"Genel Müdür Yardımcısı" etiketli yazılar:

25 Mart 2017 Cumartesi

CIO mu, CTO mu?

Eskiden kurumlarda bilgi teknolojileriyle (IT – Information Technology)  ilgilenen departmanların başındakiler CTO (Chief Technology Officier) “Teknolojiden sorumlu Genel Müdür Yardımcısı” olarak adlandırılırdı.

Sonra veriler önem kazanmaya başladılar. “Teknoloji sadece bir araçtır, önemli olan bilginin kullanılmasıdır” sözü yaygınlaştıkça, CTO’lar kendilerine CIO (Chief Information Officier) “Bilgi Yönetiminden sorumlu Genel Müdür Yardımcısı” demeye – dedirtmeye – başladılar.

Farkı çok net görmemi sağlayan bir toplantıda bulundum.

😉

Son zamanlarda, yemek zincirleri çoğaldı. Dönerciler, pizzacılar, köfteciler… hamburger zincirleriyle yarışır durumdalar. Her semtte dükkan açtılar, eve teslim de yapıyorlar.

Bunlardan birinin Genel Müdürlüğünde, sadakat programları konusunda toplantıdaydık.

Her zamanki gibi… indirim veya 3 alana bir bedava gibi rüşvete dayalı teklifler konuşulmaya başlandı. Biz (danışman adayı ekibi) “müşteriyi tanımak ve doğru zamanda doğru teklif yapmak” üzerine bir kurguyu anlatmaya çalıştık ama başarısız olduk.

🙁

Ben, verilere bakarak müşteriyi tanımak (veriyi anlamlandırmak) konusunda ısrarlı davrandım. Toplantıya katılan Genel Müdür’ün kravatı lacivert-sarı ağırlıklıydı. Onun Fenerbahçe taraftarı olduğunu tahmin ettim. Basit bir örnek verdim.

Fenerbahçe’nin maçı İstanbul’daysa yemek ısmarlamıyor ama, Fenerbahçe deplasmandaysa mutlaka sizi arıyor ise… müşteriniz Fenerbahçe taraftarıdır, maç İstanbul’daysa maça gidiyordur. Deplasmanda olursa, TV önüne geçip bir yandan yemek yiyor, bir yandan da seyrediyordur.

Şirketin Genel Müdürü de toplantıya katılmıştı. “İşte bu örnek tam beni anlatıyor” dedi.

Genel Müdür 40-45 yaşlarındaydı ama parmağında yüzük yoktu. Bir deneme daha yaptım.

Çocuk menüsünü sadece 2 – 3 haftada bir ve hafta sonlarında ısmarlıyorsa, muhtemelen boşanmış babadır ve çocuğu o hafta sonu için almıştır

Genel Müdür bu örnek için de “Çok doğru. Bu da beni anlatıyor” demişti.

😉

Ben, arka arkaya iki başarılı tahmin cümlesinden cesaret alıp devam ettim. “Mesai sonrası bir saatte iş yerine teslim ediliyorsa, büyük ihtimalle fazla mesai yapılıyordur

IT’den sorumlu GMY “Nereye teslim edildiğini bilemeyiz” dedi.

Ağzımdan “Olur mu öyle şey?” kelimelerinin çıkmasını engelledim. İlk iki cümleye oranla çok daha basit olan bu tahmine CIO’nın itirazına inanamadım. Yanıt vermedim ama hayretle kalkan kaşlarıma ve büyüyen gözlerime hakim olamadım.

  • Beni yakından tanıyanlar görse, bu kadar sakin şekilde karşıladığıma inanamazlardı.

Demek ki bu IT’den sorumlu GMY sadece “teknoloji satın alma” işi yapıyor, basit verileri bile iş fırsatlarını arttıracak bilgiye dönüştürmeyi düşünemiyor” diye aklımdan geçirdim. Sustum.

