"ibrikçi" etiketli yazılar:

28 Haziran 2009 Pazar

Tecrübeyi yenemezsin…

Rol Çelişkisi yazısına eklediğim Friendfeed girdisinde, yaptığım hataları ve aldığım dersleri yazacağımı söylemiştim. Çağan Çağlar demiş ki: “Bekledim bekledim ama devamı gelmedi, önümüz haftasonu bir tane daha yazın ama :-)”

Önceki yazılarda epey hatamı anlatmıştım. Anlaşılan birkaç tane daha yazmalıyım 🙂 .

Ben de hafta sonuna yetiştirmek istedim. Aşağıda önemli derslerden biri var. Eğer “Giriş + Gelişme bölümlerini boş ver, doğrudan konuya girelim” diyorsanız,  😛 ile başlayan kısmı atlayıp sonra gelen 🙁 altındaki OLAY kelimesinden başlayabilirsiniz.

😛

Okuldan sonraki ilk işim sırasındaydı. Bir Dünya Bankası projesinde çömez (junior) olarak çalışıyordum. Price Waterhouse danışmanlık ekibinin bir üyesi idim.

Organizasyon danışmanlığı yapıyor, en doğru organizasyon şeklini çıkarmaya çalışıyorduk. Dünya Bankası’ndan kredi istemiş olan kamu kuruluşunun Anadolu’daki tesislerinde, önemli koltukları işgal edenler ile görüşülmesi gerekiyordu.

Sözleşme gereği, görüşmeleri “yetkin” kişiler yapacaktı. Ben daha yeni mezun olduğum için yetkin değildim. Bir üniversiteden 5 – 6 öğretim üyesi, part-time bizim ekibe katıldı.

Öğretim üyeleri part-time, ben full-time çalışan olduğum için, organizasyonları ben yapıyordum. Kim hangi koltuktaki ile görüşecek, kim nerede kalacak, nasıl dönecek, rapor formatları, vb… benim sorumluluğumdaydı.

Projenin kamu kuruluşu tarafındaki sorumlusu ise Personel Müdür Yardımcısı SA bey idi. SA bey, 60’ına yaklaşmış, artık Müdür olamayacağı belli olmuş…  Bürokraside “siz yolcusunuz, biz hancı” terimini benimsemiş bir kişi idi. Üst yönetimle arası fena değildi.

Proje ekibinde bir de Teknik Müdür vardı. Unvanı SA’dan yukarıda (Müdür) olmasına rağmen onu proje yöneticisi yapmamışlardı. (Bazen üst yönetimin istediklerini yapmıyordu. Cezalandırılmıştı…)

🙁

OLAY:

Şirketin “K” ilindeki tesisinde çalışacağız. Öğleden sonra oraya ulaştık. Akşam, tesisin yatakhanesinde kalınacak. Danışmanlar ve öğretim üyeleri için yer ayarlamasını yaptım. Tüm işlerini tamamlamanın gönül rahatlığı içinde akşam yemeğine katıldım.

Yemekten ve güzel bir sohbetten sonra yatakhaneye döndük. Anahtarlarımızı istedik. Odalarda ikişer kişi kalınacağı söylendi. “Yemekten önce tek kişi olacak şekilde ilgili şef ile birlikte ayarladığımızı” söyledim. Görevliler (iki tane müstahdem) “emir böyle” dediler.

– Amirinizi arayın.” dedim
– Bu saatte onu rahatsız edemeyiz.” dediler… (O yıllarda cep telefonu olmadığını hatırlatayım)

SA bey zaten ortada yok.

– Bu yapılan, profesyonel ahlaksızlıktır” dedim. “Önce her şey için söz veriliyor. Sonra hiçbir görevli yerinde bulunamıyor. Bizi “emir böyle” demekten başka cümlesi olmayanlarla muhatap ediyorlar”

Danışmanların ve hocaların kimisi otel aramaya gitti, kimisi ikişerli kalmayı kabul etti. Sorun geçici olarak çözüldü.

