"iş adamı" etiketli yazılar:

15 Kasım 2023 Çarşamba

Şahin – Karga İkilemi

Karga ve şahinin birlikte kullanıldığı çok atasözümüz vardır.

  • Kargaya yavrusu şahin görünür” derler.
  • Alacağına şahin, vereceğine karga” da derler.

Google teyzeye göre, karga yerine kuzgun koyarak da bu atasözlerini söylüyorlar.

Resim: Ardahan yine karga istilası altında. 27/10/2021 – TRT Haber

 

Geçenlerde 11 yıllık 2 yazıyı [1] , [2] yeniden hatırladım. Bu yazılar “alacağına şahin, vereceğine karga” olan muhasebecilerle ilgiliydi.

Şöyle olmuştu:

2 günlük Müşteri Deneyim Yolculuğu (MDY) çalıştayı için teklif sunmuştum. Pazarlıklar yapıldı, teklif kabul edildi. Bence, oldukça başarılı 2 gün geçirdik. Kurumun kendi departmanları arasında ciddi düzeyde silolaşma olduğunu yönetim orada fark etti. Yönetimin birçok projesinin daha aşağı kademelerde bilinmediğini de gördüler.

MDY çalıştaylarının, önceden bilinmeyen büyük faydalarından biri de kurumun kendi iç farkındalığını ve iç iletişimini artırmasıdır.

Çalıştayın bitiminde faturayı sundum. Teklifimde “15 gün içinde hesabıma yatırılması” yazılıydı. Teklif üzerinde uzun pazarlıklar yapıldığı için tekrar hatırlatmadım.

Aradan 15-20 gün geçti. Hiç haber olmayınca, muhatabım olan CMO’yu aradım. “Kurumun ödeme süresi, faturadan sonra 15 gündür” olduğunu öğrendim. “İyi de bir hafta süren teklif görüşmeleri sırasında neden söylemediniz” diye sordum, yanıt yok.

Kurum adını vermeden, bir tweet’e sığacak kadar özetleyerek derdimi yazmıştım. Anlaşılan çok kişiye dokunan bir konu. Sosyal mecralarda yeniden çok sayıda yorum yapıldı.

Bir de sosyal mecralara yansımayan olay anlatıldı:

🙂

Arkadaşım stratejik iletişim ustası. Bazı şirketlere danışmanlık veriyormuş. Bunlardan biriyle çalışmışlar. İşler bitmiş. Arkadaş, faturayı kesmiş göndermiş. Aradan 30 gün geçmiş, ses seda yok. 45 gün, 60 gün geçmiş. “Belki hatırlar da öder” diye umarak, birkaç kere Genel Müdür’ü aramış. “Ne var, ne yok” diye sormuş. Firmanın beklenenden fazla başarı elde ettiğini öğrenmiş.

Nihayet dayanamamış. Dolaylı mesajdan anlamayan Genel Müdür’e ödemeyi hatırlatmış. “Hay Allah! İhtiyacın olduğunu söyleseydin… Seni zor durumda bırakmazdık” demişler. Sonra ödemişler.

Bana anlatırken kızgınlığı geçmemişti. Özellikle “ihtiyacın olduğunu söyleseydin” cümlesine takılmıştı.

Abi, faturayı göndermişim. Faturayı göndermek ne demek? “Zamanı geldi, artık parayı öde” demek. Bir de utanmadan “ihtiyacın olduğunu söyleseydin” diyor” diye  önceden anlaştığı ve fazlasıyla hak ettiği parayı bağış  gibi veren adama (fevkalade haklı olarak) söyleniyordu.

🙁

Sadece muhasebeciler değil, üst düzey yönetici ve iş adamları da karga türevi.

16 Eylül 2014 Salı

İşimiz Zaman Satmak – 1 (Sen istedin abi)

Bir yaz akşamı, işyerinden bir arkadaşla deniz kıyısında oturmuş, içkilerimizi yudumlarken laflıyorduk. Sekiz – on yaşlarda bir çocuk geldi ve “abi, bir sakız alın” dedi. Zamane dilencileri, açıktan para istemeyip, “bir iş yapıyor ve karşılığını istiyor” gibi davranıyorlar. zaman-2

Çocuğa,

–     Sakızın tanesi kaç lira?” diye sordum.
–     İki lira, abi.
–     Eğer şurada, onbeş dakika hazırolda durursan bir tane alırım.
–     Peki!

Çocuk, bizi kendisinden ve yoldan ayıran çitin diğer tarafında hazırola geçip, gözlerini bize dikerek beklemeye başladı. Arada sırada “Daha onbeş dakika olmadı mı?” diye soruyordu. Garson, “müşterileri rahatsız ettiği” gerekçesiyle çocuğu uzaklaştırdığında, gidip az ilerde yine hazırola geçip bize bakıyordu.

