"bilanço" etiketli yazılar:

08 Haziran 2011 Çarşamba

Kar neden pasifte

ODTÜ’de mühendislik öğrencileri son dönemlerinde “teknik dışı seçmeli ders” (non technical elective) almak zorundaydı.

Son dönemlere gelindiğinde, tam mühendisler psikoloji, sosyoloji gibi kişiye göre değişkenlik gösteren konulardan kaçınırlar; rakama dayalı dersleri ararlardı. Bazıları, Muhasebe dersini alırdı.

Ne var ki, tam not alan mühendis çok az olurdu. Bir çoğu, Kasa aktif’te gösterilirken, Net Kar‘ın neden pasif’te gösterildiğini anlayamazlardı.

😛

Daha sonraki yıllarımda şunu gördüm. Mühendislerin suçu yok. Girişimcilerin büyük çoğunluğu Gelir ile Net Kar arasındaki farkı anlayamıyor, yanlış nakit yönetimi sayesinde şirketini batırıyor.

Önce şirketin bir tüzel kişi olduğunu, Net Kar’ın ortaklara borç anlamına geldiğini anlamak gerekiyor.

😉

01 Aralık 2009 Salı

Nakit yönetimi

Hani bir elemandan bahsetmiştim. İlişki yönetiminin ustasıydı. Sonra terfisini yazmıştım.

Bir ara bizden ayrıldı. Bir sigorta şirketinde çalıştı. 2 ay sonra geri döndü. (Yıllık izinlerden saydık.) Onun sayesinde, sigorta satışı işine başladık. Bizim 20 kişilik ekibimiz daha ilk yılında, bankanın 400 şubesinin iki buçuk yılda yaptığı satışı yapıverdi.

Eleman da işten ayrıldı ve sigorta acentesi oldu.

😛

Başarısını sürdürdü. Daha acenteliğinin ikinci yılında o sigorta şirketinin en çok ciro yapan acentesi oldu.

Şirketin Pazarlama’dan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı arkadaşımdı. Bir sohbette “Benim eleman nasıl?” dedim.  “Önümüzdeki sene iflas edecek” dedi. Şaşırdım.

Elemanın tüm gelirleri kar zannettiğini, nakit yönetimini düzgün yapmadığını söyledi. Ben elemana durumu anlattım. Uyardım.

“Merak etmeyin Uğur bey… Ben herşeyi hesapladım” yanıtını aldım.

😛

Maalesef söylendiği gibi oldu.

Firmalar, ana sermaye sorunundan daha çok işletme sermayesi sorunundan etkilenir.  Yanlış nakit yönetimi, en büyük cironun kazanıldığının hemen ertesinde şirket batırır.

Tüm gelirlerini kar zanneden herkese bu öyküyü anlatıyorum.

🙁

30 Eylül 2009 Çarşamba

Çalışırken MBA veya doktora…

Son 3 yazı

ve onların friendfeed’deki yorumları

dikkat çekti, tartışıldı. Konunun biraz daha üzerine gideceğim.

İkinci yazının girişinde belirttiğim gibi, ABD’ye bir haftalığına giderken bindiğim uçağın dergisinde de bu konu işleniyordu. Özetini çeşitli zamanlarda paylaşacağım.

Üçüncü yazıda, “neden çalışırken okumak daha iyidir” diye açıklamıştım.

Bu arada, Zeynep Mengi de Çalışırken Okumak konusunda yazdı (ve yayınladı).

Aşağıda, Zeynep Mengi ile yazışmamızın tamamı var. (Birkaç satır daha ekledim. Umarım bana kızmaz…)  Çalışırken MBA ve doktora konusunda düşündüklerimi daha iyi anlatmak için…

🙂

  • Neden MBA yapmak istediniz?

Birgün gazetede Dr. unvanlı iki kişi tarafından yazılmış bir makale gördüm. Benim uzmanlık alanım olan kredi kartları üzerineydi. Eşim öğretim üyesi… Ona dedim ki:

– Benim ekip elemanlarım bunları söyleseler, “bunca yıldır öğrenemediniz mi?” diye kızarım. Öğretim üyesi olacak kişiler bu yanlışları doğru sanarak yazmışlar” dedim.

