"kanun" etiketli yazılar:

05 Nisan 2016 Salı

Kişisel Veriler ve Sosyal CRM

Bildiğiniz gibi, KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI KANUNU 24 Mart 2016 tarihinde TBMM tarafından kabul edildi. Artık Cumhurbaşkanı’nın onayı sonrasında Resmi Gazete’de yayınlanması bekleniyor.

Bu konuda TV’lerde yayınlar yapıldı, birbirinden değerli hukukçular yorum yaptı. Ben işin sosyal medya ve CRM boyutu konusunda sadece bir tek noktaya değineceğim.

Kişisel verilerin işlenme şartları” konulu 5’inci maddede “Kişisel veriler ilgili kişinin açık rızası olmaksızın işlenemez” diye belirtilmiş. Bu çok iyi.

Yasal-dayanak

Ancak, istisnalar da aynı maddede yer alıyor. “Aşağıdaki şartlardan birinin varlığı hâlinde, ilgili kişinin açık rızası aranmaksızın kişisel verilerinin işlenmesi mümkündür” diyerek istisnalar sıralanmış.

Bu istisnalar içinde “İlgili kişinin kendisi tarafından alenileştirilmiş olması” koşulu var.

Bu cümleyi “sosyal mecralarda paylaşarak alenileştirdiğiniz veriler, rızanız olmadan işlenebilir” diye yorumladım.

Geleneksel İzinli Pazarlamanın Sonu isimli (Ağustos 2011 tarihli) yazımda bunu anlatmaya çalışmıştım.

Siz kendinize ait hemen herşeyi sosyal mecralarda yayınladıktan sonra “Eyyy Facebook. Buraya koyduğum her şey bana aittir. Kullanamazsın” diye yazıyorsunuz ya. Tıbben sakıncası yok ama, işe yaramaz.

Yasalar bile “kendiniz alenileştirdiğiniz takdirde” veriyi işleyeni suçlu bulmuyor.

Benden söylemesi.

🙂

Notlar:

  1. Konuyu hatırlatan Avukat Muhip Şeyda Işıktaç’a teşekkürler
  2. Hukukçuların yorumlarını merakla bekliyorum.

.

28 Haziran 2009 Pazar

Tecrübeyi yenemezsin…

Rol Çelişkisi yazısına eklediğim Friendfeed girdisinde, yaptığım hataları ve aldığım dersleri yazacağımı söylemiştim. Çağan Çağlar demiş ki: “Bekledim bekledim ama devamı gelmedi, önümüz haftasonu bir tane daha yazın ama :-)”

Önceki yazılarda epey hatamı anlatmıştım. Anlaşılan birkaç tane daha yazmalıyım 🙂 .

Ben de hafta sonuna yetiştirmek istedim. Aşağıda önemli derslerden biri var. Eğer “Giriş + Gelişme bölümlerini boş ver, doğrudan konuya girelim” diyorsanız,  😛 ile başlayan kısmı atlayıp sonra gelen 🙁 altındaki OLAY kelimesinden başlayabilirsiniz.

😛

Okuldan sonraki ilk işim sırasındaydı. Bir Dünya Bankası projesinde çömez (junior) olarak çalışıyordum. Price Waterhouse danışmanlık ekibinin bir üyesi idim.

Organizasyon danışmanlığı yapıyor, en doğru organizasyon şeklini çıkarmaya çalışıyorduk. Dünya Bankası’ndan kredi istemiş olan kamu kuruluşunun Anadolu’daki tesislerinde, önemli koltukları işgal edenler ile görüşülmesi gerekiyordu.

Sözleşme gereği, görüşmeleri “yetkin” kişiler yapacaktı. Ben daha yeni mezun olduğum için yetkin değildim. Bir üniversiteden 5 – 6 öğretim üyesi, part-time bizim ekibe katıldı.

Öğretim üyeleri part-time, ben full-time çalışan olduğum için, organizasyonları ben yapıyordum. Kim hangi koltuktaki ile görüşecek, kim nerede kalacak, nasıl dönecek, rapor formatları, vb… benim sorumluluğumdaydı.

Projenin kamu kuruluşu tarafındaki sorumlusu ise Personel Müdür Yardımcısı SA bey idi. SA bey, 60’ına yaklaşmış, artık Müdür olamayacağı belli olmuş…  Bürokraside “siz yolcusunuz, biz hancı” terimini benimsemiş bir kişi idi. Üst yönetimle arası fena değildi.

