"bahçe" etiketli yazılar:

01 Eylül 2022 Perşembe

Bahçıvanlık Çabalarım

Covid-19 yaygınlaşmaya başladığında, çeşitli yasaklar ve önlemler başlamadan önce İstanbul’a 2 saat mesafede bir köye göçtüğümüzden 12 Şubat 2022’de Sürdürülebilirlik Çabaları yazısında bahsetmiştim. O yazıda kompost gübre yapmaya çalıştığımı da anlatmıştım. Altı buçuk ay önceki yazıdaki (2021 sonbaharında çektiğim) resmi tekrar ekleyerek mevcut durumu anlatmak istiyorum.

 

Resimde

1 – Dal kırpıntısı, sebze-meyve artığı, biraz toprak ile oluşturduğum ve kompost gübreden sonra torf – bahçe toprağı kıvamındaki toprak. Renginin karaya döndüğünü ve içinde pembe solucanların cirit attığını, yazıda belirtmiştim.

2 – Dal öğütme makinesinin parçalamadığı incelikteki dallar ve saman yığınları. Bahçedeki yeşilliği, çiftlik sahibi komşularımız biçip kendi hayvanlarına veriyorlar. Bazen, beklenmedik bir zamanda yağmur yağıyor. Samanlar hemen çürüyor ve hayvanlar yemiyor. O zaman, bu (2) yığına ekliyorum. Sonuçta bu yığın da gübreye dönüşecek.

3 – Bu sene sonuna doğru öğütmeyi düşündüğüm dallar.

4 – Yaz aylarında öğüttüğüm dallar. Yaz boyunca tüm organik atıkları içine kattım. Biraz da toprak ekledim. Onlar da (umarım) önümüzdeki sene 1 gibi olur.

5 ve 6 – Yükseltilmiş bahçeler

Yukarıdaki 1 – 2 – 3 – 4’ün son durumu aşağıda…

🙂

Her ihtimale karşı tekrar hatırlatayım:

Dikkat: Burada yazılanlar kesinlikle bir önerme veya örnek gösterme değildir. “Şehirden gelip bağdakine akıl öğreten” biri değilim. Naçizane, bireysel çabalarımı aktarıyorum.

😉

23 Ağustos 2022 tarihinde durum şöyleydi.

Önde görülen (yarı yıkılmış) bölüm, yukarıda 1 ile belirttiğim bahçe toprağı. Gerçekten çok verimliydi. Yaz başında 8-10 el arabası dolusu toprak aldım oradan. Kenarının yıkılma nedeni de oradan toprak çekmem. O toprağı başka yere alıp domates ve biber fideleri ektik. (Ayrıntısı aşağıda… Özeti: tohumdan üretme işinde başarılı olamadım ama fidelerden çok iyi verim aldım.)

Bu arada, evde bürokrasi yıllarından kalma 😉 bir kağıt öğütme makinesi vardı. Hani önemli evrakları un ufak eden makinelerden. Hemen araştırdım. Bir kat toprak, bir kat öğütülmüş kağıt kırpıntısı koyulduğu zaman, birkaç ay içinde tümden toprağa dönüşeceği söyleniyordu. Elbette, pembe solucanların rahatça gelebilmesi için, bu düzenek toprakla temas etmeliydi. Şubat ayında tomar tomar kağıdı öğütüp dal kırpıntısı ile oluşturduğum yığına kattım. Haklıymışlar. Muhtemelen Mart ayındaki yoğun kar sayesinde, yaz geldiğinde toprağı karıştırdım, kağıt izine rastlamadım. Toprağa dönüşmüştü. Umarım pembe solucanlar mide fesadı geçirmemişlerdir. 😛

Kompost gübre veya torf yapmaya kalkışırsanız, içine çekirdek kaçmaması için dikkat etmek gerekiyor. Maalesef, kontrolüm dışında, karpuz ve kavun çekirdekleri karışmış. Toplamda 7-8 tane kavun ve karpuz olmuş.  Bazılarını resimledim. Yiyebildiklerimizin tadı güzeldi. Bazıları yeterince büyümeden çürüdü 🙁 .