Eşim de bu söylediklerimi, üniversite’de (makaleyi yazanların) hocasına söylemiş. “Kocan o kadar biliyorsa, kendisi de yazsın da görelim” demiş sayın profesör. Ben de “Kredi kartı pazarlama stratejilerindeki yanlışlar” diye bir yazı gönderdim. Dünya gazetesinde tam sayfa… Ama üç ay sonra yayınlandı. Dr. unvanının yayınlanma süresini kısaltacağını varsaydım. Böylece yola çıktım.

Bu arada şunu da söyleyeyim. Okuldan ilk mezun olduğumda zaten akademisyen olmak için MBA’e başlamıştım. Ama jüri beni değil de bir sınıf arkadaşımı (şimdiki eşimi) öğretim kadrosuna seçmişti. Ben de “akademisyen olmayacaksam neden MBA yapayım ki” diyerek, okulu bırakmış ve iş hayatına atılmıştım.

Yani, öğretim üyeliği kafamın bir tarafında da vardı, ayrıca…

  • MBA yapmaya karar verdiğinizde işiniz neydi?

MBA yapmaya karar verdiğimde, bir bankada Satış Müdürü idim. Saha satış ekiplerini yönetiyordum. İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Adana ve Antalya’da bana bağlı ekip arkadaşlarım vardı.

  • Çalışırken zorluk çıkardı mı, çıkardıysa neler yaşadınız?
  • Çalıştığınız şirket eğitiminize devam etmenizi destekliyor muydu? Destekliyorsa ne gibi kolaylıklar sağladılar?
  • Dersler ve iş dengesini sağlayabildiniz mi?

Patronumdan izin istediğimde nazik bir şekilde reddetti. “Uğur’cuğum, biz seni zaten bildiğin için işe aldık” dedi. Dolayısıyla bir kolaylık sağlanmadı. Ben de hırsımı biraz törpüledim. Okulu en kısa zamanda bitirmekten vazgeçtim. İşlerimi aksatmayacak bir tempoda dersler aldım. Özellikle akşamları, mesai saatlerinin dışındaki derslere eğildim.

Sonra iş değiştirdim. Yeni başlamışken, “ben bir de MBA yapıyorum” diyemeyeceğim için, okuldan izin aldım. “Dönemi dondurdum” deniyor buna…

Hemen arkasından 1994 krizi geldi. Hiç iş yapılmıyordu. Finansal işlemler neredeyse durmuş vaziyette idi.  Şirket’te çalışanlar, tetris gibi bilgisayar oyunlarında “büyükusta” düzeyine yükselebilecek kadar zaman harcıyorlardı.

Bu fırsatı kullanarak yeniden ders yükünü artırdım. O zamanki (yeni işteki) patronum da zaten iş yoğunluğu olmadığı için bana kolaylık gösterdi. Haftada iki gün, 3’er saat erken çıkmama izin verdi. Mesai saatleri içindeki dersleri de aldım. Böylece dersleri tamamladım.

1994 krizi geçtikten sonra da iş yoğunluğu azdı. Ama tezi yazmak da zamanımı aldı. Demek ki yoğunluğun artması bana yarıyor.

  • MBA ve doktora arasında ne kadar süre vardı? Arka arkaya mı yaptınız?

MBA ile doktora arasında bir zaman beklemedim. Hemen MBA’in arkasından başladım.  O sırada yine işlerin ağırlığı arttı. Yine dönem başına 3 ders alarak – uzatarak –  eğitim dönemini tamamladım. Bu sefer, pek izin de verilmedi. Neyse ki derslerin çoğunluğu akşamları ve hafta sonları idi. Ayrıca okula çok yakın oturuyorduk. Bu da faydalı oldu.

  • Doktora ne üzerineydi?

