IK’cının elinde çekiç…
Geçen hafta bana Linkedin DM’den şöyle bir mesaj geldi.
Bir bankanın İnsan Kaynakları Müdürü‘nden bu mesajı alınca ne diyeceğimi (hatta ne düşüneceğimi) bilemedim. Hem kamu, hem de özel bankalara danışmanlık veya eğitim hizmeti vermiş, bankaların çeşitli bilgi yönetimi ve müşteri deneyimi etkinliklerde yer almış biri olarak “Muhtemelen benzer bir talebi var ama… elinde sadece çekiç olan bir İK’cı olarak, aklına yalnızca tek bir çivi (kurumun işe alım e-posta adresi) geliyor” diye düşündüm.
Güncel iletişim bilgilerime gelince… Zaten Linkedin’den mesaj gönderiyorsunuz, talebinizi de yazsanıza…
Benimki bir EGO sorunu değil. Çok daha çömez pozisyonlarda olanlar Linkedin’den veya Twitter’dan DM mesaj gönderir ve görüşmek ister. Gelen mesajın nezaketine göre yanıt veririm. E-posta adresim web sitemde duruyor. Doğrudan mesaj gönderip taleplerini söylerler ve iletişim kurarız.
Bana ulaşmak ve kişisel/kurumsal iletişim kurmak hiç de zor değil. Hatta -maalesef- çok sayıda spam mesaj gelmesini de sağlıyor.
Arkadaşlarıma yukarıdaki ekran görüntüsünü gönderip “Siz olsanız ne yapardınız?” diye sordum. “Ölü taklidi yap” ile “CV’ni gönder. Devamındaki saçmalıkları da görelim eğleniriz😜 ” arasındaki yelpazede çeşitli yanıtlar aldım.
İçimdeki eğitmen baskın çıktı. Arkadaşa bir şans daha vermek istedim. Kendisine nazikçe sordum.
Bu kadar anlamsız bir yanıt beklemiyordum. Moda deyimle “şok oldum”.
Eğitimlerde, özellikle veriye dayalı düşünmeyi anlatırken “sebep-sonuç ilişkisi” ve “etki-tepki ilişkisi” arasındaki farkları tartıştığımız olur. Eğer bu ikisinin çok farklı olduğu anlaşılmıyorsa, bir müşteri davranışının kök nedenini bulmak olanaksızlaşır. [Kavramlara düşkünlüğüm, gerek eğitimlerime katılanlar, gerekse bu blogu okuyanlar tarafından bilinir.]
Aklıma ilk gelen, bu arkadaşın her ikisinden de habersiz olduğu idi. Ve evet… “Elindeki tek aleti çekiç olan, her gördüğünü çivi zanneder” sözünü doğruladığını düşündüm. Aramızda ciddi bir nesil farkı olduğu için sorumu anlamadığını varsaydım. [Ne de olsa, “Uğurca’dan Türkçeye tercüme” konusunda giderek daha başarısız oluyorum.] IK branşının bu kadar beyin yıkamasını (çekiç – çivi olgusunu) anlamaya çalıştım. Anlayamadım.
Kendimi tutamadım.
Mesajı gönderdim. 3 günden fazla oldu, geri dönüş alamadım.
🙁
Bir Nasreddin Hoca fıkrası vardır. “Hocam, eski ayları ne yapıyorlar?” diye sormuşlar. “Kırpıp kırpıp yıldız yapıyorlar!” diye yanıtlamış.
Samimiyetle soruyorum. Bankaya alıp, “bundan bankacı olmaz” dediklerinizi, kırpıp kırpıp İK’cı mı yapıyorsunuz?
Bana kızmak isteyen İK’cılara not: Dışbank – Fortis döneminde şahane İK’cılarla çalıştım. Diğerleri için anılarımı Kara İK altında derliyorum. Bu gibi örneklerle, dizinin ikincisi de kısa zaman sonra yayında olacak.
.