"gazeteci sendromu" etiketli yazılar:

21 Eylül 2014 Pazar

Ego mu, Özgüven mi (devam)

Bir okurumdan gelen mesaj üzerine yanıt vermeye başlamıştım. İlk kısmını “Yanıtım bitmedi” diye sonlandırdım. Bugün devamı

😉

17 Eylül 2014 günü gelen

Selamunaleyküm Uğur Bey,
Yazılarınızı ara sıra okuyorum ve hoşuma gidiyor.Sizin gibi için dolu yazıları okumaktan hoşlanıyorum,konusu ne olursa olsun.Yazılarınızda müthiş bir özgüven var.Kendine güveni olmayan bir insanın,günlük olaylardan çıkarımlar yapıp,bu kadar çok yazı çıkarabileceğine inanmıyorum.Sakız satan çocuk yazısından sonra aklıma geldi.Bu kadar çok yazı yazmanızın sebebi özgüven mi,ego mu ? Eğer cevap vermeye kalkarsanız samimiyetime inanmanızı rica ediyorum.Art niyet olmadan yazdım bu maili.

İyi çalışmalar..

mesaja yanıtımın birkaç yazı süreceğini söylemiştim.

tiyatro

İlk yazıda, sadece 2 sıfata sıkıştırılmaktan hoşlanmadığım için, Cyrano de Bergerac gibi kendimle dalga geçen bir gerekçeler listesi hazırladım. Bunlar sayıdan (çok yazı) içeriğe (ne yazıyorum) geçiş adımlarıydı. Her bir gerekçe, o yazının içeriğine göre belirlenmişti.

Şimdi devamı:

İnatla sadece özgüven veya ego ikilisinde kalmak istersek… Bence içerikten yola çıkarak hangisini yansıttığını söylemek mümkün.

Şöyle ki…

Bir grup insan, yakınları dışında kimsenin pek te okumaya değer bulmadığı konuları, kendilerinin ne yediklerini veya içtiklerini, günlük yaşamda neler yaptıklarını, ne düşündüklerini paylaşıyor. “Kendini önemli sanıyor, bu nedenle sürekli yayınlıyor” ise… “Öğrensek ne olacak?”, “Bize ne yahu”, “Bana zerre katkısı yok!” diyorsanız bu paylaşımları ego diye damgalayabilirsiniz. ozguven

Dünya çapında ünlü aşçılar, TV’lerde veya bloglarda kendi yemek tariflerini paylaşıyor. Michelin yıldızlı (dolayısıyla çok pahalı) restoranlarının yanında aynı yemek tarifleriyle daha ucuz bir lokanta açılmasından korkmuyorlar. (Benzer şekilde birçok uzman, kendilerini diğerlerinden ayıran bilgileri paylaşıyor.)

Eğer “Adam korkmuyor. İşte bu kendine güvenmektir” “Özgüven budur” diyorsanız… Bunu söylemenizin nedeni içeriktir. Kendinde olan ve ona değer katan bir bilgiyi veya özelliği paylaşmaktadır.

😀

Bana gelirsek, (ne de olsa sorunun muhatabı benim) şu ana kadar 1800 civarında yazı yayınlamışım.

ugurozmen.com’da okuduklarınızın dışında uzaktanCRMegitimi.com’da da yazılarımı yayınlıyorum. Orada müşteri ilişkisi yönetimi (CRM), müşteri deneyimi yönetimi (CEM veya CXM deniyor), veri anlamlandırma, big data, bilgi yönetimi, bilişimin hayatımıza etkileri gibi konuları işliyorum.

  • Bazı yazıları önce ugurozmen.com’da, sonra az değiştirerek ve daha bilimsel şekilde uzaktanCRMegitimi.com’da yayınladığım oluyor. Yazılarımın sayısını tam olarak bilmememin nedeni de bu tekrarlar.

Bu durumda ugurozmen.com’daki yazılarımın ego’yu, uzaktanCRMegitimi.com’daki yazıların ise özgüven’i yansıttığını iddia etmek de mümkün.

Özetle (sadece 2 sıfata sıkıştırılmak istenirse bile) çok yazı yayınlamanın nedenini içeriğe bakarak belirlemeliyiz. Şimdi ben sorayım. Sizce hangisi?

