"bürokrasi" etiketli yazılar:

12 Kasım 2015 Perşembe

Dijitalleşme… İmkansız

Bugün bir Turkcell bayiine uğradım.

Uzun süreden beri, kendi telefonumu şirketime devretmeyi düşünüyordum. Yanımda evraklar da vardı. BUYAKA’daki Turkcell bayiine gittim. Bir süre bekledikten sonra nihayet derdimi anlattım.

– Evraklarınız yanınızda mı? diye sordu. Zaten masaya koymuştum.

Sırayla gösterdim. Kuruluş Ticari Sicil belgesi, vergi levhası, tek başıma yetkili olduğumu gösteren imza sirküleri…

– Kaşeniz yok mu? diye sordu.

– Yaptırması 10 dakika süren ve yaptırırken kimsenin noterden onaylı imza sirküleri sormadığı bir şey şu KAŞE. Neden KAŞE şartı koşuyorsunuz? Evraklar tamam, ben de bizzat buradayım” diye üsteledim.TrCell_burokrat

– Haklısınız ama biz değil Turkcell istiyor” dediler.

Bir kurtulamadık şu KAŞE’den. Bankalarda istenmesini bile anlamsız buluyorum.

2015 senesinde, dijitalleşme iddiasında olan bir GSM şirketinde KAŞE ısrarını hiç anlayamıyorum. Bir de kendilerini “bilişim çağı şirketi” olarak sıfatlıyorlar.

Lanet okuyarak ayrıldım Turkcell bayiinden. Yine… Gözümde beyaz gömlekli, kara kolluk takmış, ellerini kavuşturup  sol ayağını yere vurarak bekleyen bürokrat bir şirket.

🙁

SuperOnLine da, yurtdışında yaşayan oğlumun ıslak imzası olmadan aboneliği bitirmeyeceğinde ısrar etmişti.

Çocuk oraya yerleşmiş, biz o evden taşınıyoruz. “Ödeyelim, kapatalım” diyoruz. “OLMAZZZ” diye tutturuyor.

Bunların ikisi de dijital dünya şirketi, güya…

🙁

Bu sabah yayınlanan yazıma yorum yapan T’Pol “Kağıtta yürüyen süreçleri olduğu gibi elektronik ortama aktarınca “iş yaptık” zannediyorlar” diye yazmış.

Maalesef sadece bankacılar için geçerli değil. Turkcell için de durum aynen budur.

Düşünce yapısı çağa uygun olmayınca, dijitalleşme sürecine de “bugünlerde moda” gibi yaklaşılıyor.

😉

EKLEME: Facebook yorumlarını aşağıya ekledim. Tekno-bürokrasiden herkes şikayetçi.

😉

29 Ocak 2015 Perşembe

Bürokrasi tartışması

Geçenlerde “Kalıp kıran” etkinliğinde bürokrasi’yi tartıştık. KALIPKIRAN

Kısa bir sunum yapıldı. Sonra, birçok konuda olduğu gibi tanımı yapılmadan hemen yakın kavramlar, benzetmeler ve anılarla ile tartışmalar başladı.

Burada tartışmayı özetlemeyeceğim. “O bunu dedi, şu böyle söyledi, ben şunu belirttim” demeyeceğim. Sadece kendi düşüncelerimi ve görüşümü anlatmaya çalışacağım.

Bu sayfaları okuyanlar bilir: Kavramlara düşkünümdür. Tanımlamaları ve sınırlandırmaları çok irdelerim.

  • Tomlin’in “Teşhissiz tanım belki ilim olabilir; ama tanımsız teşhis suistimaldir” cümlesini rehber edinmişimdir. Ayrıca, her şeye uyan cümleleri beğenmem

Ben bildiklerimi sıralayayım.

🙂

Bürokrasi kavramı, Sanayi Devrimi ile ortaya çıkmıştır.

