"Cyrano De Bergerac" etiketli yazılar:

10 Eylül 2012 Pazartesi

Şaka ise

Şahsen tanımadığım, muhabbet etmediğim kişiler, zaten hiç ilgilenmeyeceğim ürün veya hizmetleri “beğenmeye davet” edince hemen “Arkadaşlarımdan çıkar” işlemini uyguluyorum. Tanıdıklarım yaparsa, 2 veya 3 defa sabrettiğim oluyor.

Az önce baktığım Facebook Bildirimler’i arasında biri şöyleydi.

Ne diyeyim. Şakacı mı, cesur mu yoksa …?

Bazı şakaları hoş karşılarım. Kellik konusu yazımda da belirttim. Kendimle eğlenmesini de bilirim.

Ne var ki, ürün / hizmet tanıtımı yaparken kişiselleştirmeyi unutursan… Pazarlamacı olarak affetmem.

😉

Aklıma Cyrano De Bergerac‘ın ünlü burun tiradı geldi. (Bilmeyenler için: Kılıç ustası Cyrano De Bergerac’ın burnu pek büyüktür. Ama tepkisini kılıcıyla gösterdiği için kimse yanında burun lafı etmeye cesaret edemez. Buna sıkılan De Valvert dener)

De Valvert: Şey… burnunuz ne kocaman!

Cyrano: (pür ciddiyet) Evet, pek kocaman!
Hepsi bu mu?

De Valvert: Daha?

Cyrano: Bu kadarı az delikanlı!
Halbuki neler neler bulunmaz söyleyecek!
Asıl iş edada. Meselâ bak,

Hoyratça:
“burnum böyle olsaydı, mösyö, mutlak dibinden kestirirdim!

Dostça: “yana yatmaz mı,
senden evvel davranıp kadehine batmaz mı?”

Tarifle: “burun değil bir kere, coğrafyada
böylesine dağ denir, dağ değil, yarımada!”

Mütecessis: “acaba neye yarar bu alet?
makas kutusu mudur, divit midir izah et!”

Zarifâne: “kuşları sevdiğiniz besbelli!
yorulmasınlar diye yavrucaklar, temelli
bir tünek kurmuşsunuz!”

Pür neş’e: “birader, şu koskocaman burnunla tütün içince, komşu
“yangın var!” demiyor mu?”

Müdebbir: “aman yavrum,
bu ağırlıkla yere düşmenden korkuyorum!”

Müşfik: “yaptırın ona küçücük bir şemsiye,
yazın fazla güneşten rengi solmasın diye!”

Alimâne: “görmüştüm aristophane’da belki
hippocampelephan tocamélos adındaki hayvanın
burnu gayet büyükmüş! sen ne dersin?”

Nobran: “zaten bilirim, sen misafir seversin,
bu, şapka asmak için ne mükemmel bir icat!”

Şairâne: “ey burun! bütün cihana inat,
seni baştan aşağı nezle etmeye kaadir
tek rüzgar bulunamaz, karayel istisnadır!”

Hazin: “bir de kanarsa, kızıldeniz, ne belâ!”
hayran: “lavantacıya ne mükemmel tabela!”

Safiyâne: “abide ne günleri gezilir?”

Hürmetkârâne: “beyefendi kibarsınız muhakkak,
yoksa imkânı var mı cumba sahibi olmak?”

Köylü: “vış anam! bu ne? bilmem guş mu balıh mı?
yoksa bir tohuma gaçmış salatalıh mı?”

Sivri akıllı: “bunu tombalaya koymalı!
kim elinden kaçırmak ister böyle bir malı?”

Ve hıçkıra hıçkıra, nihayet, Pyrame gibi,
“bu ne felâket! bu ne musibettir yarabbi!
böyle berbat edip de yüzünü sahibinin,
şimdi de utancından kızarıyor bak hain!”

Olsaydı biraz nükte, biraz malûmatınız,
İşte karşıma geçip bunları sayardınız.
Fakat sizde nükteden eser yok zerre kadar,
Neyleyim cenab-ı hakk ihsan buyurmamışlar!

Zaten bir parça icat kudreti olsa bile
Böyle seçkin, muhterem hüzzar önünde hele,
Bana bu şakaları yapamazdınız elbet.
Ağzınızdan çıkmaya daha olmadan kısmet
Bunlardan birinin en ufak başlangıcı,
Karşınıza çıkardı Bergerac’ın kılıcı!

Ben bunları söylerim oldukça belâgatle;
Başkasından dinlemem fakat tekini bile!

😉

Cyrano De Bergerac, Edmond Rostand’ın eseridir.