"hazır giyim" etiketli yazılar:

04 Mayıs 2018 Cuma

Internet Alışverişinde Mağazadan Teslimat

E-perakende konusunda Dünya’nın 1 numaralı bilgi kaynağı olan Internet Retailer’ın bir araştırmasına göre Internet’ten satın al, mağazadan teslim al (çok defa tekrarlayacağımız için ISAMTA diye kısaltma kullanacağım) ABD’de giderek artıyor.

ABD’deki alışverişçilerin yarısı geçtiğimiz sene ISAMTA’yı kullandıklarını söylemişler. Lowe’s  (bizdeki Bauhaus, Koçtaş gibi ev ve bahçe bakım onarım ürünleri satan firma) online satışlarının %60’ının mağazalardan teslim alındığını bildirmiş.

Forrester’ın “Omnichannel Mastery: Optimize Fulfillment and Engagement,” araştırmasına göre tüketicilerin %77’si, internetten ısmarladıklarını mağazadan almak istediklerini söylemişler.

Bir başka araştırmaya göre mağazadan satın alma nedenleri:

  • %40 – Kargo ücretleri
  • %33 – Daha çabuk teslim almak
  • %12 – Rahatlık
  • %8 – Ürünü mağazada görmek
  • %7 – Kendileri mağazada alınca daha iyi hissettiriyor

Müşterinin talebi ISAMTA ama işin bir de arz yönü var. Araştırma şirketi L2’nin 2017’deki raporuna göre ABD ve İngiltere’de perakendecilerin sadece %47’si ISAMTA yapabiliyormuş.

Ismarlama yönetimi şirketi OrderDynamics daha karamsar. Bu oranın %29.1 olduğunu söylüyor.

Niyetin olması yetmiyor, ciddi bir çaba da gerekiyor. NTT’nin bir çalışmasına göre ISAMTA yapabildiğini söyleyen perakendecilerin %50‘si bunu aynı gün gerçekleştiremiyormuş.

Bu hizmeti sağlayanlar da açıkça beyan etmekten çekiniyorlarmış. Yine OrderDynamics’in internet sitelerindeki araştırmasına göre ISAMTA sunabilenlerin sadece %38.5’i bunu rahatça duyuruyorlarmış.

😉

Yazıyı Macy’s’in CEO’su Terry Lundgren’in iddiaları ile bitireyim.

Lungren “Halihazırda ABD’de alışverişlerin %90’ı mağazalarda yapılıyor. Zamanla bu oran azalacak ama %50’ye inmesi oldukça uzun sürecek” demiş.

Mağazaları ile bilinen Macy’s, ABD’nin dördüncü büyük e-perakendecisi… Ama Dünya devi amazon bile dükkan açıyor. New York’da kitapçı, Seattle’da market…

Mağazaların yanısıra internet’te de var olunca, mağazaya girmeden araştırma ve seçim yapmak isteyen müşterilere yardımcı oluyor

😛

Türkiye’de sanırım henüz farklı fiyatlama sorunuyla uğraşıyoruz.

Bu konuda bir araştırma bulursam yayınlamak isterim.

😉

27 Ocak 2016 Çarşamba

Marka, Bilim, Bilgi…

Sevgili Hakan Senbir, Brand Talks’da “Marka: İmparatorluk, Sermaye ve Bilim Demektir!” diye yazmış. Yazının alt başlığı “Markalaşma meselesini anlamak için tarihsel bir perspektifle bakmamız ve bu bakışla “İmparatorluklar”, “Sermaye” ve “Bilim” üçgenini iyi anlamamız gerekmektedir.

Hakan Senbir’in yazısına Facebook’da yorum yaptım. “Bilimsel” ile “bilgili” kavramlarını irdelemeye çalıştım. Burada, yorumumu yeniden ele alacağım.