Doktora, “perakendeci şirketlerin bankalar karşısında rekabet yaratması” konusundaydı. Bizde (o yıllardaki) Advantage kart örneğini, dünyada Tesco ve Sainsbury‘nin finansman şirketi kurmaları gibi oluşumları ve bu gidişin olası sonuçlarını incelemiştim. O sırada, kredi kartları üzerine çalıştığım için, bilgi birikimim tezime çok katkıda bulundu.

  • Çalışırken okumak üzerine eklemek istedikleriniz

Kendimde şunları gözledim. Yoğun iş zamanlarında ders çalışırken daha verimli çalışıyordum. Ders ağırlığı bitip de tez aşamasına geldiğimde, işteki yoğunluğum da azalmıştı. Tezime daha fazla zaman ayırmam gerekirken dalga geçmeye başladığımı gördüm.

Serbest danışmanlık zamanlarımda pek bir şey yazamadım. Ama sonra MBA tezini yazarken, Türkiye’nin ilk taksitli kredi kartı olan Taksitcard projesini de yürütüyordum. Her cephede yoğun olunca, insanın performansı da artıyor.

Aynı şeyi, doktora sırasında da yaşadım. Doktora tezini yazarken de İdeal kart projesini yürütüyordum.

  • Belli bir yaştan sonra eğitime devam etmek nasıldı? Sınıf arkadaşlarınızdan, öğretmenlerinizden, çevrenizden nasıl tepkiler aldınız?

Bir yaştan sonra eğitime devam etmenin şöyle faydalı tarafları var. Öğretim üyelerinin bazılarından daha fazla iş hayatı yaşamış oluyorsunuz. Pazarlama vakası tartışılırken, siz konuya sadece pazarlama açısından değil, şirket bilançosuna yapacağı etki açısından da düşünüyorsunuz. Önermeleriniz daha gerçekçi oluyor. Sınıfa katkıda bulunma şansınız oluyor.

Diğer yandan, iş hayatında  geçen yıllar içinde neyin önemli olduğunu ayırt etmeyi öğreniyorsunuz. Ders veya ödev yapmak için okurken, önemli noktaları hemen anlıyorsunuz. Aklınızda kalıyor. Sadece öğrenci olsanız, hepsini önemli zannedeceksiniz.

Komik olaylar da oluyor. Sınıfta size isminizle seslenen kişinin patronu yakın arkadaşınız çıkıyor. Bir toplantıda kendi patronu ile birlikte sizi görünce nasıl hitap edeceğini bilemiyor. Uğur mu desin, Uğur abi mi desin, Uğur bey mi desin… Şaşırıyor…

  • İşinize ne gibi katkıları oldu?

Derslerde verilen ödevlerin işime şöyle katkıları oldu.

Yönetim katmanlarının analizine yarayan bir metodu okumuştuk. Danışmanlık yaparken, orada verilen yöntemi kullandım. Gerçekten çok faydasını gördüm.

Ayrıca, ODTÜ İşletmecilik’de okuduğum 1977-1981 yıllarında dünyada şirket birleşmeleri pek de konuşulmuyordu. Bazı uluslararası şirketler dışında söz konusu bile değildi. Doktora dersleri sırasında gerek özelleştirmeler, gerekse şirket birleşmeleri konusunda dersler gördüm. Sonra da Dışbank – Fortis olayında bizzat yaşadım. Okuldan 20 yıl sonra yeniden eğitim almanın en büyük faydası, dünyada değişen iş stratejilerini yeniden öğrenmeyi sağlaması…

Son söz olarak şunları da eklemek isterim. Dünya hızla değişiyor. Özellikle internet sayesinde sadece pazarlama iletişimi ile sınırlı kalmamak üzere, ticari hayat da değişiyor. Sosyologlar “sosyal ağlar” ile daha fazla ilgileniyor.

Doktora çoktaaan bitti… Şimdi bile… Hiçbir zorunluluğum olmamasına rağmen, zamanı yakalayacağım konular olduğunu duyduğumda, doktora, master veya lisans dersi olmasını ayırt etmeksizin derslere girip izlemeye çalışıyorum.

😀