Farklı bir otomasyon
1992 yılında Yapı Kredi Bankası‘nda Satış Müdürü idim. Türkiye rekorlarını alt üst eden “efsane ekip” bana bağlıydı.
Banka sürekli yeni ürünler çıkarıyordu. Türkiye’de ilk defa “otomatik fatura ödemesi” yapıldı. İlgili kuruluşlarla görüşme görevi de bana verildi. Elektrik, su, havagazı, vb… gibi ödemeleri otomatiğe bağlanabilecek ne kadar kurum varsa hepsiyle görüşmeye başladım.
O görüşmelerden birinde, Ankara’da bir kamu kurumuna gittim. Otomatik ödemeye almak için görüşme yaptım.
Kendilerine faydasını sordular. “Daha az personel ile işlemlerin yürütülmesi, hesaplaşmanın kolay ve sağlıklı olması, ödemelerin günlük takibi…” diye anlatıyordum…
“Biz mevcut durumda da zaten günlük takip ediyoruz” dediler.
“Otomasyon olmadan nasıl günlük takip edebildiklerini” sordum. Ortaya bir çekmece getirdiler. Büyükçe bir çocuk yatağı kadar, altında tekerlekleri olan, her biri faturanın eni kadar 3 bölüme ayrılmış olan bir koca kutu. (Onlar HAVUZ diyorlardı – ki daha doğru bir deyim).
İçinde yüzlerce fatura. Bazı faturalar ataş ile birbirine iliştirilmiş. Bazıları tek başına… Hayretle “bu da nedir acaba?” diye bakarken açıkladılar.
“Ödenmeyince ataş ile iliştiriyoruz.” Oradan kalınca bir tomar aldı. Teker teker saydı “Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi… Bakın, bu abone yedi aydır ödememiş…. Hangi deste kalınsa, o kadar süredir ödemiyordur. Havuza şöyle bir bakınca kim ödemiş, kim ödememiş hemen görüyoruz. Neden bir banka ile işbirliği yapalım ki?”
Bunu söyleyen kişinin Bilgi İşlem Müdürü olduğunu öğrendim. Nutkum tutuldu. Yanıt bulmakta zorlandım.
😛
Daha zoru, toplantıyı kendi amirime anlatmaktı. Bu kadar saçma bir senaryo uydurmayacağım için, bana kesinlikle inanmıştır. Ama… Kuşkuyla ve hayretle bakan gözlerini hatırlıyorum.
😀