"birey" etiketli yazılar:

29 Eylül 2014 Pazartesi

Ego veya Kibir Sorgulaması

Birkaç yazı süresince “Bu kadar çok yazı yazmanızın sebebi özgüven mi, ego mu ?” diye soran okuruma yanıt vermeye çalıştım.

Sayı önemli değil” dedim, içerik üzerinde durdum. İçerik üretmek için çaba ve bilgi gerektiğini söyledim. Özveri’ye biraz dokundum.

Bunlar sadece değerli okuruma yanıt değildi. Nicedir kendi iç sorgulamalarımı da yapıyordum. Durumu anlayan Mehmet Emre Baş Facebook’da şöyle yazdı:

ic-savas
Blogu sıkça okuyanlar, kavramlara düşkünlüğümü ve iç tartışmalarımı bilir. Nicedir yaptığım sorgulamaları yakın çevremdeki 3 – 5 kişiyle paylaşmıştım. Bu vesileyle tartışma herkese açık olsun.

Uzun bir zamandan beri

  • Ego mu yoksa özgüven mi?
  • Gurur mu yoksa kibir mi?

ikilemlerini düşünüyorum.

Siz gururlu davrandığınızı söylediğinizde, başkası kibirli olduğunuzu söyleyebilir. Siz özgüvenli davranmışsınızdır, ama egosu yüksek diye sıfatlanabilirsiniz.  Bunlardan hangisi olduğuna nasıl karar vereceğiz.

Yakın arkadaşlarımla bunları tartışmaya çalıştım. sokrates-Platon

🙂

Kendimce (tanımlamasam bile) kavramı vurguladığım yazılar yayınlamıştım.

Bu ikilemleri düşünürken, başka kavramlar da önüme çıktı.

  • Ekip mi, çete mi?
  • Bahane mi, gerekçe mi?
  • Motivasyon mu, dolduruş mu?
  • Uyarı mı, tehdit mi?
  • İşgal mi, fetih mi? (Yekta Kopan’ın “Bir de Baktım Yoksun” kitabından sonra bu soru da eklendi)

😉

Sonuçta şöyle bir karara vardım. Bir kişinin davranışının gururdan mı, yoksa kibirden mi kaynaklandığına ancak başkası karar verebilir. Önyargılarından arınmış, gerçekten olgun ve aydın biri söyleyebilir hangisi olduğunu.

Ego ve özgüven için de durum aynı. Hatta yukarıda saydığım ikili kavramların hepsi için “gerçekten olgun ve aydın birinin kararı” öne çıkıyor.

Bireyciliği kutsayan biri olarak, başkasının racon kesmesinden hoşlanmam. Lakin bu ikilemler, hep başkasını mesnet alıyor. Yeter ki o başkası, iyi seçilmiş olsun. Bizi sorgulayan, hatta kendimizi sorgulamamız için doğru soruları soran biri olsun.

Aslında hepimizin bir Sokrates’e veya Şems’e ihtiyacı var.

🙂

14 Eylül 2014 Pazar

Akıl Fıtığı

Aşağıda, 2002 yılından sonra, Türkiye’de rastlanan, özelleştirmeler ve /veya şirket birleşmeleri sırasında genellikle uluslararası kurumların satın aldığı yerli şirketlerde başlamış bir hastalık hakkında bilgiler verilmiştir.

AKIL FITIĞI

Okumadan önce önemli bir bilgi: Araştırmayı yürütenlerin ve bu satırları yazanların da “akıl fıtığı” olduğundan hareketle, neyin doğru neyin yanlış olduğu bilinmemektedir.

Akıl Fıtığı nedir?

Düşünce yeteneğimizin normal olması gereken seviyeden uzaklaşması ve beynin içinde; çeşitli duyguların, duyumların ve fiziksel davranışların serbestçe dolaşmaya başlamasıdır.

Ne gibi zorlamalar veya etkiler böyle bir sonuca yol açabilir?