  • Sanayi Devrimi sonrası iş hayatı kavramlarının ortaya çıkışını ve artık geçersiz oluşunu birçok yazımda [1] , [2] , [3] , [4] , [5] , [6] vurgulamıştım. Komuta tekliğinin ve görev tanımlarının ortadan kalkmasına en çok Y nesli (yazıların yorumlarında) itiraz etmişti.

Aslında daha büyük bir bütünün (Sanayi Devrimi) alt parçası olan bir kavramı (bürokrasi) tartışacaksak, öncelikle nasıl ortaya çıktığını ve bugüne yansıyan sonuçlarını da tartışmalıyız.

  • Tekrarlıyorum. Sadece bürokrasiyi değil, Sanayi Devrimi’nin eskimiş çok kavramını masaya yatırmak gerekir.

Alman sosyolog Max Weber  (sosyolojiyi metodolojik olgunluğa eriştirmiş olmasıyla tanınır) sanayi devrimi ile ortaya çıkan şirketlerin nasıl yönetilmesi gerektiği üzerinde çalışmıştır. Kendi yakın tarihinin örnek teşkilatı olarak gördüğü Prusya Ordusu’nu incelemiş ve her şeyin yazılı kurallara bağlı olduğu ilkeleri şirketlere uyarlamıştır.

Max Weber’in bürokrasi tanımını Vikipedi’den okursak:

Weber, patrimonyal bürokrasi ile modern (rasyonel) bürokrasiyi ayırt etmiş ve birinden diğerine geçiş süreci üzerinde çalışmıştır. Patrimonyal bürokrasi, geleneksel toplumların belirgin bir özelliğidir ve idari işlerde hünkarın çevresinde toplanmış, çok sayıda ayrıcalığı olan ve bunun yanı sıra ‘adı ve sanı’ ile önem taşıyan kişilerden oluşur. Modern bürokraside ise görevler birer fonksiyondur; kişiler bunları doldururlar; dolayısıyla hukuki statüleri temelinde birer soyutlukturlar. Gayri-şahsi bir yapının içinde, genel ve sistemli bir kurallar bütününe tabidirler. Weber’e göre modern bürokrasinin karakterini belirleyen özellikler şunlardır:

  1. İdare’nin personeli şahsi statüsünde hürdür ve yalnız işinin tanımlanmış görevlerini yerine getirmekle yükümlüdür.
  2. Memuriyet kesin bir hiyerarşiye göre kademelendirilmiştir.
  3. Belli bir kadronun fonksiyonları açıkça tanımlanmıştır.
  4. Memurlar bir akitle vazifeye alınırlar.
  5. Memurlar işe alınışta mesleki ihtisas yeteneği göz önünde tutularak seçilirler. Bunun en makbul göstergesi imtihan sonucu elde edilen diplomadır.
  6. Memurlara yapılan ödeme ‘maaş’ şeklini alır ve bunlar genellikle emeklilik haklarına sahip olurlar. Memur istediği zaman işi bırakabilir ve bazen de işine son verilebilir.
  7. Memurun görevi tek veya ana işidir.
  8. Memuriyet bir (kariyer)dir ve memurlar kıdem veya liyakata ve bir (üst)ün değerlendirmesine göre terfi ederler.
  9. Memur ne bulunduğu mevkiye ne de o mevkinin gelirlerine el koyabilir.
  10. Memur bütünleşmiş bir kontrol ve disiplin sistemine tabidir.

Şurada da bazı ipuçları bulabilirsiniz.

  • Yukarıdaki “gayri şahsi” konusundaki yazıma da bir göz atın. Bilişim dönemiyle birlikte biten bürokrasi kavramlarından birisidir.

Kafka ve Weber’i gösteren bu illüstrasyon şuradan alıntıdır.

Burada önemli noktalar şunlardır.

