"basiret" etiketli yazılar:

31 Mart 2010 Çarşamba

Mutlaka "kan" çıkmalı

Bu cümleyi duyunca aklınıza ne geliyor.

😉

Genç reklamcı arkadaş anlattı.

Tasarımı yapmış. Ustasına götürmüş. Usta çalışmayı incelemiş.

Bunu müşteri çok beğenir. Ama bize Cannes’da ödül getirmez. Üstüne biraz daha çalış…” demiş masanın üstüne atarken…

Başlık cümlesi veya “Kan çıkarmayacak işleri getirmeyin” genç arkadaşın en sık duyduğu cümlelermiş.

  • Ben söylendiği gibi yazdım. Aslında yazarken Cannes diye yazılmalı… “Cannes”, kan okunur da…

😛

Karpuzcu da aynı şeyleri söylüyor sanki… “Kan çıkmazsa para yok…”

😛

Bu vesileyle aklıma geliverdi. Şu KIRMIZI ÖDÜLLERİ var ya…

Acaba kan kırmızısı mı, yoksa Cannes kırmızısı mı?

😛

09 Mart 2010 Salı

Kırmızı üzerine…

Bir yıldan fazla olmuş. Bir yazıda şöyle demiştim.

Sevdiğim bir fıkra var.

Boğalar kırmızıya kızmazlarmış. Kırmızıya inekler kızıyorlarmış. Boğalar, inek yerine koyuldukları için kırmızıya saldırıyorlarmış.

😉

Kırmızı kutu vakası da bu nedenle gelişti, yorumlardan anladığım kadarı ile…

Yorumculardan Hüseyin Kılıç “yazılanların doğru olması/gerçekleri söylemesi ayrı, okunduğunda karşı tarafın ne anladığı ayrı.demiş. Ben de yukarıdaki fıkrada aynı şeyi söylüyorum.

😉

Anlatmaya çalıştığım şu:

  • Neden seminerlerde, konferanslarda hep aynı kişiler konuşmacı oluyor?
  • Neden öğrenci kulüpleri hep aynı kişileri etkinliklerde sahnede görmek istiyor?
  • Neden şirketler çeşitli konularda hep aynı kişileri dinlemeyi tercih ediyor?
  • Neden eğitim şirketleri hep aynı kişilere başvuruyor?

diye düşünmek yerine

  • Neden promosyonlar hep aynı kişilere gidiyor?

diye düşünmek yanlış.

Bu hep aynı kişiler şirketleri, öğrencileri, eğitim kurumlarını, konferans düzenleyenleri, hatta rakip ajansları, vb… kafaya mı almışlar. Öyleyse niye?…

Bunu mu düşünmeliyiz, yoksa suçlama yarışı mı düzenlemeliyiz.

Yazı aslında bu kadar basit.

🙂

Tekrarlıyorum. Bu yazı kimseyi aşağılamıyor, kimseyi yüceltmiyor, kimseyi suçlamıyor, kimseyi de aklamıyor.  “Benim şiltlerim / kırmızı kutularım seninkileri döver” de demiyor.

Lakin, görüyorum ki boğalar gerçekten kırmızıya değil de…

Oleeee!…

😛

12 Kasım 2009 Perşembe

Yönetimde basiret

Türkiye’de marka kartlarının yoğun olduğu bir dönem yaşandı. Sadece İstanbul’da 200 kadar markanın kendi kartı vardı.

Bankalar da bu kurumların listelerine el attılar. Birçok eş-markalı (co-branded) kart çıktı.

Bu dalga, her topluluk, dernek, oda, birlik, vb’yi de etkiledi. Hepsi, kredi kartları ile aynı şekilde olan “üyelik kartlarını” çıkarmak istedi. Yine bankalar devreye girdi. “Aidiyet” (affinity) kartları çıkardılar.

Hemen hepsi başarısız oldu. Bankalar başarıyı zaten umursamıyorlardı. Üyelerin listesi bir kere bankaya geçtikten sonra, bankacılık ürünleri satmak için yeterliydi. Yani kart bir yem konumundaydı.

😉

Üyesi olduğum mezunlar dernekleri de böyle kartlar çıkarmak istedi.  Asıl amaç, sadece bir kart çıkarmak değil, bu kart sayesinde derneğe para kazandırmak olmalıydı.  Derneklerden birine başarılı bir kart programının nasıl olması gerektiğini anlatmak için gittim.

Konuyla ilgilenen bir ağabey ile konuştum. Ona başarılı bir kart projesi için öncülleri aktardım. Derneğin bu işi nasıl yönetmesi gerektiğinden bahsettim.

Ağabey dinledi, bazı notlar aldı. Sonra beni az önce gelip hemen arkadaki masaya oturmuş olan başkan ile tanıştırmak istedi.

Başkan masada, biz ayakta… Şöyle bir konuşma geçti:

Ağabey – “Başkan, seni Uğur ile tanıştırayım. Bu kart meselesini  konuşuyorduk”
Başkan – (Bu sırada bir dizini masaya dayamış, hafif arkaya kaykılmış vaziyette… Eli biraz yukarıda… Parmakları da garsona “gel buraya” der gibi hareket ederek..) Yüzde kaç veriyorsunuz.
Ben – Ben F ağabeye derneğin neler yapabileceğini anlattım.
Başkan – (Eli ile sinek kovar gibi hareketler yaparak…) Bırak bunları ya… Yüzde kaç komisyon ödüyorsunuz. Sen onu söyle…
Ben – Önce projeyi nasıl yapacağımnızı konuşsak…
Başkan – (Sabrı taşmış bir ifade ile…) Bırak bu numaraları…
Ben – (F ağabeye dönerek…) Abi, durumu görüyorsun… Bana müsaade…

Geçenlerde bir friendfeed girdisinde bu dernek kartı konusu gündeme geldi. Artık işin aslını biliyorsunuz.

🙁

Uzmanlığa saygı göstermek, kurumunuza yararlı olmaya çalışanları dinlemek basiretli yönetimin önde gelen kurallarından biridir.

Siz yönetici olduğunuzda, yukarıdakinin benzerini yapmayın.

😛