"dernek" etiketli yazılar:

01 Temmuz 2010 Perşembe

Kibir ve Gurur

Neredeyse 10 yıl olacak…

Bir kuruluş ile kart projesi konuşuyorduk. Nasıl bir kart yapısı istediklerini anlattılar. Çok karmaşık bir proje… İşin peşinde 2 – 3 banka daha var.

Önce nasıl bir yapı kurguladığımızı anlattım. Sonra da çalıştığım banka adına teklifi yaptım. Kuruluş kendini ağırdan satmaya kararlıydı. “Beni ne doktorlar, ne mühendisler istiyor” muhabbeti oldu.  “Peşimizde şu ve bu bankalar var” dediler.

“Bu proje eğer yapılacaksa sadece ben yaparım. Ben yapamazsam, kimse yapamaz” dedim.

İşi başka bankaya verdiler.

😉

Sait Faik Abasıyanık’ın Sinarit Baba öyküsünde…

Sinarit baba kibirli fukarayı severdi ama, Nikoli’nin kibrini beğenmiyordu.
İnsan oğlunda o başka bir şey, gurura benzeyen şey, yerinde bir gurur, o da değil, insan oğlunun insanlığından, ta saçının dibinden oltasını tutuşundan beliren, isteyerek olmayan, ama pek istemeyerek de gelmeyen bir gurur isterdi… diye geçer.

😛

Aradan birkaç ay geçti. Aradılar. “Projeyi yapalım” dediler.

Sonra söylediler. Ben “…Yapılacaksa ben yaparım. Ben yapamazsam, kimse yapamaz” dediğim için gıcık olmuşlar. Hatta bana gelmemek için, ilk banka çuvallayınca diğer bankaya da gitmişler. Ama hiçbiri daha kurguyu anlamamış. “Normal kredi kartı ile yapalım” diye tutturmuşlar.

Projeyi yaptık, hayata geçirdik. Benzer kuruluşlara defalarca anlatıldı. Yerel yayınlarda birçok kere haber olduk.

😛

O cümlenin son yarısı… isteyerek olmayan, ama pek istemeyerek de gelmeyen bir gurur

Hep aklımdadır.

😛

12 Kasım 2009 Perşembe

Yönetimde basiret

Türkiye’de marka kartlarının yoğun olduğu bir dönem yaşandı. Sadece İstanbul’da 200 kadar markanın kendi kartı vardı.

Bankalar da bu kurumların listelerine el attılar. Birçok eş-markalı (co-branded) kart çıktı.

Bu dalga, her topluluk, dernek, oda, birlik, vb’yi de etkiledi. Hepsi, kredi kartları ile aynı şekilde olan “üyelik kartlarını” çıkarmak istedi. Yine bankalar devreye girdi. “Aidiyet” (affinity) kartları çıkardılar.

Hemen hepsi başarısız oldu. Bankalar başarıyı zaten umursamıyorlardı. Üyelerin listesi bir kere bankaya geçtikten sonra, bankacılık ürünleri satmak için yeterliydi. Yani kart bir yem konumundaydı.

😉

Üyesi olduğum mezunlar dernekleri de böyle kartlar çıkarmak istedi.  Asıl amaç, sadece bir kart çıkarmak değil, bu kart sayesinde derneğe para kazandırmak olmalıydı.  Derneklerden birine başarılı bir kart programının nasıl olması gerektiğini anlatmak için gittim.

Konuyla ilgilenen bir ağabey ile konuştum. Ona başarılı bir kart projesi için öncülleri aktardım. Derneğin bu işi nasıl yönetmesi gerektiğinden bahsettim.

Ağabey dinledi, bazı notlar aldı. Sonra beni az önce gelip hemen arkadaki masaya oturmuş olan başkan ile tanıştırmak istedi.

Başkan masada, biz ayakta… Şöyle bir konuşma geçti:

Ağabey – “Başkan, seni Uğur ile tanıştırayım. Bu kart meselesini  konuşuyorduk”
Başkan – (Bu sırada bir dizini masaya dayamış, hafif arkaya kaykılmış vaziyette… Eli biraz yukarıda… Parmakları da garsona “gel buraya” der gibi hareket ederek..) Yüzde kaç veriyorsunuz.
Ben – Ben F ağabeye derneğin neler yapabileceğini anlattım.
Başkan – (Eli ile sinek kovar gibi hareketler yaparak…) Bırak bunları ya… Yüzde kaç komisyon ödüyorsunuz. Sen onu söyle…
Ben – Önce projeyi nasıl yapacağımnızı konuşsak…
Başkan – (Sabrı taşmış bir ifade ile…) Bırak bu numaraları…
Ben – (F ağabeye dönerek…) Abi, durumu görüyorsun… Bana müsaade…

Geçenlerde bir friendfeed girdisinde bu dernek kartı konusu gündeme geldi. Artık işin aslını biliyorsunuz.

🙁

Uzmanlığa saygı göstermek, kurumunuza yararlı olmaya çalışanları dinlemek basiretli yönetimin önde gelen kurallarından biridir.

Siz yönetici olduğunuzda, yukarıdakinin benzerini yapmayın.

😛

07 Kasım 2009 Cumartesi

Dernek yönetmek

İki ayrı mezunlar derneğinin üyesiyim. Okul hayatı insanın yaşamının büyük kısmını alınca, okul sayısı da artıyor.

Hemen her hafta sonunu geçirdiğim mezunlar derneği için [1] ve [2] yazmıştım.

Konu olan değil, üyesi olduğum diğer dernek “acaba bizden mi şikayetçi” diye sorgulamış. Konu olan derneğin yöneticileri ise, sorunların üstüne eğilmek, yazdıklarımı yanıtlamak yerine bana saldırmayı tercih etti. (Kültür ve bilinç farkı…) Ayrıntılı olarak yanıtladım elbette…

Dernek (meslek odası, birlik, vb…) yönetmeye kalkanlar, her nedense yanlışların sorumluluğunu almaz, şikayet ettiğiniz zaman “bizi değil, yüce camiamızı küçük düşürüyorsunuz” derler. Hemen yüce camianın arkasına sığınıverirler.

😛

Dernek yönetimine geldiğinizde, teflon yönetici olabilirsiniz. İşte size reçete…

  • Şikayeti görmezden gelirsin.
  • Sorumluluğunu üstlenmezsin, mezunlar derneğinin küçük düşürüldüğünü öne sürersin.
  • Birbiri ile ilgisiz konuları ortaya atarsın.
  • Şikayet edeni suçlarsın.

😉

Artık şaşırmıyorum. Bazı örnekleri gördükten sonra…

Ama üzülüyorum. Bunlardan yönetici olunca… Ne de olsa, imam – cemaat meselesidir. Yönetici geğirirse…

🙁