  • Patronun kendi üst yönetiminden gelen emirlerin ve işlerin önünde durmaması, aniden kıvraklık gösterip bükülmesi veya kenara çekilmesi sonucunda, doğrudan astlara yağan zorlamalar;
  • Patronun kendi taşıması gereken sorumlulukları astlarına yüklemesi, zor kararların astları tarafından alınmasını sağlarken tüm yetkileri elinde tutmakta ısrarlı olması, sonra da “öyle değil böyle olmalı” diyerek astların beynini müsvedde kağıdına benzetmesi;
  • Ortamda olup biteni anlayamadığı için her sorumluluk konusunu astlarına devreden, ancak kararları kendisi vermekte ısrarlı olan, süreci ve ortamı anlamadığı için çıkan olumsuz sonuçlardan yine astlarını sorumlu tutan yöneticilerin tepkileri;
  • Bir gün önce büyük bir hevesle savunulan fikirlerin ertesi gün tu-kaka edilip değiştirilmesi ve oluşan değişikliğin hangi “çok haklı” gerekçelere dayandığının diğerlerine anlatılması için astların görevlendirilmesi

gibi zorlamalar, Akıl Fıtığı’nın en belirgin nedenleridir.

Akıl Fıtığı Ne Kadar Yaygındır?

Akıl fıtığı, hemen her tür şirkette görülebilir. Ancak, yabancılar tarafından satın alınan şirketlerin ve aile şirketi olmasına rağmen çok büyümüş (ama Yönetim Kurulu üyelerinin aile bireyleri olduğu) firmaların orta-üst kademelerinde oldukça yaygındır.

Özellikle kendi bildiği babadan veya yerli patrondan kalma alışkanlıklarını sürdürürken, yeni gelen “uluslararası patron”un talimatlarına açıkca tavır alamayan, diğer yandan kendi astlarına başka doğrultuda talimatlar vererek, gizli bir engelleme yapan üst yöneticilerin yanında çalışanlarda sıkca rastlanır.

Bu hastalık, üst yönetimde görülmeyip, onların yakın çevresinde yaygın ve salgındır.

Akıl Fıtığının Belirtileri nelerdir?

Akıl fıtığı, “patronum kendisini anlayan tek kişi olduğumu düşünüyor” veya “yaşasın biz de uluslararası bir şirketin çalışanı oluyoruz” diye sevinildiği zamanı fırsat bilip bünyeye yerleşir. “Haydi şunlara kendimizi gösterelim” diye dolduruş atan üst yönetimin “biiizzzzzz, Viyana kapılarında…”, “… neslin çocuklarıyız” gazıyla davranan kişilere daha çabuk sirayet eder.

Hastalığın etkisinde kalanlar, genelde daha karamsar bir havaya bürünürler. İlerlemiş vak’alarda, zaten her gün yaşadığı olgularla, doğal olaylarla, hatta televizyonda duyduğu haberlerle kavga edenlere rastlanmıştır.

“Aciz” evresinden “aziz” evresine geçmiş, oldukça ilerlemiş ve giderek kalıcı hasarlar bırakmaya başlamış vak’alarda olur olmaz gülme krizi görülmeye başlar. Bu safhada olanlar olup bitenin anlamsızlığına kızmayı bırakmış, saçmalıklara önce içlerinden, sonra da dışlarından gülmeye başlamışlardır.

Çok ileri vak’alarda “bilgelik” hakim olur. İşyerinde başınızdan geçen en saçma olayı anlattığınızda, yüzünde “olur böyle vak’alar, aldırma geçer” ifadesiyle hoşgörülü bir biçimde ve gülümseyerek bakan kişiler daha önce bu hastalığı yaratan etmenlere uzun süreli ve doğrudan maruz kalmışlardır.

Yan Etkileri:

Yolda giderken aklından geçirdiği “günün olayları”; “amirin tutarsız davranışları”; “sürekli değişen ana stratejiler” ile yüksek sesli kavga eden, bu sayede dıştan “osuruğuna tekme atıyor” görünümünde olan kişiler genelde toplum tarafından “olağan” karşılanır. Hatta benimsenir. Gençlere örnek teşkil ettirilir.

Ancak, gün içinde oluşan saçmalıkları düşünerek gülümseyen kişiler, özellikle cins-i latif grubundaysalar, anında sözlü tacize uğrarlar. Bu ülkede, yolda gülümsemek gibi bir yanlış yapan hanımın başına gelenler, onların da başına gelir. Taciz, “madem ki gülümsüyor, öyleyse…” diye düşünen densizlerin uygulamalarına göre, hangi yandan yapılmışsa, o yan etki ile (örn: sağ kalçadan girişimde bulunulmuşsa, “sağ yan etki” diye) adlandırılır.

Akıl Fıtığının Temel Özellikleri:

Akıl fıtığı, kısmi bulaşıcılığa sahiptir. Genel olarak üst yönetime bulaşmaz, hatta görmezden gelerek yanlarından geçer. Ayrıca, boşveren, aldırmayan, “gelen ağam, giden paşam” diyen, her mevsimin ve her iktidarın yakın adamı olmayı becerenlere de bulaşmaz.

