"bürokrasi" etiketli yazılar:

08 Kasım 2011 Salı

Farklı bir otomasyon

1992 yılında Yapı Kredi Bankası‘nda Satış Müdürü idim. Türkiye rekorlarını alt üst eden “efsane ekip” bana bağlıydı.

Banka sürekli yeni ürünler çıkarıyordu.  Türkiye’de ilk defa “otomatik fatura ödemesi” yapıldı. İlgili kuruluşlarla görüşme görevi de bana verildi. Elektrik, su, havagazı, vb… gibi ödemeleri otomatiğe bağlanabilecek ne kadar kurum varsa hepsiyle görüşmeye başladım.

O görüşmelerden birinde, Ankara’da bir kamu kurumuna gittim. Otomatik ödemeye almak için görüşme yaptım.

Kendilerine faydasını sordular. “Daha az personel ile işlemlerin yürütülmesi, hesaplaşmanın kolay ve sağlıklı olması, ödemelerin günlük takibi…” diye anlatıyordum…

Biz mevcut durumda da zaten günlük takip ediyoruz” dediler.

“Otomasyon olmadan nasıl günlük takip edebildiklerini” sordum. Ortaya bir çekmece getirdiler. Büyükçe bir çocuk yatağı kadar, altında tekerlekleri olan, her biri faturanın eni kadar 3 bölüme ayrılmış olan bir koca kutu. (Onlar HAVUZ diyorlardı – ki daha doğru bir deyim).

HAVUZ’un temsili resmi

İçinde yüzlerce fatura. Bazı faturalar ataş ile birbirine iliştirilmiş. Bazıları tek başına… Hayretle “bu da nedir acaba?” diye bakarken açıkladılar.

Ödenmeyince ataş ile iliştiriyoruz.” Oradan kalınca bir tomar aldı. Teker teker saydı “Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi… Bakın, bu abone yedi aydır ödememiş…. Hangi deste kalınsa, o kadar süredir ödemiyordur. Havuza şöyle bir bakınca kim ödemiş, kim ödememiş hemen görüyoruz. Neden bir banka ile işbirliği yapalım ki?

Bunu söyleyen kişinin Bilgi İşlem Müdürü olduğunu öğrendim. Nutkum tutuldu. Yanıt bulmakta zorlandım.

😛

Daha zoru, toplantıyı kendi amirime anlatmaktı. Bu kadar saçma bir senaryo uydurmayacağım için, bana kesinlikle inanmıştır. Ama… Kuşkuyla ve hayretle bakan gözlerini hatırlıyorum.

😀

08 Haziran 2011 Çarşamba

Kişiselsizleştirme

Teknoloji sayesinde değişen yönetim kavramlarına Komuta tekliği ile başlamıştım. Dünkü Örgütsel yapı türleri yazısındaki zor anlaşılır cümlelerden cesaret bulup, değişen bir kavramı daha anlatmak istiyorum.

Kişiselsizlik. İngilizce de (impersonality) diye geçen bir kavram bu. Değişimi anlamayan ama kendini kurumsallaşmış zanneden firmalarda masanın eni ve boyu, çekmecelerin sayısı, koltuğun şekli, telefon cihazının özellikleri kişisel beceri ve ihtiyaçlarınıza değil, ünvanınıza bağlıdır. (Geniş açıklama burada.)

😉

Değişen nedir diye soracak olursanız, yanıtım şöyle:

MBA diplomasını ne yapmalı yazısında vurguladığım gibi, yönetim prensipleri 1800′lerin sonu ve 1900′lerin başında ortaya çıkan sanayi devriminin sonunda, 1910 – 1920 yılları arasında “orta kapasiteli insanların yönetilmesine dayalı” kurallardan oluşmuştur.

Yüzyıl sonra başka bir devrim oldu. Teknoloji ve özellikle internet sayesinde, yenilikçilik yaygınlaştı. Şirketler, sürdürülebilir büyümeyi sağlamak için üstün kapasiteli ve becerikli insanları elde tutmak zorunda kaldılar. Büyük kurumlar, yenilikçiliği şirket içinde yeşertmek ve desteklemek için yeniden yapılanmaya başladılar.

Şirkete ait olan standart renk ve biçimdeki tel zımba, makas, lamba, PC’nin verimi artırmadığı ortaya çıktı. Bir kişi gittiği zaman hemen yerinin doldurulamayacağı noktaların sayısı arttı. Bu insanların rahat edecekleri ortamı yaratmak gerekti. Kişisel ihtiyaçlar, masanın eni boyu gibi şekil şartlarının önüne geçti.

  • Toplu satın alım sayesinde elde edilen verimin, yenilikçilik sayesinde elde edilen verim ile kıyaslanamaz olduğu görüldü.

Masanızı istediğiniz gibi donatmanızla yetinmeyip, isterseniz dışarıda hatta evinizde çalışmanıza izin verilmeye başlandı.

Eski yönetim anlayışının bir uzantısı olan kişisizleştirme, tarihe gömülüyor. Yeter ki siz de yeni dönemin bir ferdi olun.

😀

03 Şubat 2011 Perşembe

Kurumsal mı / girişim mi?

Dün başladığımız Kurumsal sorunsalı dizisinin ilk yazısında “Bürokratik ≠  Kurumsal” demiştik.

Kısaca anlatayım. Alman sosyolog Max Weber, tarih boyunca en iyi işleyen organizasyonları inceledikten sonra bürokrasi kavramını yarattı. Bir organizasyonun hızlı karar alması, çelişki yaşamaması, kaybedilen elemanın yerini hızlı doldurabilmesi, vb. için gerekli olan kuralları tanımladı.

İnsan bunu eline alınca, kendi koltuğunu korumak için bir araca dönüştürdü. Hepimiz bürokrasiyi, Max Weber‘in yapmaya çalıştığı biçimiyle değil, Karl Marx‘ın sıfatladığı biçimiyle tanımaya başladık. Sorun çıkaran, yavaşlatan, durağan…

Kurumsallık ise anladığımız bürokrasinin kurumlara zarar vermesini engellemek için bir yaklaşım aslında…

😉

Bu kadar kuram yeter. Gelin bir test yapalım.

1 – Canı isteyen şirketin ortasında birilerine bağırabilir, hakaret edebilir.

  • Kurumsal şirkette
  • Girişimde

😮
2 – Diyelim ki bunu yaptı. Tekrarlanmaması için önlem alınmaz, birileri işittiği hakaretlerle kalır.

  • Kurumsal şirkette
  • Girişimde

😮
3 – Liyakat, performans, başarı önemsizdir.İsteyen istediğine istediği unvanı verebilir.

  • Kurumsal şirkette
  • Girişimde

😮
4 – Patrona odaklanıp yağlarsan mesele kalmaz. Diğer kişileri umursamazsan da olur.

  • Kurumsal şirkette
  • Girişimde

😮

Yanıtlarınızı merak ediyorum.

🙂