Gelecek sene, içine çekirdek kaçırılmaması için daha dikkatli olacağım. “Neden?” diye sorarsanız, toprak üretmek için hazırladığım havuzdan kavun ve karpuzları toplayana kadar toprak çekemedim. Ayrıca işi bu kadar şansa bırakmak da istemem. Madem o iklimde kavun-karpuz yetişiyor, bahçede başka bir yerde daha planlı bir şekilde karpuz ve kavun yetiştirmeyi deneyeceğim.

Sadece kavuz-karpuz da değil. Rüzgarla gelen yabani bitkiler de birbuçuk ay içinde üç karış boy atmışlar, neredeyse ağaca dönüşmüşler. Gelecek sefer, yaz mevsiminde uzun süre gitmeden önce üstünü örtmeye karar verdim.

Oradan toprak çekmek de yetmiyor. Çok fazla organik madde (sebze-meyve atığı, dal kırpıntısı, yaprak, vb...) olduğu için, çok fazla böcek oluyor içinde. Hem eledikten sonra biraz güneşte kurutmak, hem de başka topraktan eklemek gerekiyor.

4 el arabası dolusu toprağı kurutmaya serdiğim sırada yağmura yakalandım. Hoş olmuyor 🙁

🙂

Gelelim ilk resimde 2 ile belirttiğim “makinenin öğütemediği incelikteki dallar, samanlar, vb…” yığınına. İkinci resimde gördüğünüz gibi, 3 metreye ulaşan yükseklikte bir yığın oldu. (Arkasında, kırmızı çatısıyla yeni yaptırdığım odunluk görülüyor.)

Bu ince dal ve saman yığınını 60-70 santimetre yüksekliği olacak şekilde yayarak toprağa gömebilseydim, şimdiye çoktan verimli toprağa dönüşmüş olurdu. Bu haliyle, sadece ortasında bir bölüm işe yarar hâle gelmiştir ama, sürekli üzerine eklediğimden… kim bilir ne zaman kullanırım. Çiftçi komşularım “içinde yılanlar yuva yapmıştır” dediler, aldırmadım. Belki yeni yapacağım yükseltilmiş bahçelerde, toprak dökmeden önce altına bu çalı-çırpıyı yerleştiririm. Böylece “hem o devasa yığından kurtulurum, hem de alttan alta verimli toprak oluşur” diye düşünüyorum. (Hayaller…)

🙂

En yukarıdaki resimde 3 ve 4 ile işaretlediğim yığınların 23 Ağustos’taki durumu şöyle:

Sağda (3) dal yığını ve solda (4) dal kırpıntısı. Yazın bir miktar dal öğüttük ama kışa girmeden sağdaki yığını da öğütmek istiyorum. Soldaki birikintinin içine kağıt kırpıntısı da katıyorum.

20+ yıldan beri CRM ve müşteri deneyimi konusunda birçok araştırma, makale, belge, vb… biriktirmişim. Bizzat yürüttüğüm projelerin dosyalar dolusu belgeleri de var. O dönemler, internet bu kadar etkin olmadığı için çoğunlukla kağıda basılı olarak saklamışım. Bugünlerde onları elden geçiriyorum. Bazıları artık işime yaramaz olduğu için geri dönüşüme ayırıyorum.

Arkaları boş ise, müsvedde kağıdı olarak saklıyorum. İki tarafı da yazılı ise, kağıt öğütücüsüne… oradan da toprağa ulaşacak. Eğer üzeri ince naylon kaplıysa… doğrudan çöp tenekesine gidecek. Bu durumda olanları nasıl geri kazanacağımı bilmiyorum.

Bazı dosyalar… projelerde o kadar detaylı belge biriktirmişim ki… Benim için artık gerekli değil ama CRM projesinde yer alacak genç arkadaşlara yararlı olabilir. Onları son dönemde CRM dersimi almış bir arkadaşa teklif ettim.