  1. Bugün hepimizin meslek temelli eğitim almamızın nedeni bürokrasi (Bakınız 5’inci 7’inci ve 8’inci maddeler), yani sanayi devrimidir.
  2. Eleştirdiğimiz bürokrasi çoğunlukla rasyonel bürokrasi sandığımız (az gelişmiş ülke sarmalındaki) patrimonyal bürokrasidir. (Tanımı yukarıda var.)

Bürokrasiyi yukarıdaki temel bilgileri ele almadan eleştirenlere “bir örgütte kimin, neyi, ne zaman ve nasıl yapacağının belirlenmesinin kötü tarafı nedir?” diye sorduğumda, açık ve net bir yanıt almıyorsam, kavramı tartışmıyoruz, kahve sohbeti yapıyoruzdur.

  • Osman Ata Ataç hocamın bizden 3 – 4 sene önceki bir sınıfa “Organizasyon el kitabı ne zaman plan olarak kullanılır?” diye final sınavı sorusu sorduğu geldi aklıma

😀

Bürokrasi tartışmalarında çoğunlukla “tanıdığa kıyak” ve “rüşvet” konularına gelinir. Yukarıdaki 8’inci ve 9’uncu maddeler bunları doğru bulmuyor. Bu durumda yakınını kayıran ve/veya rüşvet alan kişi asıl “kalıp kıran” olmuyor mu? Sistemi esneten o değil mi? Bize zarar vermesinin nedeni, sistemin asıl kurallarının işletilmemesi ve kişiye göre değişmesi değil mi?

Gelin şimdi bürokrasiyi tartışalım.

😛

Bu arada unutmayın:

Sevgi ve Saygılarımla,

06 Nisan 2014 Pazar

Kartvizit

Ülkemizde kartvizit çok önemlidir. Özellikle “Kartı getiren kişi yeğenim olur” üzerine nice öyküler vardır.  kartvizit-1

Kartvizit öylesine önemlidir ki, sunum yaptığım zaman tüm temas noktalarımı (Twitter, Faceook, Linkedin, vb. adreslerimi) vermeme rağmen benden kart isteyen gençlerle karşılaşırım.

Benim yaşımda olanlar için bu durum olağandır. Muhtemelen zaman içinde olgunlaşmış ve kişiselleştirilmiş bir kart tutma yöntemi de geliştirilmiştir.

Herkesin kendine özgü bir kartvizit sistemi oluşur. Ben Bilge Ablanın sistemini kopyalamıştım. Bir dönemin büyük şirketlerinden birinin CEO Asistanı da benim sistemimi uygulamaya başlamış ve çok memnun kaldığını söylemişti.

Bunlar, “bilişim dönemi öncesi” iş kuralları…

kartvizit-2Ne var ki gençler kart isteyince şaşırıyorum.  Sürekli mobil cihazlarla yaşayan, derse gelirken bile kalem kağıt getirmeyen bir gençlik, kartviziti ne yapar diye merak ediyorum.

Bir de Sosyal CRM sunumundan hemen sonra kart isteyen gençler oluyor. “Ne anlattım ben?” diye kendimi sorguluyorum.

😛

Neyse… Bugün size mesleğini kartlarına yansıtanlardan örnek vermek istiyorum.

2 ayrı oyun veya sanal dünya şirketinden ikişer adet kartvizit. (Temas noktalarını çıkarttım. Sadece resimleri sunuyorum.)

“Üzerine resim koyalım da bizi hatırlasın” düşüncesinden çok ileride amaçları var. Bakınca oyunu veya sanal dünyayı da hatırlıyorsunuz.

🙂

Benim açımdan başka bir önemi daha var. Max Weber bürokrasisinin getirdiği kişiselSİZleştirmenin bilişim döneminde işe yaramayacağını da anlatıyor.

Bu nedenle Linkedin profillerine resim koymayanların eskide, kurumların öne çıkıp insanların önemsiz olduğu devirde kaldıklarını düşünüyorum.

😉