  • Sermaye’den bilim için pay ayırma kısmına da dokunacağım. Gelecek yazılarda…

sermaye

Bazı şirketlerimizin kendi IT departmanlarını ayırıp şirketleştirmeleri veya şirketlerimizin TUBİTAK’tan hibe alması onların bilim yaptığı anlamına gelmez.

İşin içine bilgi üretme ve kullanmayı katmadığınızda, bilim epey eksik kalır. Şöyle ki…

🙂

Olayı Sayın Evrim Kuran’dan dinlemiştim. Aklımda kaldığınca aktarayım. (Hatalar varsa bana aittir.)

Bir blucin üreticisi anlatıyor. Öylesine teknolojileri var ki her bedene göre blucin üretiyorlar. Boyunuz, kilonuz ne olursa olsun, kendinize uygun blucin bulabileceksiniz…

Evrim Kuran “Genç kızlar blucin giymiyor, tayt giyiyor. Genç erkekler de kanvas veya eşofman benzeri pantalonlar giyiyorlar” diyor. “Blucinleri 30 yaş üstü erkekler giyiyor. Onlar da beklediğiniz gibi alışveriş yapmıyor

Evet, dönün etrafınıza bakın. Blucin giyenlerin oranını, yaşını, vb. düşünün…

blucin

İşte söylemeye çalıştığım bu. Kendilerince “bilimsel” çalışıyorlar ama bilgi işlemeyi bilmedikleri için (muhtemelen) geri ödemeyecek bir yatırım yapmış durumdalar.

Bilimsel olup (??) bilgili olamamak derken bunu kasdediyorum. Zara’nın başarısının ardındaki tek nedenin “ucuz kredi” olduğunu düşünenleri kasdediyorum.

Bunların global marka olması bekliyorsak… çoooook bekleriz.

 

23 Ocak 2016 Cumartesi

Pazarlama ve -izm’ler

Televizyonda Avustralya Açık Tenis Şampiyonasını izlemeye çalışıyorum. Bir maçta ara olunca hemen diğer kanala geçiyorum.

Dikkatimi çeken şu oldu: Liste başı oyuncular dışında kalanların kıyafetleri ya aynı, ya da çok benziyor. Liste başı olmayıp da tümden farklı giyinen çok az. Sponsorlar adeta üniforma giydirmişler.

😉

3 hafta önce, genç bir yazar ile bu özgün olmama eğilimi konusunda sohbet ediyorduk. Daha önce yayınladığım resmi anlatıyordum.

Farkli-olmak-2a

Resimde (yakında veya uzakta) görünen 7 genç hanımdan 6 tanesinin dış görünüşünü

  • ayakta bot, çizme veya yüksek bileklikli ayakkabı
  • tayt
  • belden sıkılmış palto
  • omuzda büyük bir çanta
  • açık bırakılmış saçlar

diye tanımlayabiliyorum. (Farklı olan bol paçalı pantalon… Gerisi aynı)

🙂

“Ne öyle, üniforma gibi… Kravat, gömlek…” diyen gençlerin çoğunluğu, iş yerinde giyimi serbest bıraktıklarında yine birbirlerine çok benzer kıyafetler giyiyor. Sakalların ve saçların kesimleri bile aynılaşıyor.

Bir psikolog arkadaşım, araştırma sonuçlarına göre “gençlerin farklı olmaktan çekindiğini“söylemişti.

Bu konuları tartışırken genç yazar, “Sosyalizmin yıllardır yapamadığı tek tip elbise’yi kapitalizm yaptı” demişti. İlk bakışta pek ilişki kuramamıştım. Hatta itiraz da ettim.

İtiraf edeyim. Tenis izlerken genç arkadaşa hak verdim.

😉

Pazarlamacılar için çok keyifli bir dönem. Doğru referans noktalarını sapta. Herkese onların giydiğini teklif et. Arada “Aslında sen farklısın” de… Müşteri de bunu kabul etsin. Ne güzel…

😛