yığıyorum.

Zorlu Center’da öğleye doğru bir toplantı ayarlayınca, önceki toplantıyı saat 10.00’da yine Zorlu Center’da yapmaya karar verdim.

Trafik sıkışıklığı ihtimaline karşın, erkence bir saatte AVM’ye ulaştım. Saat 10.00’da açılıyormuş.

  • Var ya! Kanyon AVM’nin erken saatte açılmasının ne kadar önemli olduğunu anlamış oldum. Bundan sonra zorunlu olmadıkça, toplantılar için Kanyon’dan şaşmam.

Zorlu AVM’nin açılmasını beklerken biraz dolaştım, biraz oturdum.

Açılmasına 15 dakika kala, kapıda kuyruk oluştu. Bazıları arkadaş grubuyla gelmiş. Epey genç bir iki kişi, annesiyle gelmiş.

İnsan, bir AVM’nin açılmasını kapıda tek sıra kuyruk oluşturarak bekler mi?” diye düşündüm. Bu ne heves?

apple-kuyruk

(Bu açıdan bakılınca Louis Vuitton önünde kuyruk var gibi geliyorsa da, benim resim çekerken dikkatsizliğimden ötürü… Aslında AVM’nin (resmin en sağ tarafında görülen) giriş kapısının önündeki kuyruk…)

– Önceden randevu gerekiyor muymuş?
– Erken gelen sırada öne geçer mi?
– Bir sorun var da?

gibi sohbetler duydum. Çoğunun elinde iPhone kutusu vardı. Sanırım yeni almışlar.

Anladım ki, AVM’deki Apple Shop’ta sıra kapma yarışındalar. Yoksa, kimsenin bir AVM’de kuyruğa gireceği yok.

  • AVM açanlara önerim, bu gibi mağazalara öncelik (hatta kolaylık ve kiralarda indirim) tanımaları. Epey trafik yaratıyorlar.

🙂

İşler sırayla… Önce, yeni çıkan modeli ilk satın alan olmak için sıraya girilir. Sonra da sorunları gidermek için.

😉

20 Eylül 2013 Cuma

Farklı bir toplantı

3 – 4 sene önceydi.

Bir AVM Sadakat Kartı çıkartılacakmış. Soruşturmuşlar, birkaç kişi beni önermiş. AVM’nin Genel Müdürü’yle 2 – 3 kere toplantı yaptık. AVM sadakat kartının artılarından, eksilerinden söz ettim. Yapılması gerekenleri söyledim. (Bunları hep sohbet diye algıladılar. Kuruş alabilmiş değilim.)

“Artık adını koyalım” deyince yeni bir toplantı düzenlendi. Hepsi “ağır abi”lerin olduğu bir masa. Etrafındakilerden birini okuldan, bir başkasını bankacılıktan tanıyordum, biri beni davet eden (ve birkaç haftadır fikir alan) Genel Müdür…. Hiç tanımadığım 2 yönetim kurulu üyesi daha vardı. Bir de Büyük Patron.

Bu patronu, İkitelli’nin dar sokaklarında küçük bir mümessillik yazıhanesi olduğu günlerden biliyordum. Birkaç kez leasing işlemi yapmıştık. O beni (doğal olarak) hatırlayamadı.

Toplantı başladı. Herkes kendini 2 -3 cümleyle tanıttı. Ben de öylece kısa tuttum. Ama Patron “bu işi bildiğiniz nereden belli” edasıyla daha geniş açıklama istedi.

Her ders döneminin başlarında, ilk derste kendimi tanıtmak için yaptığım sunumu açtım. Başladım anlatmaya. Her biri 2 haneli milyon dolarlık projeleri, sonuçta ne kazandırdığını… anlatıyordum ki “Tamam, kısa keselim” dedi.

Konuya döndük. Sadakat kartını konuşmaya başladık.

Arkamızdaki camdan, yüksekçe bir yerden dikine açılan pencerenin köşesinden dışarıdaki rüzgarın sesi geliyordu. Büyük Patron kalktı. Bir sandalyeye çıktı. Sonra bir tornavida getirmelerini istedi.

Toplantı devam ediyordu, aslında.

Genel Müdür, “Siz zahmet etmeyin. Toplantıdan sonra düzelttiririz” gibilerden bir şeyler söyledi. Patron zaten anlamadığı konulardan sıkılmış olmalıydı. Sandalyeden indi. “Siz devam edin” deyip çıktı, gitti.