Kışa girmeden önce, mevcut torf (ilk resimdeki 1’inci havuz) toprağını eleyip bahara saklayacağımı söylemiştim. Elek üstünde kalanları da bu dal kırpıntısına ekleyeceğim. Çürüyüp toprak olmaya orada devam etsinler.

🙂

Gelelim “ürettiğim toprak” ile yaptığım tarımın sonuçlarına… Kavun-karpuzdan yukarıda bahsettim. Bir de domates ve biber fidesi ektiğimizi söylemiştim.

Aslında domatesleri ben ektim, biberleri eşim.

Uyarılarıma rağmen biberleri çok sık aralıklı ekmişti. Boyları bir karışa ulaşınca, her bir bitkiye ayrı dayanak yapmak yerine resimde gördüğünüz gibi destek yaptım. Dal kırpıntılarının bir kısmını biberlerin altındaki toprağın üstüne malç olarak serdim. Zaten biber ve domates fidelerini ekmeden önce, kendi ürettiğimiz toprağı bu dar bahçeye doldurmuştuk. Soldaki resim 13 Haziran‘da sağdaki resim 23 Ağustos‘ta çekildi. Resimde pek belli olmuyor, Ağustos’ta biberler toplanır duruma gelmişti ve kahvaltılarımızda bolca yedik.

Yine de, önümüzdeki sene biberleri daha seyrek dikme kararındayım.

Domatese gelince…

Haziran ortasında İstanbul’a gelirken ne var ne yoksa toplamıştık. Kırmızı domates azdı. Yeşil domatesleri turşu yaptık. Ağustos başında geri döndüğümüzde dalları basmış şekilde bulduk. Yaklaşık 20 gün boyunca, kahvaltı ve yemeklerimizde kendi ürünlerimizi yedik.

Domates için saatlerce video seyrettim. Nasıl ekilir, alt yapraklar ne zaman budanır, diğer yapraklar ne zaman budanır, toprağı ne zaman yükseltilir, vb… Dünyada 360, Türkiye’de 40+ çeşit domates olduğunu öğrenene kadar zaman geçti. Kimi diyor ki “domates az su ister“, başkası “ne kadar sularsan o kadar domates alırsın” diye iddia ediyor. Açıkçası, öğrenmek vakit aldı. Yukarıda resmi görülen dışında bir domates eksem başarılı olur muyum? Hiç emin değilim.

24 Ağustos‘ta İstanbul’a gelirken yine bütün domatesleri topladık. Tüm topladıklarımızı saymaya çalıştım. (Görmemişin domatesi olmuş…) Sanırım 4 fideden 80 civarında domates aldık.

Naneler de hemen önde… Geçen sene dere otu ve maydanoz da verim almıştık ama bu sene sadece nane toplayabildik. Sanırım tohumdan üretme konusunda oldukça başarısızım.

🙁

Köyümüze, en iyi ihtimalle 22 – 23 Eylül gibi gidebileceğiz. Uzun kalabilirsek dal öğüteceğim, hava kötü olmazsa kavun-karpuz yetişen kısımdan toprak eleyip gelecek bahar için hazır tutacağım. Kafamda bir yapılacak işler listesi var.

Hayırlısı…

😉

12 Şubat 2022 Cumartesi

Sürdürülebilirlik Çabaları

Bugünlerin en önemli konularından biri sürdürülebilirlik. Bu konu, artık küresel bir konu. Yine de, “konu tüm Dünya’yı ilgilendiriyor, sadece beni değil” demememiz ve her şeyi başkalarından beklemeden elimizden geleni yapmamız da gerekiyor.

Kurumların bazıları “kendi varoluşlarının devam etmesini” aynı kavram ile anlatıyor ama onların söylediği sürdürülebilirlik değil devamlılık.

🙂

Covid-19 yaygınlaşmaya başladığında, çeşitli yasaklar ve önlemler başlamadan önce İstanbul’a 2 saat mesafede bir köye göçtük. Uzun bir süreyi orada geçirdik. Elimizden geldiğince İstanbul’a gelmeden yaşamaya çalıştık. O dönemde benim de bazı çabalarım oldu.