Ertesi sabah, tüm öğretim üyeleri ile aynı odadayız. Görüşme programını bildiriyorum. SA odaya girdi. Öğretim üyeleri dün yapılanı sorgulamaya kalktılar… Ama…

SA bey bana döndü ve “Dün gece bir devlet memuruna AHLAKSIZ demişsiniz” dedi.
– Devlet memuruna ahlaksız demedim, bu yapılan profesyonel ahlaksızlıktır dedim” diye düzelttim.
Ahlaksız kelimesini kullandınız mı, kullanmadınız mı?
– Dediğiniz şekilde kullanmadım.
– Ama kullanmışsınız. Hakkınızda takibat başlatacağım…

Ve odadan çıktı.

🙁

Bu sorunun nasıl aşıldığını başka bir yazıda anlatırım.

Neler öğrendim:

  • İşini yapmayı beceremeyen bazı kamu çalışanlarının elinde, mevzuatın neye yaradığını,
  • Bildiği varsayılan kişi ahlaklı olmadığı takdirde, mutlaka bahane bulabileceğini,
  • Tecrübenin ne kadar tehlikeli kullanılabileceğini,
  • Tecrübeli SA’nın tüm bilgisizliğine rağmen beni böcek gibi ezebileceğini,
  • “Tecrübe”nin farklı bir tanımını,
  • İş ahlakı olmayan kişinin “ahlaksız” sözüne daha çok alındığını…

öğrendim.

😀

Daha sonraki yıllarda çenemi tutmayı becerdiğimi söyleyemem… Ama artık başıma gelecekleri kestirebiliyordum.

😛

02 Ekim 2008 Perşembe

“Güç” aşkı olursa…

Yönetici eğitimlerinin birçoğunda “aidiyet, başarı, güç ve para” kavramlarının sıraya sokulması istenir. Kendi görüşümü daha önce yazmıştım.

Bugün, “başarı” odaklı olunmadan “güç” hayranlığı olunmasını anlatacağım.

Eski bir öykü… Adamın biri, her nasılsa padişaha iyilik etmiş. Padişah da adamın Topkapı sarayına alınmasını ve ona bir iş verilmesini söylemiş. Adama sormuşlar:
– Hangi işi istersin?
– Sarayın umumhanesine (yüznumarasına) ibrikçi başı olayım.
– Emin misin? Bu şekilde gelen herkes ahçı yamağı olmak ister. Hem iş yapmazlar, hem de her zaman sıcak yemeğin yanındadırlar.
– Olsun. Ben umumhanede “ibrikçi başı” olmak isterim.
– İyi düşün. Orası b.k kokar, burası ise yemek kokar; orası kışın donar, burası ise her zaman sıcaktır…
– Olsun.

Adamın kararlı olduğunu görünce daha fazla ısrar etmemişler. Ama meraklanmışlar.
– Peki, tamam… Sarayın umumhanesine ibrikçi başı olacaksın. Bize anlat, mis gibi yemek kokusu, sıcak aş dururken niye orayı seçtiğini.
– Padişahın yüznumarası içeride harem bölümünde. O buraya gelmez… Diğerleri ise zırt-pırt helaya gidemezler. Sıkışana kadar beklerler. Divan devam ederken ola ki biri sıkıştı. Koşarak geldi. Bir ibriği kapıp yüznumaraya gitmek isteyecek… Bakacak ibrik boş… Diyeceğim ki, “onu bırak, sıradan üçüncüyü al”. Kolağası da olsa, vezir de olsa sözümü dinlemek zorunda… Ben onlara bile emredeceğim. Onlar da dediğimi yapacak.

* * *

Güç aşkı olanlar böyledir. Kendilerinin birilerine emretme gücü olması için birçok şey yapabilirler… Şuna dikkat edin. İşini iyi yapsa (tüm ibrikleri dolu tutsa) emretme gücü olmayacak. Hangisine el atarlarsa, onu alıp işlerini bitirebilecekler.

İş yerinizde, normal yaşamınızda çevrenize bakın. Her kim ki gücünü, yapması gereken işi iyi yapmamaktan alıyordur, “ibrikçi”yi hatırlayın.