İstanbul halleri
20 Ağustos günü çeşitli kamu araçları ile İstanbul trafiğinde 4 saat geçirdim. Metro, minibüs, taksi, dolmuş motoru (bazılarını birkaç kez) yolculukları yaptım.
Hemen her gün, hepimizin gördükleri ve duyduklarının bir kısmını not ettim.
😉
Yürür merdivenle metroya iniyorum. 4 orta yaşlı hanımefendi (sanki bir masa etrafında gibi küçük bir daire oluşturmuş gibi) yürür merdivende sohbet ediyorlardı.
Geçmek için izin isteyince içlerinden biri “Acaba bunlara merdivenin zaten yürüdüğünü söylesek mi?” dedi.
(Benzer cümleyi Ankara otobüs garajında bir delikanlıdan duymuştum.)
🙂
Dolmuşta şoförün hemen arkasındaki (2 kişilik olduğu iddia edilen) sıra boştu. Bacaklarım sığmadığı için, dışarıya doğru oturdum. Az sonra benden bir karış kısa ama muhtemelen 10 kilo fazla bir teyze bindi. Omuzuma dokundu: “Yana geç de biz de otursak” dedi.
Hemen ayağa kalkıp yol verdim. “Buyurun, siz geçin” dedim.
– Aaa… Orası çok dar.
– Evet yenge. Ben bu boyla oraya sığar mıyım?
– Sen otur öyleyse…
Geçti başka yere oturdu.
🙂
Beşiktaş – Üsküdar dolmuş motorundaydım. Tekne Beşiktaş’ta duruyordu. Daha motorları bile çalıştırmamıştı.
Hemen yan tarafımda 3 kişi var. Teknede elinde çay – tost – limonata olan garson kılıklı bir çalışan sartış yapmaya çalışıyor.
3 kişiden biri “Bize 3 çay versene” dedi. Garson onların yanına geldiğinde 3 kişinin en yaşlısı “İçmeyelim. Aha şurası. hemen ineceğiz” diye geri gönderdi.
Tekne Beşiktaş’ta duruyordu. Daha motorları bile çalıştırmamıştı.
🙂
Taksi şoförünün fişini de dün yazmıştım.
Her gün tekrarlanan acar şoförler, ter ve sigara kokuları, itip kakarak boş yere geçme çabalarını zaten saymıyorum.
İstanbul’da zaten her gün, çok sayıda öyküyü hep birlikte yaşıyoruz.
😀
Ben yine güzel bir metro tadı bırakmaya çalışayım. İstanbul Sesleri
😉