CIO olmadığı kesin. Ayrıca CTO yerine de CTPO (Chief Technology Purchasing Officier) denilse daha doğru olur“diye düşünmeye başladım.

Aklımdan geçenlerin yüzüme yansımaması için sahte bir “iş yaşamı gülümsemesi” ile toplantının bitmesini beklemeye başladım.

Merkezi sistemde talepleri topluyorlar. Yemek siparişi veren kişi, adresi de söylüyor. “Garanti Bankası Genel Müdürlük binası, Yapı Kredi Plaza, Sun Plaza, Giz Plaza, Teknopark B Blok, …” gibi bir teslimat noktası bildiriyor. Veeee… IT’den sorumlu GMYNereye teslim edildiğini bilemeyiz“diyor.

  • Bunu anlattığım IT (hatta pazarlama) kökenli arkadaşlarımın çoğunluğu “Oha!” ile “Nasıl yani?” arasında tepkilerde bulundular.

🙁

Bugünlerde bana sıkça “Nasıl veri bilimcisi (data scientist) olurum? Hangi okullarda, hangi bölümlerde okumam gerekir?” diye soruluyor.

Bunun okulu yok, sadece düşünme biçimi var” diye yanıtlıyorum. Artık örnek olarak bu yazının bağlantısını vereceğim.

.

07 Şubat 2017 Salı

Önemli Görünmek

Geçenlerde Dışbank’da birlikte çalıştığımız, ardı ardına birçok uluslararası başarı öyküsünü birlikte yarattığımız BT ekibinden 3 kişiyle keyifli bir akşam yemeği – sohbeti yaptık.

Bu sohbette anlatılan vakalardan birini paylaşmak istedim.

🙂

Sevgili Şinasi Erol, bir dönemler çalıştığı bir şirkette üretilen raporları incelemiş. Her gün 3 top (yaklaşık 1500 sayfa) rapor üretiliyor ve on küsür yöneticinin masasına koyuluyormuş.

Şinasi raporları sisteme aktarmayı başarmış. Artık isteyen yönetici, raporlardan istediği sayfayı okuyabiliyor, hatta istediği sayfanın yazılı dökümünü alabiliyormuş.

Bu kolaylığı sağladıktan sonra, yöneticilere eğitim de vermiş.

Ama yöneticilerden biri duruma çok bozulmuş. Şinasi’yi çağırmış.

–    Şimdi raporu açınca son sayfaya gitmek için devamlı aşağıya mı tıklayacağım. Bu rapor 500 sayfa demiş.

Şinasi (ki bana hemen her zaman çok sakin biri olarak görünmüştür) bu yöneticiye tekrar anlatmış.

–    Bakın, ana sayfayı açtığınızda her raporun kaç sayfa olduğunu görüyorsunuz. Örneğin, şu rapor 500 sayfa. Bu rapor 350 sayfa… Döküm detayı da şurada var. Bunların son sayfasını görmek isterseniz doğrudan 500 yazıp tıklıyorsunuz.

–    Ben ekran üzerinden okumak istemiyorum.

–    Hangi sayfayı isterseniz, bastırıp da okuyabiliyorsunuz.

Şinasi’nin sürekli kolaylık göstermesi üzerine yönetici asıl derdini söylemiş.

–    Elemanlar, tek sayfa rapora bakıyor olduğumu görürlerse, benim önemli bir iş yapmadığım düşüncesine kapılırlar. Oysa 1500 sayfalık rapor masanın üzerinde durursa…

raporlar

Biliyorsunuz, genelde BT ekiplerine çuvaldızı batırırım. Henüz pazarlamayla birlikte çalışmaya yatkın olmadıklarını, (dijital dönüşüm nedeniyle ortadan kalkacak olan) silo davranışını bizzat körüklediklerini söylerim.

Bu vaka vesilesiyle iğneyi de kendimize batıralım. Ticari iş birimlerinin bazı yöneticilerinin davranışının altını çizelim.