Proje ekibinde bir de Teknik Müdür vardı. Unvanı SA’dan yukarıda (Müdür) olmasına rağmen onu proje yöneticisi yapmamışlardı. (Bazen üst yönetimin istediklerini yapmıyordu. Cezalandırılmıştı…)

🙁

OLAY:

Şirketin “K” ilindeki tesisinde çalışacağız. Öğleden sonra oraya ulaştık. Akşam, tesisin yatakhanesinde kalınacak. Danışmanlar ve öğretim üyeleri için yer ayarlamasını yaptım. Tüm işlerini tamamlamanın gönül rahatlığı içinde akşam yemeğine katıldım.

Yemekten ve güzel bir sohbetten sonra yatakhaneye döndük. Anahtarlarımızı istedik. Odalarda ikişer kişi kalınacağı söylendi. “Yemekten önce tek kişi olacak şekilde ilgili şef ile birlikte ayarladığımızı” söyledim. Görevliler (iki tane müstahdem) “emir böyle” dediler.

– Amirinizi arayın.” dedim
– Bu saatte onu rahatsız edemeyiz.” dediler… (O yıllarda cep telefonu olmadığını hatırlatayım)

SA bey zaten ortada yok.

– Bu yapılan, profesyonel ahlaksızlıktır” dedim. “Önce her şey için söz veriliyor. Sonra hiçbir görevli yerinde bulunamıyor. Bizi “emir böyle” demekten başka cümlesi olmayanlarla muhatap ediyorlar”

Danışmanların ve hocaların kimisi otel aramaya gitti, kimisi ikişerli kalmayı kabul etti. Sorun geçici olarak çözüldü.

Ertesi sabah, tüm öğretim üyeleri ile aynı odadayız. Görüşme programını bildiriyorum. SA odaya girdi. Öğretim üyeleri dün yapılanı sorgulamaya kalktılar… Ama…

SA bey bana döndü ve “Dün gece bir devlet memuruna AHLAKSIZ demişsiniz” dedi.
– Devlet memuruna ahlaksız demedim, bu yapılan profesyonel ahlaksızlıktır dedim” diye düzelttim.
Ahlaksız kelimesini kullandınız mı, kullanmadınız mı?
– Dediğiniz şekilde kullanmadım.
– Ama kullanmışsınız. Hakkınızda takibat başlatacağım…

Ve odadan çıktı.

🙁

Bu sorunun nasıl aşıldığını başka bir yazıda anlatırım.

Neler öğrendim:

  • İşini yapmayı beceremeyen bazı kamu çalışanlarının elinde, mevzuatın neye yaradığını,
  • Bildiği varsayılan kişi ahlaklı olmadığı takdirde, mutlaka bahane bulabileceğini,
  • Tecrübenin ne kadar tehlikeli kullanılabileceğini,
  • Tecrübeli SA’nın tüm bilgisizliğine rağmen beni böcek gibi ezebileceğini,
  • “Tecrübe”nin farklı bir tanımını,
  • İş ahlakı olmayan kişinin “ahlaksız” sözüne daha çok alındığını…

öğrendim.

😀

Daha sonraki yıllarda çenemi tutmayı becerdiğimi söyleyemem… Ama artık başıma gelecekleri kestirebiliyordum.

😛

27 Mart 2009 Cuma

Yasal haklar ve unvanlar

Unvan konusunu açmıştım da kıyamet kopmuştu. [1], [2], [3], [4], [5]… İlginç örneklerle devam edeceğim.

  • Mali müşavirlik yasası ilk çıktığında, üniversitelerin “idari ilimler” fakültelerinde belli bir unvandaki tüm öğretim üyeleri, “mali müşavir” (SMMM diyorlar galiba) olma hakkını kazandılar. İstersen işletmecilik bölümünde ol ve istatistik dersi ver. Mezun olduğun günden beri muhasebe ile ilişkin olmasın farketmez. SMMM oluveriyordun.
  • Bir dönem yasa çıktı. Akademisyendin. Milletvekili seçildin. TBMM’nde bulunduğun süre zarfında tez ile uğraşamadın. Dönem bittiğinde otomatikman bir üst unvana hak kazanıyordun. Yani Dr. olarak başlarsan Doçent olarak bitiriyor; Doçent olarak başlarsan Prof. olarak sona erdiriyordun. Ne de olsa, seçilmeseydin bir üst unvan için çalışacaktın ve mutlaka başarılı olacaktın.

Hani bunlar aslında sınavlar sonucunda “hak” edilen meslekler / unvanlar ya… Akılda bulunsun diye yazdım. Örnekler kolay bitmez…

😛