On küsür yıllık bir öykü
Bir arkadaşım kurye firmasında üst yönetici idi. Kredi kartlarının dağıtımını yapan şirketlerden biri.
Tüm Türkiye’de teslimat yapabiliyorlar. Rakipler de güçlü. Bazıları Türkiye sathında, bazıları sadece 6 – 8 büyük şehre dağıtım yapabiliyor
Ona göre de fiyatlıyorlar. Büyük şehirlerde dağıtım daha ucuz. Doğuya yaklaştıkça maliyetler artıyor.
Bizimkilerden tüm Türkiye için tek fiyat istenmiş. Tahmini bir ağırlıklı ortalama hesaplamışlar ve fiyatı bildirmişler. Dolayısıyla sadece büyük şehirlere dağıtım yapanların fiyatı daha ucuz kalmış.
Banka, uyanıklık yapmış. Büyük şehirleri başkasına, uzak yöreleri bizimkilere vermişler.
Giderek zarar etmeye doğru giden bir ilişki olmaya başlamış. Sözleşme süresi dolmak üzereydi. Banka görüşmeye çağırmış. Fiyat indirimi talep etmiş.
Dertleştik biraz. Sordum:
– Bu banka iş yükünüzün ne kadarını yapıyor?
– Yaklaşık %40…
– Gelirlerinizin ne kadarı bu bankadan?..
– %20’den biraz fazla…
– Yani basitçe ortalama alırsak, neredeyse diğerlerinin yarı fiyatına çalışıyorsunuz.
🙁
Fiyat indirimi yapmamasını, hatta hizmetine güveniyorsa zam teklif etmesini önerdim. Çok güveniyordu… Sektörün en iyisi olduğunu söylüyordu.
Masaya oturmuşlar. Müşteri (banka) burnundan kıl aldırmaz tavırda… “Şu fiyat olmaz ise sizinle çalışmayacağız” demiş. (Böyle pazarlıkları çok anlamsız bulurum. Yazdım da…)
Bizimkiler “Tamam öyleyse… Yeni şirket size hayırlı olsun!” deyivermişler.
– Neden.
– Onlarla çalışın. Bu fiyatlar kurtarmıyor zaten.
Sonuç: Bizimkiler fiyatı düşürmemişler. Üstelik büyük şehirlerdeki dağıtım payını artırarak gelir tablolarını biraz olsun düzeltmişler.
😛
Kaç kere yazdım, yazdım, yazdım… İyi hizmet alan taraf, fiyat için kolayca vazgeçemez. Sonra acıtır.
Anahtar kavram: üstün hizmet…
😀