😛

Resim şuradan

19 Eylül 2014 Cuma

Ego – Özgüven İkilemi

17 Eylül 2014 günü şöyle bir mesaj geldi.

Selamunaleyküm Uğur Bey,
Yazılarınızı ara sıra okuyorum ve hoşuma gidiyor.Sizin gibi için dolu yazıları okumaktan hoşlanıyorum,konusu ne olursa olsun.Yazılarınızda müthiş bir özgüven var.Kendine güveni olmayan bir insanın,günlük olaylardan çıkarımlar yapıp,bu kadar çok yazı çıkarabileceğine inanmıyorum.Sakız satan çocuk yazısından sonra aklıma geldi.Bu kadar çok yazı yazmanızın sebebi özgüven mi,ego mu ? Eğer cevap vermeye kalkarsanız samimiyetime inanmanızı rica ediyorum.Art niyet olmadan yazdım bu maili.

İyi çalışmalar..

(Yazıyı yukarıya aynen kopyaladım. Hiçbir noktasına dokunmadım. Sadece bahsedilen yazının linkini ekledim.)

mesaj-2 Önce şunu vurgulayayım. Okurların beni sorgulaması hoşuma gider. Bildiğiniz gibi sorgulamak üzerine çok yazdım.

(Ve burada sıralamadığım birçok yazı)

Sorgulanmak, kişinin kendisini iyileştirmesi için bir fırsattır.

Montaigne “Olgun bir okuyucu çok kez başkasının yazdıklarında yazarın düşünemediği güzellikler bulur, okuduklarına daha zengin anlamlar ve renkler kazandırır” demiş.

Şilili şair Pablo Neruda‘nın yaşamından hayâli bir kesitin anlatıldığı “Postacı” filminde bir hayranı, “Şiir şaire değil, ona ihtiyaç duyana aittir” der.

Umberto Eco’nun “Genç Bir Romancının İtirafları” kitabı tamamen kendisinin okurlarıyla ilişkisini anlatmaktadır.

Özetle, okurdan bir mesaj almak ödüldür.

😉

Mesajı birkaç kere okudum. Bazı kavram kargaşalarını çözmeye ve ne denildiğinden çok, ne denilmek istendiğini anlamaya çalıştım.

Sonra soruyu yanıtlamak istedim. Uzun bir yanıt olacak. Muhtemelen 3 – 4 yazı sürer. Başlayayım. (Biraz sondan başlamak gibi olacak. Kusuruma bakmayın.)

.

Bu kadar çok yazı yazmanızın sebebi özgüven mi,ego mu ?” denilmiş. Onlarca blog yazarı var. Çoğu sıkça yazıyor. Yüzlerce gazete yazarı var. Onlar daha da sık yazıyorlar.

Facebook’ta benden daha sık yazan ve içeriklerini takip ettiğim arkadaşlar var. Twitter’daki 140 karakterle içini dökmeye çalışanlardan bahsetmiyorum. Kedi – köpek – çiçek – bebek resmi koyanlardan da söz etmiyorum. Üzerinde düşünülmesi gereken konuları açıp tartışan Facebook yazarlarından bahsediyorum.

Bu durumda onlar da “özgüven mi,ego mu” sorusunun muhatapları mı? Sizce çok yazı yayınlamanın, bu iki sıfat/isim dışında bir nedeni olamaz mı?

Soruya soruyla yanıt vermemin nedeni, kaçmak değil anlamak.

Cyrano de Bergerac gibi sizin yerinize yanıtlayayım.

Sürekli yazılar yayınladığıma göre:
–    Edebiyatçı olmak isteyip, ailesinin zoruyla üniversite okumuş memur olabilirdim. İçimde kalmış yazarlık tutkusu
–    Gölgede kalmış felsefe tutkunu olabilirdim. Şimdi açığa döküp tartışma hevesi
–    Keşfedilmeyi bekleyen ücretli olabilirdim. Yıllar geçse de ben haklıydım duygusu
–    Ego, özgüven ne kelime… Pısırık bir muhbir olabilirdim. Eski patronları şikayet
–    Teşhirci olabilirdim. Birilerinin beni fark etmesi …
–    Politikaya atılacak bir aday. Görüşlerimi yaymak için
–    Pazarlamacı olabilirdim. Böylece kendimi duyurarak
–    Beleşci olabilirdim. Adım duyulunca beni etkinliklere çağıracaklar, hediyeler de cabası
–    Polemik sever ruh hastası olabilirdim. Tartışmayı daha fazla körükleyerek
–    Gazeteci sendromu olan biri olabilirdim. Sırf yazacak malzeme çıksın diye, başıma kötü şeylerin gelmesini bekleyerek

(Daha çok arttıramayacağım. Sıkça yazan blog ustaları bana yardım etsinler. Listeyi zenginleştirelim.)