Yanımdaki arkadaş,

–     Ne kadar gaddarsın. Ufacık çocuğa eziyet çektiriyorsun” dedi.
–     Şimdi ona çok önemli bir ders vereceğim.
–     Bu kadar beklettikten sonra, sakın almamazlık etme!
–     Bugünkü dersin konusu, insanlara güvenmek ya da güvenmemek hakkında değil. “Babana bile güvenme” dersini herkes verebilir. Benim amacım, bir başkasından kolayca alamayacağı bir dersi vermek.
–    Nedir o?.
–    Bu çocuk, bir tane sakız satmak için onbeş dakika bekliyor. Eğer düşünürsen, onbeş dakika burada bekleyeceğine, en az iki-üç tane sakız satabileceğini bulursun. Onun beklemesinin nedeni, yaptığı işi yanlış tanımlaması. O kendisini sakız satıyor zannediyor. Oysa, zaman satıyor. Bugün sakız, yarın mendil, yağmurlu günde şemsiye olabilir. Bu durumda, sakızın hiç önemi yok; o çocuk, birim zamanda daha çok para toplamak peşinde olmalıydı.
–    Haklısın.

Onbeş dakika sona erdiğinde,

–    Gel bakalım. Sakız alacağız ama, sen de bir kaç dakika bizi dinle.” dedik. “Burada, onbeş dakika içinde kaç tane sakız satabilirdin?”
–    Üç-dört tane…
–    Öyleyse neden bekledin?
–    Sen istedin abi!.
–    Yavrum, senin için önemli olan para kazanmak değil mi? Onbeş dakika sonra benim yalnızca bir tek sakız alacağımı biliyorsun. Beklemesen üç-dört tane satacakken beklemenin bir alemi var mı?
–    Ama… Sen istemiştin abi.
–    Saat akşamın dokuzu. Ben işten çıkmışım, acele işim yok. Yani keyif içindeyim. Oysa senin sakız satman için en uygun zaman şimdi. Böyle bir zamanda, adamın birinin keyfi olacak diye bekleyeceğine, gidip üç-dört tane satmaya çalışsan daha iyi olmaz mıydı?
–    Beklememi sen söylemiştin abi.

Bu çocuğa anlatmak istediğimiz dersi veremeyeceğimiz açık olduğu için daha fazla üstelemeyip, sakızı aldık. Ancak, olay üzerinde biraz daha kafa yorduk.

Akşam eve gittiğinde, babası “neden az para getirdiğini” sorunca, “adamın biri bekle dedi” diye söyler miydi?.. O söylese, babası bir tokat vurup, “ulan, elin adamının keyfini yettireceğine neden kendi işine bakmıyorsun?” diye sorar mıydı?.. Eğer bu çocuk, öğrenmesi gerekeni o tokattan sonra öğrenecekse, o bile bir kârdı. Ama, “ödül ve ceza” olmaksızın öğrenememesine ne demeliydik?

Üstelik, babasından tokadı yediğinde, “bir daha bekle derlerse beklememeyi” öğrenecekti. Oysa, benim amacım zamanın değerini ölçmeyi öğretmekti. Kendisine “onbeş dakika bekle” diyene, “dört sakız alırsan beklerim” demeyi öğrenmedikçe, aslında öğrenmiş de sayılmazdı. Demem o ki, “ödül ve ceza” ile öğrendiğinde de yanlış öğrenme ihtimali daha fazlaydı.

zaman-1

Bu olayı anlattığımda, çocuğun konuyu anlayacak bilinçte olmamasını, onun “daha çocuk” olmasına bağlayan bir çok kişi oldu. Bu kişiler, bana “ne kadar gaddarsın” dediler; “akşamın saat dokuzunda, deniz kıyısında içkini iç be kardeşim; ona buna ders vermeye niye kalkıyorsun?” dediler; “bari üç tane sakız alsaydın” dediler… Çok önemli bir dersi anlatmaya çalışmamı gözardı edip, çocuğun zavallılığıyla eğlenen bir manyak olduğumu söyleyen oldu. Hatta, “senin istediğini yapmak da onun hizmet anlayışının bir parçası” diyen bile oldu.

😛

Aslında, profesyonelin sattığı şey, ya şimdiki zamanıdır, ya da geçmiş zamanını vererek edindiği tecrübelerdir. Kısacası, bizim asıl işimiz zaman satmak.

.

1995

19 Nisan 2013 Cuma

Öğrenciyken ve yöneticiyken

Bildiğiniz gibi, 35 yaşımdan sonra MBA, 40 yaşımdan sonra Doktora yaptım.

ODTÜ İşletmecilik‘teki kitaplarımı hiç atmamıştım. (Geçenlerde Anadolu’da bir okula gönderdim.) Eski kitapları gözden geçirdiğimde, şunu farkettim.

Önemli olanın değil, anladığımın altını çizmişim.

Önemli olanı okur okumaz ayırt etmeyi, akılda tutmayı zamanla öğrenmişim. Aradan geçen yıllar, yöneticilik seneleri bana önemli noktalara odaklanmayı öğretmiş. Belki de bu nedenle Taksitcard’ı çıkartırken MBA; İdeal kartı çıkartırken Doktora derslerini çok zorlanmadan verebildim.

Aynı nedenle, yoğun iş hayatı sırasında MBA veya Doktora yapanların (iş hayatında çalışmadan öğretime devam edenlere oranla) daha avantajlı olduklarını düşünüyorum.

😉

Ek Not: Bu anımı birçok defa anlattım. Sadece 4 – 5 kişi “Dur. Çok önemli bir şey söyledin.” dedi.  Hepsi de üst düzey yönetici ve/veya iş adamı idi.

😛