Hayatı oturduğu koltuktan ibaret olan yöneticiler teknolojiyi böyle kullanırsa BT ne yapsın.

😉

 

22 Eylül 2016 Perşembe

Mobbing ve Bumerang

Bankada üst yönetim değişti. Bazı “henüz kişiliği oturmamış” kişiler apar topar GMY yapıldı.

“Yeni üst yönetim”in bazı marifetlerini dün yayınlamıştım. Bugün devam edeceğim.

😉

Haftalardan beri benimle boş yere uğraştığını anlayan GMY yeni bir numara denemeye karar verdi. Doktoradan sınıf arkadaşım olan iç denetimci aracılığıyla yemeğe davet edildim. “Yanlış anlama olmuş“, “Beni tanımıyorlarmış“, “Sehven hatalı değerlendirilmişim“,  filan…

Tike’ye gittik. GMY, muhasebe müdürü, iç denetimci (doktoradan sınıf arkadaşım) ve ben. Dört kişi.

Garson gelip ne yiyeceğimizi sordu. GMY bana “şu ve bu yemeğe karşı bir itirazım olup olmadığını” sordu. Sadece “Buyrun” diye yanıtladım. Sonra “ortaya” birkaç şey söyledi ve “Bu kadar” diye bitirdi. Garson “Arkadaşların da farklı bir isteği…” diyecek oldu. GMY “Bunlar herkese yeter!” diye yanıtladı. Böylesine görgü, edep, ikram…

Yemekte ilk sohbet “Sizin gibi değerli biri neden bu bankaya geldi?“.  Bunlar, daha önce Taksitkart’ı çıkardığım için söyleniyor. Art niyeti görmemek mümkün değil. Yemeğin, benim açımdan son derece gereksiz, ancak sürekli iğne üstünde konuşarak geçtiğini tahmin edebilirsiniz.

rafi1

İki hafta içinde diğer (aynı kadrodan yine kişiliği oturmamış) bir başka GMY’nin yaptıkları nedeniyle o bankadan ayrıldım. Başka bankaya geçtim.

6 ay olmadan meşhur bankacılık krizi yaşandı. O banka ilk teslim olanlardan biriydi. Satın almak üzere teklif veren bankalardan biri de benim çalıştığım bankaydı. Bireysel portföyün değerini hesaplamak da benim işimdi. O bankaya “değerlendirme” yapmaya gitmem gerekti.

Eksi 2’inci kattaki toplantı salonlarından birinde ekibim (ve diğer odalarda teklif veren diğer bankaların ekipleri) çalışıyorduk. Bir ara, henüz o bankada çalışmaya devam eden bir arkadaşımı görmek için üst kata çıkmak istedim. Asansöre bindim. Hemen 2 kat sonra malum GMY de bindi.

Beni görünce dondu kaldı. İçeri adım atmış olduğu için geri dönemedi. Ne yapacağını bilemeden duraladı.

  • O saniyeden kısa süre içinde aklımdan bana çektirdikleri, söyledikleri, yazdıkları, yaptığı davranışlar geçti. Asansörde iyice bir dikleştim. O ise zaten Napolyon ebatlarında… Daha da büzüldü.

Muhtemelen gözüme bakmamak için kafasını önüne eğdi. Ayaklarının ucuna bakarak “Merhaba Uğur bey” dedi.

  • İlk anda aklımdan”Ayakkabılarınıza mı söylediniz, yoksa bana mı?” demek geldi. Söylemedim. Kendimi sakinleştirmeyi başardım. Fazlasını hak etmişti ama…”Nerede o burnu yere düşse almaz haliniz?” de demedim.

Asansörün içini dolduran gürül gürül bir sesle “Merhaba, nasılsınız?” diye yanıtladım. “İşte biliyorsunuz…” gibi bir şeyleri ağzında yuvarladı.

İneceğim kata gelmiştik. “İyi günler” diyerek indim.

.