Ek olarak, iyi niyeti saflık derecesine ulaşmış olan, yaşamı zaten bir havucun peşinden koşmaktan ibaret zanneden, “varsam işim ve patronum olduğu için varım. Tanrı patronuma zeval vermesin” diye düşünen kişiler de karantina, aşı veya benzeri bir korunma kullanmalarına gerek kalmaksızın doğal olarak hastalıktan muaf tutulmuşlardır.

Sürekli olarak minderden kaçan kişilerin, kendilerini kovalayan kişilere hangi bölgelerini yakın bıraktığını bilen, işini yapmak isteyen, çalışkan kişileri hızla etkisi altına alabilir.

Akıl Fıtığından Nasıl Korunuruz?

Genel olarak, esnek ve kıvrak üst yönetime bağlı, çalışkan, sonuç odaklı ve işini layığı ile yapmayı amaçlayan kişilerin korunması pek mümkün değildir. Bu durumda tek korunma yolu, malum beyaz kağıdın altını imzaladıktan sonra, arkadaşlara “hotmail” veya “gmail” uzantılı bir adres vermek ve ardında “acısıyla tatlısıyla anılar bırakarak” sahayı terketmektir.

Üst yönetimini “acele etmeyelim, ne istenildiğini iyice anlayalım”; “beğenilmek için ağzımızla kuş tutarız demeyelim, tutamadığımız anlaşıldığında ağzımıza başka bir şey verirler” diyerek ikna edebilen kişilerin de hastalığı rahat atlatma ihtimali vardır.

Ayrıca, hastalığa doğrudan maruz kalan bazı kişilerin “Yaşasın ben de yönetimin bir parçası olduğumu hissediyorum.”, “Artık bazı konular bana da soruluyor” şeklinde düşünmeye başlamaları hastalığın önemli bir etki bırakmadan geçmesini sağlar. Ne de olsa hastalık, üst yönetime bulaşmamaktadır.

2006 sonu

Önemli Not: Akıl Fıtığı, sadece bana ait bir buluş değildir. Benimle aynı kaderi paylaşan ancak isimlerinden bahsetmek için izin alamadığım birçok iş arkadaşım ile birlikte keşfettiğimiz ve adı Çiğdem Çetin kardeşimiz tarafından koyulan bir hastalıktır.

😉

Sitedeki pdf dosya yazıları kaldıracağım. Buraya ekliyorum.

.

12 Şubat 2010 Cuma

Büyümeye çalışırken (2)

Girişim başarılı olmuş. Çabuk büyümüş. Girişimci gözünü yurt dışına dikmiş. Kadrosunu güçlendirmeye karar vermiş. Ülkenin büyük şirketlerinden adamlar almış.Grow1

Şirket, piyasanın gelişmesi ve reklamlar sayesinde büyümeye devam ediyor. Patronun yurt dışı hayalleri sürüyor. Ama aynı oranda içeride sorunlar da büyüyor.

Dinlerken aklıma şu soru geliverdi. Büyük şirketlerden adam alınca, hemen o adamların geldiği şirket kadar büyümek mümkün mü?

Yanıtım HAYIR.

😉

Büyük şirketlerin doğası farklı. Birçok konuda uzmanlar var.

Hani bebeklere parmaklarını kullanmayı öğretirken söylenen  “bu almış, bu getirmiş, bu pişirmiş, bu da yemiş” tekerlemesi var ya… O tekerleme büyük şirketleri anlatır.

Her bir konudan sorumlu birileri vardır. Kimse her işi tek başına kotarmaz. kotaramaz.

😀

Bir etmen daha var…

Büyük şirketlerden küçük girişimlere gelenler, çoğunlukla “aradığını bulamamış” kişilerdir.

Onları ikna etmeye çalışan patron da “özgeçmiş” üzerinde durur. Öz-gelecek gözardı edilir.  Bu kişinin kendi girişimine yapacağı katkı, patronu büyüler.

İlginç tarafı bu adamlar da kendi sınırlarını bilmezler. Çok sayıda kişi ile birlikte çalışmanın getirdiği kolaylıkları, kendi becerileri sanırlar.

😉

Biliyorum istisnaları var ama, büyük şirketlerden küçük girişimcilere gelenlerin başarılı olması sık rastlanır bir durum değildir. Bireysel çaba apayrı bir beceriler bütünüdür.

Tıpkı kurumsal yaşamayı becerme çabası gibi…

😀

😛