"bilgi güvenliği" etiketli yazılar:

21 Eylül 2017 Perşembe

The Circle – Çember

Tom Hanks ve Emma Watson’un başrollerde oynadığı The Circle isimli filmi seyrettim. (Daha önceden seyretmiş olanlar varsa, “Neden daha önce haber vermediniz?” diyeceğim)

The Circle Poster

Şurada filmin fragmanlarını seyredebilirsiniz.

Film eleştirmeni olmadığım için senaryo, prodüksiyon, uyarlama, artist seçimi, mekan seçimi, ışıklandırma, ses kalitesi, görüntü kalitesi, kamera açıları, vb. konularına hiç girmeyeceğim. Beni ilgilendiren filmin konusu…

The Circle (Çember) etkileyici bir hikâye üzerinden bir veri şirketinin büyümesini ve güçlenmesini anlatıyor.

Big data, sosyal medya verileri, sosyal CRM, sosyal medyanın etkileri, veri anlamlandırma, veri modelleme, istatistiksel analiz, veri madenciliği, bilgi güvenliği, veri depolama ve işleme konularıyla ilgiliyseniz, mutlaka seyredin.

Yalın bir hikâye de değil. Şirketlerin güçlenmesi ve toplumu yönlendirerek politikayı etkilemesi gibi birçok yan konu da eklenmiş.

Seyredin ve sonrasında tartışalım.

GICIK NOTLAR:

  • 2011’den beri verinin gidebileceği noktaları vurgulamaya çalışıyorum. O dönemlerde bana “3 satır kodlama bilmezsin, bu konularda ahkam kesme” diyen bazı IT’cilerin bugünlerde çeşitli uyarılarını okuyorum da… “Günaydıııın” veya “Hoşgeldiniiiiz” diyesim var.
  • İsterseniz şu eski yazılara bir göz atın:
    Sosyal Medya Quo Vadis
    Kimin Seçimi
    Çayıra Salamazsın

😉

21 Nisan 2015 Salı

Özel Hayat ve Bilgi Yönetimi

Dün öğleden sonra bir gazeteci beni cep telefonumdan aradı. Telefon numaramı nereden bulduğunu bilmiyorum.

Özel Yaşama Müdahale konulu bir haber yapıyormuş. Anladığım kadarıyla elindeki en önemli kaynak da www.uzaktanCRMegitimi.com‘da yazdığım bazı müşteriyi tanıma yazıları.

Target Süpermarketleri’nin bir ergenin hamile olduğunu ailesinden önce bilmesi, Paro kart verilerinden bir ailenin profillenmesi çalışmaları üzerine sormaya başladı.

Belli bir önyargıyla baktığı için ya yazıların tamamını okumamış, ya da okuduklarını anlamamış.

Target’deki olayı sanki ben yapmışım gibi suçladı. Paro kart verileri yazısındaki “ürktü” kelimesine takıldı. Neden ürktüğünü okumamıştı…

“Profilleme yaparken izin aldınız mı?” diye hesap sordu ki, zaten yanıtı yazının içinde ayrıntılı olarak yer alıyor.

Bankaların ve GSM operatörlerinin yaptıklarından ötürü de suçlanmaya başlayıca, “Gidin kendilerine sorun” demek zorunda kaldım.

Privacy

Aklıma şu anım geldi.

Geçmiş yıllardan birinde Ankara’da Bilişim Kongresi’nde konuşmacıydım. Soru-yanıt kısmında bir genç arkadaş önce başına geleni anlattı.

Bir şirkete iş başvurusunda bulunmuş. Görüşmeye çağırmışlar. Gittiğinde, kendisinin sosyal mecralarda yazdığı hemen her şeyin incelenmiş olduğunu görmüş. Tavrı, uslubu gibi nedenlerle onu işe almamışlar.

– Hakkımda bu kadar ilgi toplamaları sizce etik mi?” diye sormuştu.
– Sen gitmeden önce firmayı incelemedin mi?” diye karşı soru sordum.
– İnceledim. Internet’te haklarında ne bulduysam okudum.” diye yanıtladı.
– Sence yaptığın şey etik mi?” diye sordum.

Afalladı. Yanıt vermeden önce devam ettim.

– Sen onu incelerken etik de, o seni incelerken ahlak dışı mı?

Sonra dijital dünyada bıraktığı her izin ilgililer tarafından bir şekilde kullanılacağını tekrarladım.

😉

Gazetecinin bakış açısı da genç arkadaş ile aynı düzeyde idi.