😛

Çok sıfatım olabilirdi. Bu “özgüven mi,ego mu” ikilisinin dışında. (“Beni ne mühendisler, doktorlar istedi” tarzında söyleniyor.)

Ego ve özgüven’i tanımlasak. Böylece teşhisi doğru yapsak.

🙂

Not: Yanıtım bitmedi… devamı  [2] , [3] , [4] , [5] , [6] .  …

Resim şuradan alıntıdır

17 Temmuz 2014 Perşembe

Atlasjet ve bir Demet CRM

Son günlerin CRM ve sosyal medya konulu olayı Demet Akalın ile Atlasjet arasındaki tartışmaydı.

Aslatjet1

Bu tartışma sosyal mecralara da yansıdı. Atlasjet de Twitter üzerinden yanıtladı. Şu yazıya link verdi.

Aslatjet2

Bazı kişiler Atlasjet’i çok kınadılar. Sosyal medya ajansı kökenli arkadaşlar ise söylem sertliği dışında şirketi haklı buldular.

🙂

Birkaç arkadaşım görüşümü sordu. Racon kesmek istemem. Sadece kişisel görüş yazacaktım. Yine de Atlasjet’in yanıtını birkaç kez okudum.

Yıllarca reklamveren tarafında çalışan biri olarak yanıtı çok “profesyonel” buldum. Bence lisan bile iyi düşünülmüş. Yiğit’in dediği gibi haber değeri yaratan şikayete, haber değeri olan bir yanıt vermiş.

Sosyal mecraları özellikle şikayet amaçlı kullanmak (gazetecilik sendromu veya şöhretten yararlanma sendromu) hem mecranın değerini düşürüyor, hem de yazarı tehlikeye sokuyor. Şikayetin haksız olması durumunda “bıçak sırtı” durumu oluşuyor.

Oysa bir mecranın veya ortamın amacı şikayet etmek değilse, ama çoğunlukla şikayetler yazılırsa değeri azalır. Şikayet amaçlı siteler dışında ağırlığın anlamlı ve okuyana faydalı içerik olması gerekir.

Okur veya izleyici sayısının artması, insanda gereksiz bir kendine güven oluşturur. “Sizi sosyal medyada yazacağım” denilmeye başlanır. Bazılarının “gazeteci sendromu” veya “şöhretli sendromu” dediği şey oluşur. “Başıma yazmaya değer bir şey gelse” diye beklenti ortaya çıkar. Ehh! İyi şeyler pek okunmadığı ve paylaşılmadığı için insan kötülüğü çağırır duruma gelir.

Şikayeti krize çevirme girişimini bertaraf etmiş oldukları için Atlesjet’in çok hesaplı bir davranış / söylem / yöntem uyguladıklarını düşünüyorum.

Bu arada “müşteriye böyle yanıt verilmez” diye bir kural yok. Müşteri şikayet kanallarını kullanmış ve ikna olmamışsa sosyal mecraya başvurur. İlk aşamada sosyal mecraya başvuruyorsa, (az önce yazdığım) “bıçak sırtı” veya “şöhretli sendromu” geri tepebilir.

Atlasjet, Demet Akalın’ı ancak bir eksper raporu ile yanıtlayabilir durumda bırakmış. Aksi koşulda “yalan söylüyor” hatta “şöhretini kullanıyor” gibi görünecek. Şöhretin haklılığı tartışılacak. (Nitekim tek yorum var. Konusu da şöhretin kaynağı). “Bıçak sırtı” dediğim de bu.

😉

Bodyform’un şu yanıtı şikayet edeni daha fazla aşağılıyor. Oysa SMU’lar tarafından “çok başarılı” bulunmuştu. Neredeyse her sosyal mecralarda pazarlama konulu seminerin, toplantının örneği olarak sunulmuştu.

😛

Benim Turkcell ile ilişkim akla gelebilir. Bana yapılanların haksız, hatta ahlak dışı olduğunu mahkemelerde kanıtlayabilir olmasam bu kadar üstlerine gitmezdim.

😀