"grafik" etiketli yazılar:

28 Temmuz 2018 Cumartesi

Tasarım ve Başkası…

Dün, Platform ve Paydaşları başlıklı bir önceki blog yazıma Özgür Alaz’ın yanıtı olan tweet‘inde şu resmi gördüm.

Ugur abi, yazıya katkımı Danimarka’da çektiğim ve çekerken karşısında bir 10 dakika kadar durduğum bu fotoğraf ile yapayım.” diye yazmış.

😉

2015 sonunda, sosyal mecralarda bir anda çok popülerleşen şu

TASARIM-1

önermeye karşı 14 Kasım 2015’de görüşlerimi yazmıştım. Yazıda, “yukarıdaki cümleyi yazanın tasarımcı olmadığını” iddia etmiştim.

🙂

Nasıl bu kadar iddialı konuştuğumu soarsanız, yukarıdaki fotoğrafa tekrar bakın.

Tasarım mutlaka başkasının dahil, hatta yararlanan olduğu bir süreçtir“.

Nokta.

21 Aralık 2017 Perşembe

Tasarım, Deneyim, Deneyim Tasarımı -1

20 Aralık akşamı, Kadıköy IDEA’da Pisano‘nun Müşteri Deneyimi Buluşmaları‘ndan birinde konuşmacıydım.

Sohbet etme şansını bulduğum bazı dinleyicilere, anlattıklarımı blogda yayınlayacağımı (hatta bazılarını zaten yayınladığımı) söylemiştim.

Bu sözü yerine getiriyorum.

😉

Giriş sayfaları Tasarımcı ve Grafiker arasındaki farkları vurguladığım yazıdan ve görsellerden alıntıydı. Aynı görsellerle başladım ve o yazıdaki iddialarımı tekrarladım. (Siz yazıya bakıverin)

Tasarım, her aşamasında BAŞKALARI’nın olduğu bir süreçtir.” Müşteridir, müşterinin müşterisidir, kullanıcıdır… Ama her o başkası vardır. Kullanacak veya başkasına önerecek veya satacak olan odur. İyi bir tasarımcı, başkasının duygu ve düşüncelerini dikkate alır.

Başkalarını dikkate almadan TASARIM yapılınca ne olduğunu, artık klişe olmuş resimle anlattım.

ODTÜ’nün mimarları Behruz ve Altuğ Çinici, modern mimarlıkta “süs”ten ziyade “işlev”i vurgulayan, sadeliği ve rasyonaliteyi yansıtan, betonun sıvasız halde bırakıldığı “brüt beton”u ODTÜ yapılarında karakteristik olarak uygulamış ve binaları bitirmiş, araba yollarını yapmış, ANA YOL denilen yaya yolunu da yapmış ama küçük yaya yollarını, özellikle binaların arasındaki geçiş patikalarını bırakmışlar.

Nedenini sorduklarında «Biraz bekleyin» demişler. Zaten inşaat birkaç sene sürüyor. Biten binalarda eğitim yapılıyor. Öğrenciler gidip gelmeye başlıyor. Bir yıl sonra, öğrencilerin yürüyerek patikaya çevirdiği yerleri taşla, betonla kaplanmış.

Başkasının deneyimine saygı duymak budur.

🙂

Bir başka mimarlık öyküsünü de anlatayım.

Bir acil yardım hekimiyle tanıştım. Mimari kongreye dinleyici olarak katılıyor. Ünlü mimar bir eserini överek anlatırken söz alıyor ve tasarımın kötü olduğunu söylüyor.

Ünlü mimar “Siz hangi binayı tasarladınız?” deyince “Ben mimar değilim, doktorum” diye yanıtlıyor. “Ne cüretle benim tasarımımı eleştiriyorsunuz?” sorusuna yanıtı, kendisinin tasarımcı olduğunu düşünen herkesin kulağına küpe olacak kadar ilginç.

Ben şu anlattığınız binadan kalp krizi geçiren hastayı çıkarıp ambulansa yetiştirmeye çalıştım. O övünerek anlattığınız merdiven yüzünden neredeyse ölüyordu

🙁

Tekrarlıyorum. “Tasarım, her aşamasında BAŞKALARI’nın olduğu bir süreçtir.