Hakkınızda verinin depolanması ve bilgiye dönüştürülmesi ile özel yaşama müdahale kavramlarını karıştıran gazetecinin haber değil suçlama amaçlı sorularından sıkıldım. Görüşmemizin yayınlanmamasını rica ettim. (Tutacağını sanmıyorum)

Web 3.0’ı savunan herkese 2009’dan beri, “Web 2.0 insanların şirketlerden güçlü olduğu son dönemdir. Bunu kaybetmek için ısrarlı olmanızı anlamıyorum” diyordum. [1] , [2] , [3] , [4] .

Bilirsiniz, “Tanımlamadan karşılaştırmak geyik yapmaktır” derim. Ben gazeteciye “müdahale” kavramını tanımlamasını soruyordum. Gazeteci ise beni diğer tarafta göstermek için çabalıyordu.

Bu vesileyle bazı yeni uyananlara GÜNAYDIN mesajımı ileteyim.

😛

Resim şuradan alıntıdır

 

23 Eylül 2014 Salı

Tabula Rasa = Boş Masa

Yıllardır dağınık masa ile çalışmışımdır. Sekreterimin olduğu yıllarda “Uğur bey, bir müsaade etseniz de…” dediler. Dinlemedim. “Bırak dağınık kalsın” dedim çoğunlukla.

  • Simto beni mimlemiş. Bir hafta içinde çalışma ortamımı birkaç resimle anlatacağım. Şimdilik aşağıdaki dağınık masa resmiyle yetinelim.

masam-1

Düzgün, düzeltilmiş masa mı?… Tapu dairesinde görmüştüm. Adamın masasında tek bir kalem bile yoktu… Öylesine bomboş bir masa… Bomboş…

Bir gün önce basketbol maçında parmağım sakatlanmış. Atel bağlanmış. Sarılıp, sarmalanmış… “Başından yukarıda tut” demişler… Sürekli olarak sınıfta parmak kaldıran öğrenci gibi geziyorum.

Annemle birlikte gittik tapu dairesine… Yaşlı kadın… Sakat ben…

Adamın masası tertemiz. Tek bir kağıt, tek bir kalem bile yok… Öylesi boş masada insanın canı sıkılır. Ama memur oturuyor. Sırada bekleyen onlarca kişi. Orada boş masa arkasında oturan ve sadece oturan bir memur.

Gerçekten TEMİZ MASA.

😛

Bir de diğer yönü var olayın.

Yabancı şirketlerde çalıştım uzun süre… “Temiz masa” (clean desk) kuralı vardı bazılarında…

Yanlış anlaşılmasın. “Masanı düzenli tut” demiyorlardı. “Masanı temiz tut” diyorlardı. Akşam çıkarken masada iş ile ilgili hiçbir şey olmamalı… Hepsi kilit altında olmalı. Özellikle Ar-Ge ve Strateji ile uğraşan birimlerde…

Dedim ya… “Masanı düzenli tut” değil “temiz tut”… İstersen masandakileri “halı altına süpürür” gibi… “Hoooop” diye elinle çekmecene süpür. Sonra da kilitle… Yeter ki sen ortamda yokken masanda da bir şey olmasın.

Neden derseniz… Temizlikçiler ucuz eleman… Çoğunlukla da taşeron firmasından… Masa üstündekilerin fotokopisi gitse… (Tekrarlıyorum, özellikle Ar-Ge ve Strateji ile uğraşıyorsanız…) Can yanabilir… “Acı var mı, acı?…”

Bundan ötürü olsa gerek, temiz masa kuralı bazı yabancı şirketlerde önemlidir.

😉

Sözü açılmışken, kendimi tutamayacağım. Büyük bir şirkette çalışıyordum.

Büyük patron (yani holding’in sahibi) işe gelirken simit alıyor. Simitçinin sardığı kağıt var ya!… Muhasebe çıktısı olan kenarı delikli “sürekli kağıt” (continuous paper). Üzerinde bazı bilgiler var… Tamamen iç işlerde kullanılıyor. Dışarıya kesinlikle çıkmamalı.

Hangisi olduğunu hatırlamadığım bir birim ekonomi yapmış. İmha edeceği yerde simitçiye satmış o “işe yaramayan” kağıtları…

Sonrası mı?… Fırtına….

🙂

Yazının adı “TABULA RASA”… Doğrudan tercümesi “BOŞ MASA” demek… Okulda “boş levha” diye okumuş olabilirsiniz. “Table” kelimesi “Tabula”dan geliyor. Latince kökenli olan dillerdeki tablo, levha, masa kelimeleri de aynı kökten…

Psikoloji’deki anlamını merak eden araştırsın.

19 Ağustos 2009