Toplantı bitti. Genel Müdür ile başbaşa kaldık. Ben girişimci patronlarla geçirdiğim yılları hatırladım. Genel Müdür’ün böyle bir patronla çalışmasının ne kadar zor olduğunu biliyordum [1] , [2] , [3] , [4] , [5] , [6] , [7] , [8] . Ona takdir duygularımı söyledim. Bu projede patronun ne kadar dahil olacağını sordum. “Özellikle ilgileniyor” yanıtını alınca “bu projede çalışmayacağımı” bildirdim.

Kendisine daha önce birlikte çalıştığım ve bilgisinden emin olduğum bir arkadaşımı önerdim.

Para isteyemedim. Öylece el sıkıştık.

😉

Beni ona önerenlere “yarıda bıraktığım için hayal kırıklığını” anlatmış. “Uğur sana bunca zaman ayırdı, bunca bilgi verdi. Ona ödeme yaptın mı?” sorusuna “Proje hayata geçseydi ve Uğur yönetseydi, para vermeyi düşündüğünü” söylemiş.

Bugün ne durumda olduğunu merak ediyorsanız… AVM Sadakat kartı kolay iş değildir.

😛

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Sadakat kartlarını birleştirmek

Bazı genç arkadaşlar, benzersiz fikirlerini benimle paylaşırlar.

Onları uyarırım. Google’da arandığında fikir öldüren adam olduğuma dair şöhretimi baştan söylerim. Kendilerinden çok emin olup, anlatırlar.

Yılda 8 – 10 kere çok sayıda sadakat kartı yerine tek bir platform fikri; 4 – 5 kere tüm kredi kartı alışverişlerini de birleştiren kişisel muhasebe – finansman yönetimi fikri anlatılır.

Genelde, bu sayede toplanan verileri pazarlamak amaçlanır.

Sadakat veya ödeme sistemi diye Google’dan araştırdıklarında ben çıkmışımdır. Beni bulmaya çalışırlar, ama kendi konularındaki tek bir yazımı okumamışlardır.

Sorarım:

“Migros, MacroCenter ve Tansaş’larda geçerli olan Money Card’ı incelediniz mi? Paro’yu incelediniz mi?”

Hemen her seferinde aynı yanıtı verirler.  “Gerek duymadık. Onlar kart bazlı çalışıyorlar.

“Peki. Turkcell’in mobil finansal servislerindeki sadakat kartı uygulamalarının nasıl çalıştığına baktınız mı? Kaç tane sadakat kartı birleştirdiler?”

Gençlerin yine araştırmamak için bir bahanesi vardır.

“Türkiye’de neden güçlü bir AVM kartı olmadığını biliyor musunuz? Kanyon veya İstinye Park gibi çok miktarda sadık ziyaretçisi olan AVM’lerde bile neden sadakat kartı işlemediğini öğrendiniz mi?

Yanıt yine olumsuzdur. Hiç araştırmamış, benzersiz sandıkları fikrin büyüsüne kapılmışlardır.

Her seferinde sıfırdan alıp anlatmaya çalışırım: “Önemli olan müşteri deneyimidir. Kart veya mobil olması, sadece bir araçtır. Bunlar müşteriyi ayrıştırmaya yarar. Deneyimin, bu araçlar dışında kalan beklenti, duygu, düşünce gibi unsurlarını gözardı etmemek gerekir.

Bu işi yaptığınız zaman, kimlerden müşteri çalacaksınız. Kart bazlı sadakat programı yapanlardan… Yani onlara rakipsiniz. Ve rakiplerinizin ne yaptığı hakkında hiç fikriniz yok.

(Burada tekrar anlatmayacağım. Deneyimin nasıl inceleneceği şuralarda [1] , [2] , [3]  yazılı.)

Nasılsa araştırmadıkları için bu blog yazısı da bir işe yaramayacak, bir – iki ayda bir benzer fikirle gelecekler. Yine de…

Bu fikirlerle gelecek arkadaşlara şimdiden söyleyeyim. İçinde bulunduğu ortamı anlamak için okumayan, öğrenmeyen, çalışmayan kişi başarısızlığa giden yola adım atmıştır.

Fikirlerini ben öldürmesem, piyasa cezalandırarak ödetir.