Devamı gelecek yazılarda

.

14 Kasım 2015 Cumartesi

Tasarımcı ve Grafiker

Dün Facebook’da, Nilda Berrin Alptekin sayesinde şunu gördüm.

TASARIM-1

İlk bakışta mutlak doğru gibi gelen cümlelere kuşkuyla yaklaşırım.

Bu cümleye maalesef ilk bakışta bile hoşgörüyle yaklaşamadım.

🙁

Önce bunu bir tasarımcının yazdığına inanmak mümkün değil. Tasarım kavramını bilen biri, bu cümleyi asla söylemez. Muhtemelen bir grafiker tarafından yazılmıştır.” diye düşündüm.

Tasarım “gel bilgisayarın başına sen geç” ile yapılan bir iş değil. Belki grafik, bilgisayarın başında yapılıyordur.

Bugünlerde çokca tasarımcı düşünme sözü ediliyor.  Daha ilk bakışta Google’da şunu görebilirsiniz.

TASARIM-2

Kim için tasarladığıni iyi incele ve öğren, onların ihtiyacını anla, beyin fırtınası ile ve farklı birçok öneriyle git, prototip ile piyasaya çık ve dene… Hep BAŞKALARI var.

😉

Defalarca hizmet ürünleri tasarlamış (ve birkaç ürünü tüm sektör tarafından kopyalanmış ve milyonlarca kişinin cebine yerleştirilmiş) biri olarak şunu söyleyeyim:

Tasarımın her aşamasında müşteri vardır. Müşterinin ihtiyaçlarını – kendisini iyi ifade edemezse de – iyi anlamak gerekir. Müşterinin deneyiminin nasıl iyileşeceğine – tek başına değil – birlikte kafa yormak gerekir. Çıkan sonuçlar tartışılır. Başarılı olabilecek sonuç – mümkün olduğunca – olası müşterilerin önüne çıkarılır ve denenir.

Nilda Berrin Alptekin de “Hem kurumsal hem de bireysel bir çok projeye imza atmış biri olarak kendi görüşüm; müşterini çok çooooook iyi dinle. Onun sektörüne hakim ol (her baba yiğidin harcı değildir ki biz yapıyoruz deneyim ve süreç yenileme ile). Hem politik hem de yaşamsal durumları iyi analiz et. Bugünlük harika işler yapma her an hatırda kalacak olan harika işleri yap. İkna edilmeye de açık ol ikna etmeye de hazır ol. Ve ve ve zamanı da aklını da müşterini de iyi yönet” diyor.

Tüm bunlardan yola çıkarak… O cümlenin bir tasarımcıya ait olduğuna ikna olmam.

😉

Gelelim işin grafiker kısmına… Bendeki örnekleri [1] , [2] bir yana bırakalım…

Celil Öker‘a ait olduğunu sandığım şu cümle işi anlatıyor: “Sevgiline mektup yazıp da “anlamadı salak, oysa ne güzel yazmıştım” diyorsan, kendini kandırıyorsundur.”

Okulların Pazarlama Kulübü etkinliklerinde bulunmayı yasaklayan hocaların yetiştirdikleri genç grafikerler, başkası için bir şey yapmayı ancak mezun olduktan sonra öğreniyor.

Farklılaşmayı maalesef kıyafetinden başka yerde gösteremiyor. Yaz günü bere ve atkı ile; kış gününde ise parmak arası terlik ile gezmeyi farklılaşma sanıyor.

Oysaaaa…. Grafiker bile, bir müşterinin kendi müşterisiyle iletişimini kolaylaştırmak için o işi yaptığını anlamalıdır. (Bu cümlede en az 2 adet müşteri kelimesi var.)

Grafiker’likten tasarımcı’lığa giden yol ise, hem yukarıda şemada var, hem de Nilda Berrin Alptekin tarafından ayrıntılı olarak belirtildi.

🙂

Yanlış anlaşılmasın, grafik tasarımı da küçümsemem. Hatta sanat’tan daha değerli bulurum.

Başkasının beğeneceği, kullanacağı, işine yarayacak birşey yapmak daha önemli, daha zor olduğu için.

Devam yazısı şurada

😀