Dikkat: Burada yazılanlar kesinlikle bir önerme veya örnek gösterme değildir. “Şehirden gelip bağdakine akıl öğreten” biri değilim. Naçizane, bireysel çabalarımı aktarıyorum.

Tarımla uğraşanların hayatının ne kadar zor olduğunu gözlüyorum. Geçimimi tarımdan sağlamadığım için deneme yapma şansım (hatta lüksüm) var. Eğer başarılı olursam, tüm köy bundan yararlanır ve ekosisteme yarar. Başarısız olursam, sadece benden çıkar.

🙂

Önce organik atıkları bir yerde biriktirmeye ve kompost gübre yapmaya karar verdim. Bir varil alıp altını genişçe deldim. Tüm gıda artıklarını oraya döktük. Kestiğim dikenleri ve bahçedeki yabani otları da üzerine koyduğumuz için, çok fazla kokmadı ama hoş koktuğu da söylenemezdi.

Internet’ten araştırdım ve az kullanılmış bir dal öğütme makinesi buldum. Satın alıp sobada yakılmayacak kalınlıkta (3 cm’den ince) dalları öğütücüden geçirdim. Başparmak boğumu kalınlığında yongalara bölüyordu. Dallar çok inceyse, 8-10 cm uzunlukta bırakıyordu.

Köyde, sobaya uymayacak incelikte dalları yakıyorlar. Benim dal öğütmem ilk önce garip karşılandı.

Yemeklerimizden çıkan meyve kabuklarını, sebze artıklarını parçalara böldüm.

Daha önce varile döktüğümüz artıkları artık bu tahta yongası yığınının içine koyabilirdim. İlk anda manzarası pek güzel olmayabiliyor.

Yenilmeyen organik ne varsa yonga yığınına döktük.

Elbette böyle bırakmadım. Çapayla veya dirgen kullanarak atıkları tahta parçaları içine gömdüm.

Arada, tahta parçalarının üzerine toprak da döktüm. Resimlerde bazı meşe yaprakları görünüyor ama onlar yakındaki ağaçlardan dökülenler.  Aslında, dal öğütmek için bile çok ince olan dalları ve dökülen yaprakları da ayrı bir (hatta iki) yere yığdım.

Resimde önde köşesi görünen yığın bir yıl önce öğütülen dallar, solda etrafı tahtalarla çevrili olan ise yapraklar ve ince dallar; arkadaki yığın bir diğer yaprak-dal yığını. Sonradan bu yığınları birleştirdim. Şimdi küçük bir tepecik oluştu. Bunları malç gibi kullanmak için topluyorum. Malç olarak serilemeyenleri ise yükseltilmiş bahçede zemine yayacağım.

Sağda, arkada ilk yükseltilmiş bahçe denemelerim var. Kısmen başarılı oldu. Daha çok okumam ve çalışmam gerek.

Resimleri sonbaharda çekmiştim. Önde açık renkli görülen tahta parçaları şimdi topraklaşmış durumda. Bildiğiniz kara toprak. İçinde pembe solucanlar cirit atıyor. Yaklaşık 4 metreküp kadar kompost gübre elde etmiş oldum. Köydeki komşularımız da tahtanın verimli toprağa dönüştüğünü gördüler. Belki artık öğütülebilir olan dalları yakmazlar. Bendeki makineyi kullanabilirler.

🙂

Elbette sadece organik gıda artıkları ile sınırlı değil. Isırgan otundan böcek kovucu şurup yapmak, yumurta kabuklarını sebze fidelerinin etrafına yaymak, sobada yanan odunların külünü eleyip kuru ve sıvı gübre için kullanmak da var. Dönüştürülebilen her şeyi tekrar kullanmaya çalışıyorum. Her ne kadar verimli toprak üretmeye çalışsam da, susuz tarıma da kafayı taktım. Onu da denemeye çalışacağım. Yukarıda vurguladığım gibi, umarım köyün ekosistemine bir katkım olur.

Sosyal mecralarda uzun süredir vurguladığım bir cümleyi burada tekrarlayayım.

Platform emperyalizminin karşısında sadece platform kooperativizmi durabilir.

😀